KİMSE ALINMASIN ÜZERİNE.. BAŞTAN SÖYLEYEYİM KİMSEYE DEĞİL BU HİKAYE..! ARMUT, DİBİNE DÜŞER SONUÇTA..

Bir zamanlar yaşanmış bitmiş denilen bir hikaye bu hikaye..
Zaten, bizim ülkemizde de geçmiyor. Kendine dürüstlükde güvenmeyenlerin ülkesinde geçiyor hikaye,, İmparator, mimparator  var.. Han,Hakan yok yani.. Nasıl olsun ki zatüen.. Tüm Han ve Hakanlar bizde idi.. 
Hikaye bu ya, bir avuç aslında verilen mesa.. Bir avuç içinde, okkalı şekilde vurgulunan..
Günümüz dünyasının, adı pek dile gelen ülkesi, Çin...
Tırsttıkları Türklerden korunmak için, eitrafına Sed kurmuş bir ülke..
Hikaye şöyle başlıyordu; "Bir zamanlar..."
Ardından evvel zaman içinde, kalbur saman içinde falan da denilmiyordu.İfadelerin hedefi, bildiğimiz Çin.. Çim değil yahu, Çin Çin..
Şöyle başlıyordu ilk satırlar; -Çin'de bir adam o kadar aç ve bitkin düşmüştü ki, dayanamayıp bir armut çaldı..
-Adamı yakalayıp cezalandırılmak üzere İmparator'un karşısına çıkardılar. Hırsız imparatoru görünce ona şöyle dedi;
"Değerli efendim, çok açtım, dayanamadım çaldım ve yedim. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak.."
-İmparator dudak büker;
"Senin gibi birinde paha biçilemez ne olabilir ki?"
Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır ve;
"Bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz.."
İmparator kahkaha atarak; "Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni.." dedi.
Yoksul adam; "Haşmetlim bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım.." der..
Asıl hikaye, şimdi başlıyor asıl cancağızım.. Hırsız deyip geçmemek grek.. Nasıl da kurmuş sözlü planını..
Armut hırsızı, başlıyor konuşmsaya;
-Bu tohumu ancak, ömründe hiç çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.."
İmparator irkiliyor, nasıl irkinrmesin ki..? Suratını asıyor birde..
Bir süre de, düşünüyor, aslında kara kara.. Sonra hırçın bir sesle;
"Ben imparator'um bahçıvan değil, o tohumu başbakana ver eksin de altın meyveleri görelim." diyor..
-Yoksul adam, aslında Armut hırsızı kandesi; tohumu hikaye bu ya, başbakana uzatınca başbakan telaşe içerisinde imparatora dönüp itiraz ediyor..
"Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu hazinedar başı eksin.."
Hazinedar başı da hemen bir bahane buluyor, bu görevi başkasına devrettiriyor bahanesi..
Bir bir orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohum ekme görevinden kaçıyor velhasıl..
Sonra İmparator, doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşünüylor.. Başı önünde başbakana, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik bakıyor ve hayktırıyor;
"Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim." diye..
Cebinden bir altın çıkarıp yoksul adamın tutması için atıyor.
Herkesin ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini izliyor..
Sonra da gülerek; "Bas git buradan be adam, bugünlük bu ders hepimize yeter.." diyor..
B uhikayeyi ilk okuduğmuda, akılma ilk gelen oldu; Anlaşılon o ki, Çivisiz çıkmış bu Çin'in, yanlış mıyım.. demek..
Peki ya sonra..Çin, nasıl da büyüdü öyle.. ABD' si, Rus'u, falanı, filanı, ne ürütetğini üretebiliyor Çin'in, ne de nüfusuna ulaşabiliyor..
Adamlar küçük , fakat sayıları büyük..  Aklıma, o çalıntı Ardmudun tohumları geldi.. Armut dibine mi düşmüş yoksa..