Hiç düşündük mü; cinayet ne demek, hiç empati yaptık mı?!...
Hiç düşündük mü; cinayet ne demek, hiç empati yaptık mı?!...
Hiç düşündük mü, ölen kimden, öldüren kimden, yetim ve öksüz kalanlar kim ?!..
Hiç düşündük mü; cinayeti yapan-yaptıran kim, kadın ne, erkek ne, kızmak ne öldürmek ne ?!..
Hiç düşündük mü; yaratan kim, yaratılan kim, yaşanan yer neresi, yaşatılan yer neresi, katledilen mi suçlu, katleden mi ?!.
Hiç düşündük mü; tahrik eden mi, tahrik edilen mi suçlu ?!..
Hiç düşündük mü; kültürel yapımızda, inancımızda adam öldürmenin YARATANA isyan YARATILANA isyan olduğunu !?
Hiç düşündük mü; dünyanın her ülkesinde işlenen bu cinayetlerin HUKUKİ boyutunu, hakiki nedenini ?!..
Hiç düşündük mü; bu cinayetlerin nedenini araştırmayı, düşündüyseniz, neden araştırılmıyor, bu çirkinliğin, bu adiliğin, bu vurdum-duymazlığın nedenleri, EY BİLİMİN adamları , EY gazetelerin MEDYATİK yüzleri…
Hiç düşündünüz mü; bu MEDYATİKLER neden bu konuya girmiyorlar, yoksa MEDYA etikleri mi yok, MEDYAda boy gösterirken, 5. Sınıf kahve sohbetleri mi kolay, eğer tartışırlarsa, ortaya mı çıkar OLAY !?
Hiç düşündünüz mü; evlilik kurumunu, cinayetlerden oluşan toplumun durumunu ?!
Hiç düşündünüz mü; bu olayların nedeninde yatan ekonomik boyutunu, SEVGİ-SAYGININ soyut, ZİHİNSELLİK içinde KİŞİLİK oluşunu…
Hiç düşündünüz mü; hiddetin, ŞİDDET doğurduğunu, doğan şiddetin ERKEĞİMİZİ de KADINMIZI da katlettiğini…
Hiç düşündünüz mü; bu cinayetlerin töresel-bölgesel-çevresel-ailesel kısacası toplumsal baskılar yaratarak, kahvehanelerde erkeklerimizin, evler arası GÜN gezmelerinde kadınlarımızın yapılan dedi-kodularla, “duydun mu ?” diye başlayan LAF şey ettirenlerin CİNAYETLERİN azmettirici olduklarını, biri namusunu temizlerken, diğerinin bu temizlemede malzeme teşkil ettiğini…
Hiç düşündünüz mü; hep mi ben haklıyım, hep mi sen haklısın, hep mi senin ailen haklı, hep mi bizim ailemiz haklı duygusallığını yaşadığını ?!..
Hiç düşündünüz mü; toplumumuzda suçlananlar, cinayet ortamını oluşturanlar neden hep erkeklerimiz, neden hep kadınlarımız olduğunu …
Hiç düşündünüz mü; katledenlerin, katledilenlerin (cinsiyet-milliyet, diniyet- zihniyet) EĞİTİM seviyeleri ne, kültürel ortamları ne, komşuları-arkadaşları, yaşadıkları ev, alış-veriş ettikleri marketlerden alınanlar-ödenemeyenler, kapıdan çevrilen borçlu eşler, beklentisi fazla olan evlilikler, çocuğuna ekmek götüremeyen babalar, eve gelmeyince-getirilmeyince birbirinin yüzüne bakamayan EŞLER, pişmeyen AŞLAR, başkalarının ellerindeki PAKETLERE bakan çocukların bakışlarını !?..
Hiç düşündünüz mü; evlilik hep cinsellik mi, ruhsallık mı, ekonomik bağımsızlık mı, işi olmayanların-aşı kaynamayanların, misafiri gelmeyenlerin, okul harçlığına muhtaç çocukların, kısacası EŞİ-AŞI-İŞİ tartışılanların YERİ mi EVLİLİK !?..
