Çanakkale, değişkenliği ile dikkat çeken ülke gündemine ayak uydurmasındaki başarısı ile, bence rekor kırmaya hazırlanıyor.
Ses getireceği şüphesiz, detayları öğrenip tam kaleme almaya hazırlanırken; ‘O duyulanları da’ nötürleştiren bir yeni gelişme ile karşılaşınca insan, ‘Yok artık ‘ diyor…
Hakikaten de yok artık…
Çanakkalem, gündem değişikliğindeki hızına yetişemiyorum. Şahsen, bana yorgunluk veriyorsun. Of ya of…
Geçen hafta duymuştum. Hem de yetkili bir ağızdan.
Bir isim, Rejon kesip, ‘Siyasetçi değilsin artık Sen. Devlet memurusun… Biz ne dersek o…’ şeklindeki bir çıkışa imza atıp, bu konuyu duyan partililerine de, 6 Ok’ ka ile başlayan o malum sözü ettirirmiş.
Hatta başka detaylar da var da, doğrulatmak şu an için sıkıntı yaratacağından, yani durduk yere, dakikalarca telefon trafiği yaşatacağından, benim de o kadar vaktim olmadığından, çok da kurcalamamak gerek diyorum, duyulanları…
İyi haberler kadar, kötü haberlerin de kesinlikle paylaşılmasından yanayım.
Çünkü kötü haber karşısında, acıyı yaşayan tarafa edilecek bir telefonun önemi oldukça büyüktür.
Çoğumuz da yaşamışızdır böyle anları. Bir yakınınızın ani vefatı, beklenmedik bir anda başa gelen bir kötü kader vesaire hallerde, bir tanıdıktan gelen telefon bekleriz vesselam…
İnsan böyle acı günlerinde, zor zamanlarında açılan telefondan gelen tanıdık ses ile biraz olsa teselli bulur, güçlü hisseder kendini. Öyle değil im?
İnsanın hayatında rota değişimine bazen ölüm, bazen de kalım etken kısacası.
Hay Allah ne diyecektim ben, ne demeye başladım. Neyse işimiz gevezelik.
Rota dedim, kalım dedim. İnsanın geleceğine yön veren etkin bazı haller vardır diyerek devam edeyim gevezeliğe.
Bazen bir bilginin gerektiği anda paylaşılmaması da oluveriyor, başa gelenlere neden…
Durduk yere birilerine kazançlı iş sağlamanın yolunu göstermek de başa gelene neden sayılıyor...
Nedenler var oldukça Neticede hayatta, neden aranıp bulunuyor kısacası. Bulununca da gereği yapılıyor…
Son başa gelenler de, böyle bir şey olsa gerek. Yani duyduklarım o yönde. Netleşince de daha da açarız gerekirse.
Bu gün suyun öte yakasından bahsetmek geldi içimden. Bir istifa haberi üzerine; ‘yalan yok kafamı karıştıran detaylar ve ard arda sıralı sorular’ la üklü olsa da, elimden geldiğince bahsedeyim.
3 Mart günü e-posta adresime gelen mailde, “AK Parti Eceabat İlçe Başkanımız, Aslı Derse Gülvardar' ın istifası İl Başkanlığımız Tarafından Görülen Lüzum Üzerine Alınmıştır” bilgisi paylaşılıyordu
Yok artık. Tam da referandum üzeri, neden ne ki? Diye de düşünmedim değil.
Açıklamanın devamında; “Konu İle İlgili Olarak Eceabat İlçemizde Yeni İlçe Başkanının Atanması Kısa Süre İçerisinde Gerçekleştirilecektir. Kamuoyuna Saygı İle Duyurulur...’ bilgisine de yer verilip, sonlandırılıyordu sözler.
Mart ayı boyunca, tüm gözler suyun karşı yakasında olacak. Konuşulacak sözlere kulak vereceğimiz gibi, Türkiye’ nin tamamı da, dünya’ da pür dikkat kesilecek suyun öte yanına.
Bu konuda ısrarcıyım, durumun tam da anlattığım gibi olacağında.
