Ülkemizin her bölgesinde, her şehrinde ve kasabasında çok sık kullanılan gururla söylenilen,
söylenildiği yerdeki kişileri benimseyen, ama özümsendiği tartışılan bir söylemi sizlerle paylaşmak adına merhaba…
Çok iddialı, çok anlamlı, çok sık söylenen, zaman zaman söyleyenler tarafından çok havalı, çok kibirli şekilde kullanılan; bazen tartışmaya yol açan, bazen söylenildiği toplumda, o şehirde yaşayan şehrin yerlilerini kastederken, diğerlerini ötekileştiren bir anlayışın çıkmasına sebep olan, kelime grupları içinde sıfat tamlaması olarak yer alan bir başlıkla size MERHABA demek istedik…
Bu söylemi bazı şehir insanlarında çok duyarsınız; Çanakkale’de, Maraş’ta Urfa’da… Aslında kişinin böyle bir söylemle, o kimseyi içselleştirdiği görülür. Bir yere bir kimse yerleştirilecekse, seçilecekse “önce memleket çocuğu mu” diye bakılır… Bazı memleketlerde “memleket çocuğu” meselesi sakız gibidir, herkesin ağzında… Bu söylemde önce kötülük arayamaz, ne güzel milliyetçi bir anlayış diye bakarsınız; -belki olması gereken de budur- sonra, zaman içinde bu söyleme ters düşmeler başlar, çıkar ilişkisine girildiğinde veya haset duyguların yoğunlaştığı, kıskançlık nöbetlerinin krize döndüğü anlarda…
“ Sıfat tamlaması” içinde yer alan bu kelime grubu aslında günümüzde aranılan veya ilerde aranılır hale gelecek olan çok güzel bir söylem: “Memleket çocuğu…!” Memleketine vurgun, memleketine sargın, memleket adına yorgun, ama çıkar ilişkisi söz konusu olunca da ; o iş içinde kendisi yoksa, “memleket çocuklarına kırgın, memleket çocuklarına dargın”… İşte, bu zaman tehlike başlar, o memlekette yaşayan, oraya sonradan gelen, yerleşen kimseler tarafından farklı söylemlerle karşılaşırlar…
“Memleket çocuğu, memleket çocuğunun çadırına girmez”, ama bu ÇIKAR var ya…!? Bu sade ve güzel söyleyiş, bazen ideolojik anlamla da bütünleştirilir ve insanımız tamamen ötekileştirilir…
Memleket çocuklarının beceriksizliği, elini taşın altına koymayışları, riskli işlerde kaçar-göçer olup, çıkarlı işlerde “merhaba” deyişlerindeki zavallılığı-basitliği de yaşayanlar ve en iyi gözlem yapanlar bilir… Akraba ve insani ilişkilerinin çok zayıf olduğu yerlerde “ bırakın memleket çocuğunu, memleket meselelerini konuşmak” bile zorlaşır…
Memleket çocuğunun başarısızlığı-beceriksizliği-çıkarcılığı kanıtlanınca da memleket, “memleket çocuğu olmayanlara” kalır… Yerler satılır, paralar yenilir-tüketilir, işsiz kalınır; memleket çocuğu olmayanların kapılarında hizmetçilik yapılır… Ne acıdır, ama bu da yaşanan gerçeklerdir…
Memleket çocuğunun arkadaşları-arkadaşlıkları çok olmaz, ama cenazesinde bulunan kalabalık ve gelen çelenk sayısına göre de “memleket çocuğu” musalla taşında görülür ve hatırlanır… Böyle bir memleket çocuğu, oturduğu şehirde kimsesiz, yaşadığı sürece ilkesiz kalmaya mahkûmdur…
Memleket çocuğu olmak bir ayrıcalık değil, aksine günümüzde bir ayrısallıktır, buna çok dikkat etmek gerekir, Allah korusun, bazı şehirlerimizde “yerli-yabancı” ayrımı gibidir. Milli benliği- milli kişilikte bütünleştirmek, “memleket çocuğunu” ortadan kaldırır ve “milletin çocuğu” haline getirir ki, aranılan da istenen de budur.
Bazı memlekette “memleket çocuğu olsun” düşüncesi, sakız gibi dilden dile, ağızdan ağza dolanır durur, ama kimse çiğnedikleri bu sakızın farkında olmadığı gibi, onlar için bir hamle bile yapmazlar. Söyleme gelince de herkesten öne geçmeye çalışırlar, memleket çocukları bir yerde görev alırlarsa da yerden yere vurulur… Bu da ucuz adamların yaptığı basit davranışlardır. Sözde milliyetçi olmak, sözde memleketini –milletini sevmek, sözde yaşadığı şehrin insan tipine her şeyin iyisini lâyık görmek bu mu ? ” diye de sorgulanmalıdır…
Memleket çocuğuna ideoloji ve parti bağlamlı bakmak da çıkar ilişkisinin bir başka anlayışı içinde bir darlık, bir sığlık görülür.. Memleket çocukluğu, aslında mahalle arkadaşlığından başlayıp dostluğa giden hizmet çocukluğu olup, hava atma, kendine basit yoldan statü sağlama çocukluğu değildir…
Memleket çocukluğu, ülke çocukluğunu; ülke çocukluğu da ilkesini biliyor, sürekliliğini sağlıyor, millet çocukluğunu oluşturuyorsa, bu da ülkede sıkıntı yaratmaz, aslında arzu edilen de budur…
Memleket çocukları boşlanır, dışlanırsa; neden başka çocukluğu çağrıştırır, diye iyi tahlil etmek gerekir…
Memleket çocuğunu bitirmeyin, memleket çocuğunu yitirmeyin, memleket çocuğunu yedirmeyin, ama yemeyin de !?..
Memleket çocuğunda bölücülük, bölgecilik, dinsel ayırımcılık olmasın, millet büyüsün, devlet büyüsün; memleket çocukluğu, o memlekete hizmet edenlerle ölçülsün; Çanakkale hayırları çoğalsın, pilavlar naylon torbalara girmekten kurtulsun, Artlimler; çıkar arkadaşlığından, gerçek “ahret arkadaşlığına-dostluğuna” dönüşsün…
Memleket çocukları, artık yaşadıkları sürece içinde bulundukları toplumla iletişim kurmalarını geliştirsin, işini gördürdükten sonra kaçmasın, “iyi-kötü günde” beraber yaşamayı, “vefa” duygusunu çıkarının üstünde görmeyi alışkanlık haline getirsin, hem yaşadığı şehri hem yaşadığı ülkeyi geliştirmede “işbirliği” içine girsin, memleket çocuğu, işte budur, diye model oluştursun…
Memleket çocukluğunu; çıkar alışkanlığından, ilke ve ülke çocukluğuna dönüştürenlere, sevgilerle …!