Hiç düşündünüz mü: evlilikte bireysellik kadar, AİLE toplumsallığının öne çıkması gerektiğini, bunun cinayetleri önlemede ETKEN güç olduğunu…
Hiç düşündünüz mü; hep birilerini örnek göstererek, anne olan kadınlarımızın baba olan erkeklerimizin, çocuklarımızın aşağılık kompleksine sokulduğunu… Neden, bunlarla mukayese içine girerek “tavuk-kaz” ilişkisini dikkate almadınız…
Hiç düşündünüz mü; yaşamamız için hep mi hukuk gerekir, hep mi devletten beklenir, nerde bizim dünden bu güne gelen aile-çevre-arkadaş kültürümüz…!
Bu düşünmelerin hepsini yaptık, yaptıkça battık, battıkça da etrafımızı-ailemiz ve kendimizi YAKTIK diye düşünenleriniz çıkabilir… Biz, bunları İSTİSNA sayalım, bu milletin geleceği, bu devletin devamı içinde her kendimizi, hem her bir insanımızı HOR görmeden, bunları yapmayı ZOR bulmadan bu SORUNLARA çözüm arayalım…
Hırs gelince mantık savuşurmuş doğru diyen Âkif’i, hırs HARSI (kültürü) bozar, ayarsız insan azdıkça, azar…
Mahkûm araziden hâkim araziye geçiş olur mu? Olur diyorsak, bu hâkimiyet, yalnız bizim için değil, ÇIKARINI, HAKolarak görmeyenlerin olmalıdır…
“KORK, KORKUT, KORKMA, KORKMAK, KORKMAMAK; gibi fiil çekimi çok güncel, çok öncel, çok dinsel, çok cinsel, çok ilkel, çok biçimsel, çok filmsel, çok kötümser olan, dört harfli kötü fiilin çekimleri !?..
Korkmak, korkutmak çok kolay, çok basit; insanımıza, ailemize topluma ve İSLÂM’A yakışmayan düşünce ve hareketlerdir.
TAT önemli; tadı veren evlât önemli, tadı veren aile önemli, tadı veren eş önemli, tadı veren iş önemli, tadı veren diş-dil önemli, tadı veren kişi önemli, KİŞİLİKTE şekersiz ŞEKER olmak önemli…
Şekersiz, şeker olan insanlar; bulunduğu her yerde aranır-sorulur, gerekirse onun için insan yorulur, yorulan insan yorgunluk nedir, bilmez; O ŞEKERSİZ genlerden gelen şekerli, haliyle, tavırlarıyla, iletişimiyle şekerli-şekersizlere de model olur…
İnsana şeker sıfatı verdiren; cana yakınlığı, sevimli ve çıkarsız iletişimi olup, jest ve mimiklerindeki sıcaklık, gözlerindeki parlaklık, ses tonundaki tutarlılıkla, onu şeker yapan söylemindeki ciddiyeti ve samimiyetidir. İşte, bundan sonra tabii TAT olan ŞEKER kendiliğinden oluşur…Şekersiz ( yapmacık olmayan, içten ) ŞEKER, kendiliğinden ortaya çıkar…
Toplumda şekerli-şekersizler revaçta, iş yapıyor, aş yapıyor, sonrada dönüp herkese ÇİŞ yapıyor. Yapılan ÇİŞTEN koku geliyor, toplumun huzuru kaçıyor, kaçan huzur baharı KIŞ yapıyor…
Şekersiz-şeker iş bilir, aş bilir, vefa bilir, söz bilir, hatır bilir, haram yemez, ELİF bilir, VAV bilir, bilgi bilir, ilgi bilir; silgi bilmez, sövgü bilmez, sevdiğini can bilir, sevdiğini de heyecan bilir…
Şekersiz-şekerler çoğalırsa, aileye-topluma kusur olmaz, huzur gelir, güleç yüz gelir, tatlı söz gelir, yalan biter-yalancı gider, şekersiz-şekerler TAT verir; TAT sağlık demektir, sağlık da TADI sürekli ve çıkarsız kılmaktır…”(parlakyildiz.gazetevitamin.com)
ÇÖZÜM !..
