Bir söz vardır, Kadı ile alakalı.. Herkes bilir, tekrar etmeye ne hacet..!

Bir söz vardır, Kadı ile alakalı.. Herkes bilir, tekrar etmeye ne hacet..!
Gerek yok aslında bazı şeşleri tekarr etmeye..
Hatırlıyorum da: 'Ülkücü'den, Ülkücü'ye dayak..' vakasına tanık olmuştum, 90' larda.
İçim ayrı bir acımıştı.. 'NASIL YANİ..' olmuştum, çaresizce.
Pek daha fazlası var, tanık olunca, şaşa kaldığmız. Bu kadarı da olmaz dediğimiz öyle çok yaşanmışlık var ki bu dünyada, şaşırmaya şaşa kaldıklarımız yok yani.
Şaşırmak, şaşa kalmak sanki bir moda oldu günümzde.
İçimizi yakan hikayeler de her gün çoğalıyor.. Ocağı tüttükçe, kendimize güvenimizin artması gerekli, Torosların yörükleri yaşadıkça diyordum düne kadar, artık diyemez oldum.
Müslime vakası, çok acıttı içimi..Orası da mı çöktü..? O insanlığın ve var olmaları  yeter dediklerimizi de mi çürüttü yaşamın gerçekleri.. Şaşırmaktan yoruldum, şaşırmaktan şaşa kaldım..
Mesleki büyüğüm, yıllarca aynı kurumun çatısı altında ekmek parasını kazandoğmız bir ağabeyim yazmış.. Tanık olduklarını..Ne de güzel ifade etmiş gözlemlerkini.. Anlayana tabii yazılanlar.
 Demişki ağabeyim,körfezin o bilindik güzelim şehrinden... 
  "KİME ŞİKAYET EDECEKSİN Kİ...!"
Kimi, Kime Şikayete dair kaleme alınanlar, birebir gözlenenler.. Belki de, bizlerinde hemen hergün tanık olduğu, alışkanlık yaptığından sessiz kaldıklarımız.
Kalemi güçlmü ağabeyim; "Evin pazar alışverişini genelde ben yaparım." diye giriyordu söze..
Arıdndan da, ekliyordu; "Üç hafta önce İzmit Yenidoğan'da yola yakın konumdaki Pazartesi halk pazarına uğradım.
 Amacım biraz taze mevye almak.
Mandalinalar güzel görünüyor. İki üç kilo alacağım.
Ancak tezgahın bize bakan yüzü harika, arka tarafı iyi değil. Fiyatı da, o ceviz büyüklüğündeki mandalinalara göre pahalı.." diye aktarıyordu, pazarın halini..
Ve dahası elbette.. Birebir tanık oldukmalrından lahisle, kaleme alınanlar..
 Tırnak içinde geliyordu sözleri, şöyle ki;
 "Bunlardan verirsen iki kilo alayım" dedim. "Tamam" dedi poşeti doldurdu, tarttı ağzına, da güzelce bir düğüm attı. 
 "Yok" dedim, "açıp bakıcam"
Açtım baktım. Yeminle çöpe atsan kimse almaz.
Tezgahtakilerle ilgisi yok. Küçücük, üzerleri de o ince kabuk yerine garip kabarık, armut görünümlü ve eğri büğrü bir ürün.
 Üstelik 5-6'sı da çürük...
 Dedim "almam..."
 Biraz kabadayılık ve hakaret. "Zabıtayı, polisi çağırırım" dedim.
"Emniyet Müdürünü, Belediye Başkanını, Zabıta Müdürünü çağır" dedi..
 Çevreme baktım, kimsenin tınladığı yok. Denetim yok, güvenlik yok..
  Olay iki ÜÇ kilo mandalina değil, enayi yerine konulmak ve tepkisiz kalmak..
  Kimi kime şikayet edeceksin ki..!!!"
Böyle geliyordu, başa gelenlerin anlatımı.. Şimdi, düşündüm de hallice;
"Kime, şikayet edersen et.." güvenine sahip daha çokları var hayatta..
Hergün bu tipler ile cebelleşsek, ya birinin bıçaklı saldırısına kurban gideriz, ya da sernt bir cisim ile başımıza alacak darbeden hastanelik oluruz.Yalan mı..!
Başına galmeyen bilmez, aldığı darbenin acısını.. Darbe, ücretini ödediğin malın, hakikatlisi çıkmadığından gelmiş ise şayet, daha da büyük darbe.
Meyveler gibi, insanlık da çürüdü gitti vesselam.
Esnaf eski esnaf değil, ürün eski ürün hiç değil. Ne domates eski domates, ne de karpuz..
Büyür iken başlıyor onların da iç acısı hikaylesi.. İlaş mı desem, hormon mu.. Bir de, üreticinin, istemeye istemeye dikip, istemeye istemeye bakıtğı, çünkü biliyor ki, sonunda zarar etitği.. Hal öbyelo lunca, üretici de ne yapsın.. O da haklı..
Tamam da, ya üreticiden fazla para kazananlar..!!!
Kimi, kime şikayet edelim ki bu durumda.. Hata bizde o vakit.. Biz hatalıyız.. Görmekle, gözlemekle hatalıyız.. Hakkımızı savunmakla daha da bi hatalıyız.
Boşuna gelmemiş;  üç maymun hikayesi..
İnatla ya olmayacağız maymun.. ya da inatla, maymunlaşmayacağız..
Gördüğümüüzü, gözlemlediğimizi, insanlık için görmezden gelmemeyi anladığmızıda,  sanırım çok şeyi başaracağız.
Üç maymunlara inat, maymunlaşmadığımızda, sanki yaşam daha da bir güzelleşecek.
Haydin hoşça kalın..