?Bir kitabın önsüzünde okudum bu paragrafı ve bugün sizlerle paylaşmak istedim.

Bir kitabın önsüzünde okudum bu paragrafı ve bugün sizlerle paylaşmak istedim, Şöyle başlıyordu yazar yazısına:
 
Hikayedeki Adam evli. Ve evli iken ikinci bir ilişki yaşıyor bekar bir kızla . Kıza hergün bir sürü yalan  söylüyor ve hatırladığım en komik sözlerinden biriside şuydu: «Boşanacağım, evleneceğiz ve çok mutlu olacağız» demiş. Kız beklemiş bekleyeceği kadar. «Bugün, yarın» derken geçen ayları saymak istemiyor artık. «Ne zaman?» diye soruyor. Adam ağzının içinde bir şeyler geveleyip «Çok güzelsin»e bağlıyor konuyu, «Çok seviyorum seni»ye. Kız, karısıyla konuştuğu haberini getirmesini bekliyor buluşmaya. Adam yüzük getiriyor. Dokuz minik taştan oluşan tek taş pırlanta.
 
Kız şaşırıyor tabi aldığı tektaş karşısında ve şöyle diyor adama:
«Nerede takayım bunu?»
Adam da şöyle cevap veriyor:
 
«Sana çok yakıştı»
 
Kız delirmeye ramak kala yüksek bir sesle şöyle diyor adama:
«Bir soru sordum sana.»
 
Adam yine kaçamak cevap veriyor birazda alaycı bir şekilde:
«Parmakların incecik, ellerin çok zarif.»
 
Kadın sabırla tekrarlıyor sorusunu:
«Bana niye aldın bu yüzüğü?»
Adam yine ukalaca cevap viriyor:
 
«Çünkü sana çok yakışacağını düşündüm. Ellerinde gördüm. Görür görmez aklıma ellerin geldi.»
 
Kız diyorki adama peki ben:
«Annemlerin yanında nasıl takayım ben bunu?»
 
Yine alaycı bir gülümseme ile sözde şaka yapıyor adam:
« «Kendim aldım» dersin. Şarkısı bile var, «Tek taşımı kendim aldım» diye. Sorun olacağını sanmam.»
 
İşte okurken bile insanın sabrını zorlayan ve insanı çileden çıkaran bir hal var olayda. Önce sesini yükseltip sonra avaz avaz bağırmaya başladığı, eline geçirdiğini en iyi ihtimalle duvara fırlatmak istediği bir hal. Sebep olanın sahneye bakıp «A-a ne oldu hiç anlamadım. Ben ne yaptım ki, ne dedim ki?» demesiyle delirme aşamasına çevrilen, yaptığını kabule değil de delirttiğine yanaşmaya çalışması ile kudurmayla nihayetlenen bir durum.
 
İddia ederim, devam edebilecek birçok ilişkinin bitmesi, bu reddediş yüzündendir. Atsan atılmaz, satsan satılmazlar arasındaki ilişkileri zora sokan, boğaz boğaza getiren ve bir ömrü öyle geçirmelerine sebep olan da yine aynı gönüllü körlüktür: Meseleyi konuşmamak!
 
 
İki kişi arasında bir sorun olur. Bazen açıkça birinin hatasından kaynaklanır.
 
Bazen birinin diğerini bir şeylerden sorumlu tutmasından, eleştirmesinden, suçlamasından ileri gelir.
 
Açıkça hatalı olan, hatasını kabul edip şöyle gönülden bir özür dilese, aynı hatayı tekrar etmeme gayretini diğerine gösterse iş çözülür. Veya suçlanan ile suçlayan meseleyi masaya yatırıp samimiyetle konuşsalar, karşılıklı boyları uzar. Aralarındaki bağ her neyse artık -sevgililik, arkadaşlık, komşuluk, kardeşlik- kök salar.
Gelgelelim böyle olmuyor. Biri sorunu konuşmak istiyor, diğeri hiç oralı olmuyor. Biri meselenin kalbine inmeye çalışıyor, öteki kaçıyor. Biri her fırsatta geriye dönüp karşılıksız kalan sorusunu tekrarlıyor, cevap vermesi beklenen ise havadan sudan, oradan buradan söz açıyor. Aklınca konuyu değiştiriyor. Veya daha sinir bozucu bir yol izliyor.
 
Diğerini kırdı diye gönlünü almaya yönelik adımlar atıyor. Aradaki bağın türüne göre adımlar değişiklik gösteriyor. Hediyeler, iltifatlar, diğer tatlı sözler birbirini izliyor.
Şunu bir türlü ya anlamıyor ya da anlamak istemiyor, meselenin kalbindeki soruyu öyle ortada cevapsız bırakan, açıklık getirmek yerine hediyelerle iltifatlarla etrafında dolanan: Ortada kırgınlık yok, öfke var! İncitme yok, can sıkma var! «Benim için sorun olan konuyu konuşmadık» diyor öteki. Bazen dilini, bazen diğer iletişim araçlarını kullanarak. Ya da hiçbirini kullanmayarak.
 
«Ortada kuyu var, yandan geçeyim» stratejisi, sorunla yüz yüze gelmek istemeyenin işine yarıyor. Ya zaman kazanıyor ya da kendini sorundan uzak tutuyor.
 
  Ne var ki, sorunun etrafında dolanması ötekinin fena halde asabını bozuyor. Önce çileden çıkarıyor, sonra delirtiyor, son aşamada ağzından köpükler saçmasına sebep oluyor. İşte bu, ilişkinin bittiği, aradaki bağın -usulen varmış gibi görünse de- koptuğu son aşama.
İki insan arasında sorun olur. Normal. Bazen biri hata yapar, diğerini kırar, kızdırır. Bazen biri kırılır, kızar, aslında ortada kendini haklı çıkaracak bir sebep yoktur. Normal. İnsan ilişkileri duyguların yanlış ifadesiyle, yanlış anlamalarla doludur.
Yanlışları düzeltmenin tek yolu ise konuşmaktır. Özür dilemenin yolu hediye vermek, güzel sözler söylemek, türlü iyilikler yapmak değildir. İnsan açıkça hatalı olanın, yaptığından ötürü gerçekten pişman olduğunu duymak ister. İnsan kendisi için sorun neyse ona dair söz duymak ister; bu bir sorun değilse bile, bunu anlayabilmesinin tek yolu yine sözlü bir açıklamadır.
 
Kalp kazanmak üzere sunulan hediyeler, güzel sözleri bir araya getirmeler nafiledir. İlişkinin bitmesini, aradaki bağın kopmasını çabuklaştırmaktan başka işe yaramaz.
SEVGİYLE KALIN...