- lkemizdeki TÜM üniversiteler acilen toplanmalı, CİNAYETLERİN nedenleri sorgulanmalı, BİLİMSEL SENATO kararı almalı;
- Ekonomik açıdan yaşama-yaşatma geçim süreçleri, iktisat-işletme-finans kurulu,
- Kişisel açıdan Psikoloji- PDR ile dili kullanmada anlama-anlatım kurulu,
- Sosyolojik açıdan Tıp Fakülteleri psiko-sosyal ilişkiler kurulu,
- Hukuki açıdan kişisel haklar, borçlar-borçlular, avukatlar, yargılayanlar, işlenen suçlar ile Türk Medeni Kanunu inceleme kurulu,
- Pedagojik açıdan her alanda ve özellikle evlilik-ailesel eğitim ile halkla ilişkiler kurulu,
- Radyo-televizyon açısından TV’de habercilik, haber sunma- yapılan dizilerin içeriğini izleme, buradaki oyuncuların nasıl modeller oluşturduğunu inceleme kurulu,
- İlâhiyat açısından kişisel-ailesel ve toplumsal inançlarımız inceleme kurulu.
- Piyasa ekonomisi ve pazarlama açısından AVMler, halka açık pazarlardaki alış-verişleri inceleme-gözlemleme kurulu…
- Kişisel-siyasi-idari ve kültürel ahlâk açısından yansız-tarafsız yapılan değerlendirmeleri, hayata geçirme kurulu.
- Halkla-yönetimle, mesai arkadaşlığı açısından iletişim kurulu …
Bu kurullara, başka kurullar da ilave edilebilir.
Bilim kurulları; “adliye-hapishane, hastahane-mezarlık” kavramları çerçevesinde gözlemlemeli, önce ailelerin, sonra akrabaların daha sonra da vatandaşların duygu ve düşüncelerini değerlendirmeli, sakıncası yoksa kamuoyunu da bilgilendirmelidir.
ALLAH ;
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdar olandır.”!.. http://www.enfal.de/melmalili/hucurat.htm
CANA KIYMAK BÜYÜK GÜNAHTIR !..
Cana kıymak, aklın ve dinin bir tarafa bırakılıp süflî arzulara uymanın, şeytanın vesveselerine ve kötü insanların tuzaklarına düşmenin bir sonucudur.
Allah’ın yasaklamasına rağmen insanlık tarihi cinayetlerle doludur. Yeryüzünde işlenen cinayetler, ilk insan Adem peygamberin oğlu Kabil’in, kıskançlık ve bencillik sonucu kardeşi Habil’i öldürmesiyle başlamıştır. (Mâ- ide, 28) Kabil, kardeşi Habil’i öldürdükten sonra yaptığına pişman olmuştur. Bütün cinayetlerin sonu pişmanlık ve hüsrandır.
Yüce Allah cana kıymak şiddetle yasaklamakla kalmamış, bir insanı öldüren kimsenin bütün insanları öldürmüş gibi olacağını bildirmiş, (Mâide, 32)
Nisa suresinin 93. âyetinde özellikle kasten bir mümini öldüren kimseye kızdığına, ona lânet ettiğini ve onu cehennemle cezalandıracağını vurgulamıştır:
"Her kim bir mümini kasten öldürürse onun cezası, içinde ebedî kalmak üzere cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır."
(Nisa, 93) https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=11321
İslâm’ın, insanın, toplumun güzelliğini anlamak, sevginin korkudan üstün olduğunu özümsemek, insan olmanın gereğidir, anlamıyorsak-anlatamıyorsak, orada durup düşünmemiz ve kendimizi eleştirel bakışla değerlendirmemiz gerekir… Bunu yaparsak, bu güncel korkulardan, korkutanlardan kurtulur, ENDORFİN denen “mutluluk” hormonunu etken hale getiririz; çünkü, içimiz-dışımız hep korku doldu…?! (parlakyildiz.gazetevitamin.com)
Şunu unutmayın;
Bu cinayet olaylarına yalnızca hukukî bakılırsa, hukuk da onu “adli kontrolle serbest bırakılır, bu kontrol de zaman aşımında yerini “adi kontrole” bırakırsa, bu sorun çözülmez…!?
Bu ülkede KADINIMIZ-ERKEĞİMİZ ve çocuklarımızla bir bütünüz, hiçbirini kaybetmek gibi lüksümüz olamaz, “insana, insanca” bakmak insan olanların görevidir.
“Bedeli ödenmeyen gayr-i meşrular, arkadan gelen nesilde meşruya dönüşür !?..” (Twitter)
Cinayetlerden uzak İNAYETLERE yakın olmamız dileğiyle !..
12.12.2021
Dr. Hayrettin Parlakyıldız
Kıbrıs İLİM Üniversitesi
E-posta: hparlakyildiz@mynet.com
Selam ve sevgiler