Üç yanı Denizlerle çevrili güzel yurdumuzun, su altı zenginliğine dikkat çeken bir açıklamaya imza atan, üstelik de denize yüzlerce kilometre uzaklıkta
Hani deriz ya; ‘Kaynadı gitti…’ Sanırım ağır gündem maddeleri içinde, önemli tespitler Tam da böyle oldu ‘kaynadı gitti’
“Denizlerde servet yatıyor…!” çıkışı ile, Başkentten ses veren bir isim di, Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Başkanı sayın Şemsi Bayraktar. Açıklamalarını okuduğumda, verilen detayların öyle hafife alınacak türden olmadığını gördüğümde, acayip heyecanlanmıştım oysaki.
Neden heyecanlandım? Neden olacak, gerçekler ortada, bu rakamlarla Türkiye uçar gider de ondan heyecalandım. Yok sa, kendime ait ne bir balıkçı kayığım bile olmadığı gibi, ne de gır-gırım var.
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, önceki günlerde vermişti verileri.
Demişti ki; “Su ürünlerinde 2007-2016 döneminde ihracatımız, hızlı bir artışla 273,1 milyon dolardan 744,7 milyon dolara çıksa da Çin'in 21, Norveç’in 10,8, Vietnam’ın 8 milyar dolar ihracat yaptığı bu alanda hala kat edecek çok yolumuz var”
Sayın başkanın dediği gibi, Yol çok olduğundan mı acaba, denilenlere bir karşılık gelmemiş ti?
Buradan bunu sorgulamak ne haddimize. Amacım, buradan sorgu memuru olmak değil elbet.
Yüz binlerce satan bir gazete değil çalıştığım gazete. Öyle olsa, belki Türkiyem adına kamuoyu baskısı yapar, ses de getirir dik de, ne gelir elden? Mevzu traj meselesi…
“Dünyada ithal edilen su ürünlerinin değeri 140,6 milyar doları buluyor” ara başlığı ile konuşan sayın TZOB başkanı Bayraktar, bu konuda, yani söz konusu ettiği zenginliğe ilişkin farkındalık yaratma adına, hakikaten adının hakkını verip, gerçeği aktarmada Bayraktarlık etmiş. Bu durumda da, kendisini Kutlamamak elde değil…
“Uluslararası sularda avcılığın yapılabilmesi için gerekli girişimlerin ve bu yönde yatırımların yapılması su ürünleri sektörümüz için büyük önem taşımaktadır” tespiti de vardı ki açıklamasında, aklıma birden Dardanel’ in yılar önceki düşü ve bu düşü gerçeğe çevirmek adına yaptığı nefes kesen girişimleri geldi.
Filolar Ton balığı avı için görevdeydi ve çoğu da uzak denizlerde kiralanan teknelerdenz oluşuyordu. Hey gidi hey…
Konuyu çok boğmadan, biraz daha açıp, net sözlerle konuşan TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ ın birkaç gün evvel dediklerine kulak verelim.
Sayın Bayraktar’ç ın dediklerinin, “Avcılık ve yetiştiricilikle, açık deniz balıkçılığıyla su ürünleri üretimimizi çok daha fazlaya çıkarmamız mümkündür.
Su ürünlerinde 2007-2016 döneminde ihracatımız hızlı bir artışla 273,1 milyon dolardan 744,7 milyon dolara çıksa da Çin'in 21, Norveç’in 10,8, Vietnam’ın 8 milyar dolar ihracat yaptığı bu alanda hala kat edecek çok yolumuz var” şeklindeki bölümü özellikle, konuya özet.
Sudaki gıda kaynaklarının dünyada büyük gıda rezervleri olarak kabul gördüğünü, üç tarafı denizlerle çevrili, dört denize kıyısı olan Türkiye’nin göl, gölet, baraj gölü, akarsu ve kaynak suları mevcudiyetiyle önemli bir su ürünleri potansiyeli bulunduğunu belirtiyordu ayrıca sayın Bayraktar.
Bu kadar basit. Sudan kazanç nasıl olura örneklemeler di kısaca bunlar.
Su zaten var. Yaşamın kaynağı gibi bizler için, yaşamak için gerekli geliri getirecek bir araç dı bu anlatıma göre ayrıca su. ..
Umarım denilenlere ilişkin, önemli bir görevde bulunan Çanakkaleli hemşehrimiz de kulak verip, bir hamle yapar da, biz de denilenlere Fransız kalındığını dile getirdiğimiz için utanır ve yüzümüzü kızartırız.
Belki de, yapılıyordur da bir şeyler. Biz bel ki bir haberizdir.
Neyse, ben döneyim sayın bayraktar’ ın deiklerine.
Yaklaşık 26 milyon hektar büyüklüğüyle Türkiye’nin sahip olduğu su ürünleri alanlarının orman yüzölçümünden fazla bir yeri kapladığını vurgulayan sözlerine.