Kesinlikle de iddia ediyorum, ne dersem o…
Hatta Nisan ayı içinde de, gözler ve kulaklar suyun öte yanından gelecek mesajlara pür dikkat kesilecek. ‘Nereden çıkarıyorsun?’ diyen var ise, ‘var mısınız iddiaya…?’ Nesine dilerseniz, girelim tutuşalım bir iddiaya….
Kavgaya tutuşmayalım da; varsın iddialaşalım. İddiadan zarar gelmez sonuçta.
Bu günlerde, bir iddia hali de, referandumun sonucu üzerine malumunuz.
Çok restaurant köşeyi dönecek kesin. O kadar çok rakı balık üzerine iddialaşma var ki, inanılır gibi değil.
Referandum sonucu karşısında kim kalır, kim gider de iddiaların bir başka nedeni. Hal böyle olunca da, insan bir başka meraklanıyor çıkacak sonucu. Ha bu arada, sonuçlar sadece Çanakkale üzerine. Türkiye’ nin genel sonucunu merak edip de iddiaya tutuşan yok.
Hesaplar hep Çanakkale üzerine. Siyaseten yapılan hesaplar da olduğu gibi.
Bir konuyu neticelendirip, son sözü söylerken, gerekçeler üzerine anlatım da bulunmamak, bir dedikodu kazanının fokurdamasına yol açar gerçeğini hatırlatıp, biraz olsun gelecek kaygısı yaşayanlara tüyo vereyim dedim. Beki kızanlar olacak lakin; bunlar da bilinen gerçek…
Sus sus nereye kadar. Suskunluk o ata sözünde olduğu gibi olmuyor her vakit. Hani ‘söz gümüş ise, sükut Altındır’ da olduğu gibi.
Bazen suskunluk adamı ipe götürür. Yapmadığın bir şeyi, kabullenmiş olursun ya suskunluğun ile, susmamak konuşmak bu anlamda önemlidir çoğu kez.
Bence, suskunluk yapıp, kabullenmek yerine; anlatın bildiklerinizi de, kahraman oluverin kamu nezdinde…
Hayli karman çorman sözlerle yazdıklarımın içinden çıkan sonuca varanlar, şimdiden eleştirilerinize teşekkürler.
Biraz hafızaları zorlatmaya yönelik olmuş değil mi dile getirdiklerim. Hep bulmaca çözecek değiliz ya çevremizde. Birazda bulmacayı kuralım edim.
Tak diye söyleyip, konuya biraz olsun hakimiyet kazandırmadan sonucu gelmenin kimseye bir kazanımı olmaz diye düşündüğümden, biraz bulmacayı güçleştirelim dedim.
Sonuçta bu gün pazar, Hadi duyduklarınız üzerinden bir telefon trafiği yaşayın da, hem eski dostlarınızın halini sormuş olursunuz, hem de siyasetten son dakika haberlerini alıp, bir saat sonra ani değişen Çanakkale gündemine sizde tanık olmuş olursunuz.
Sonuç olarak, suyun karşı yakasında, bir süredir bir şeyler oluyor da, haydi hayırlısı. Bakalım sonuca kimler katlanacak.
Bu arada, 9 bin kadar boş mermi kovanının hangi amaçla çalındığını bir Kilitbahirli olarak acayip merak ediyorum.
Çocukluğumuzda kasatura, matara, namlu ve nal bulduğumuzda, koştura koştura Muhtara gider, o da müzelere gönderirdi buluntuları. Şimdi bulan sanki define bulmuş bir halde.
Tarihi talan ediyorsunuz beyler. Bu millet bir Çanakkale tarihi daha yazmaz bilesiniz…
Eskiden di namlunun üzerinde ışıldayan kasaturanın üzerine koşup Şehadete erişmek. Şimdi füzelerle vuruyor kafirler.
Bilelim ki, her santimetrekaresi Şehit kanı ile sulanmış toprakların altından çıkan savaşta kullanılmış her araç gereç, bir şehidin anısını taşıyor. Ne hurdada yok edelim o anıları, ne de paraya çevirelim.
Geçmişini para ile satmak nedir ey gafiller. Bize bu vatanı vatan eden şehitlerin gazabından da mı korkmazsınız?