Sayın Bayraktar, 8 bin 333 kilometrelik kıyı şeridine, göl, gölet, baraj göllerine, akarsularına rağmen su ürünlerinde potansiyelini yeterince kullanmadığına dikkat çekerken, Dünyada çok sayıda ülkenin su ürünlerinden çok büyük tutarlarda gelir ettiklerini de belirtip, ‘Bizde neden olmasın?’ diye hesap mı sormuş ne?
Elbette böyle düşünmemek gerek. Hesap sormak değil, hesap ortada delmek bu anlatım.
Nasıl mı? Aynen şöyle;
“Su ürünleri üretimi, 2010-2014 döneminde dünyada 148,2 milyon tondan 167,3 milyon tona çıktı. Bunda avcılığın payı yüzde 55,9 iken, yetiştiriciliğin payı yüzde 44,1’e yükseldi.
Dünyada 2014 yılında avcılıkla 93,5 milyon ton, yetiştiricilikle 73,8 milyon ton su ürünleri üretimi yapıldı.
Avcılıkta ilk sırayı 17,1 milyon tonla Çin alırken, Endonezya 6,4 milyon tonla ikinci, ABD 4,9 milyon tonla üçüncü sırada yer aldı.
Bu ülkeleri, 4,7 milyon tonla Hindistan, 4,2 milyon tonla Rusya, 4,1 milyon tonla Myanmar, 3,7 milyon tonla Japonya, 3,6 milyon tonla Peru, 2,9 milyon tonla Vietnam, 2,4 milyon tonla Filipinler, 2,3 milyon tonla Norveç, 2,2 milyon tonla Şili, 1,8 milyon tonla Tayland, 1,7 milyon tonla Güney Kore, 1,6 milyon tonla Bangladeş izledi”
Yani…. Dediğinizi duyar gibiyim. Bu başarılı ülkelerin ne kadar suyu var, ya da su ile kaplı coğrafyası bilmiyorum. Merak ta etmiyorum. Lakin, denilen o ki, anladığım kadarı ile, biz neden yapmayalım?
Yetiştiricilikte diyor du sayın bayraktar; “Çin 45,5 milyon tonla açık farkla birinci durumda. 4,9 milyon tonla Hindistan ikinci, Endonezya 4,3 milyon tonla üçüncü sırada bulunuyor. Bu ülkeleri 3,4 milyon tonla Vietnam, 2 milyon tonla Bangladeş, 1,3 milyon tonla Norveç, 1,2 milyon tonla Şili, 1,1 milyon tonla Mısır, 962 bin tonla Myanmar, 935 bin tonla Tayland, 788 bin tonla Filipinler, 657 bin tonla Japonya, 562 bin tonla Brezilya, 480 bin tonla Güney Kore, 426 bin tonla ABD takip etti”
Ya Türkiye; Buna da yanıt geliyor elbet. Sayın bayraktar’ ın anlatımında.. Şöyle ki;
“Türkiye, avcılıkta 302 bin tonla 45’nci, yetiştiricilikte 235 bin tonla 22’nci sırayı aldı.
Ülke olarak 2015 yılında su ürünleri avcılığından elde edilen üretim 302 bin tondan yüzde 49,5 artışla 432 bin tona, yetiştiricilikte yüzde 2,2 artışla 235 bin tondan 240 bin tona çıktı”
Eyvallah. Hakikaten iyi rakamlar. Daha da iyi olur inşallah. Öyle olur da, bizde su ürünlerini tüketmede, para yok bahanesine takılmayız. Bol bol OMEGA 3 alır, zihnimizi açarız.
Türkiye’de denizlerden avcılıkla yapılan üretimin kıyı balıkçılığına dayandığını, yeterli altyapı oluşturulamadığı için açık deniz balıkçılığının yeterince yapılamadığını, bundan dolayı kıyı sularında av baskısının yoğun olarak görüldüğünü de belirtiyordu sayın Bayraktar.
Bir de bir dizi tespit ile ekliyordu;
“Ülkemizde uzun süreli açık deniz balıkçılığı yapabilecek, avladığı su ürünlerini işleyip, depolayabilecek bir filo kapasitesi bulunmamaktadır. Uluslararası sularda avcılığın yapılabilmesi için gerekli girişimlerin ve bu yönde yatırımların yapılması su ürünleri sektörümüz için büyük önem taşımaktadır” diye. Kısacası Tespit ortada.
Şimdi bu tespitler üzerine;
Yani bi aralar, Çanakkale markası ve o markanın patronu sayın Niyazi Önen, Dardanel ile doğru yolda mış diyesim geldi…
Uzak diyarlarda avcılık için, ekonomiye da sunma adına, boşa kurulmamış o yıllarda filolar.
Keşke büyüyerek devamı olabilseymiş….