Program iptalinin nedenini, hükümete bağladı. Ve bu bağlaması ile de bir güzel demokrasi dersi verdi. Kurt politikacı diye anılmak, bundan olsa gerek.
CHP’ nin eski lideri Baykal, Hükümetin yanlışlarını neden gösterip, bu nedenle Almanya’ ya gitmeyeceğini açıkladı. Sorumlu hükümet demeye getirdi.
CHP’li Antalya milletvekili Baykal’ ın Almanya’daki programını iptal ettiğini açıkladığı Başkentte söyledikleri, hafta sonunda siyaset gündeminin öne çıkan detaylarındandı. Belki fark ettiniz.
“Türkiye’deki sorunları Türkiye’nin imkanlarıyla kendimizin çözeceğini bilerek Almanya’da o toplantıya katılma kararımı iptal ettiğimi duyurmak istiyorum. Bu hükümetin yanlışları konusunda dayanışma olarak anlaşılmamalıdır” şeklindeki sözleri ile, olası neden sorularına peşin peşin de yanıt vermiş oldu sayın Baykal.
Bu da propagandanın bir başka şekli olsa gerek. Yani en azından ben böyle gördüm satır arası mesajı.
“Hükümetin yanlışlarına karşı mücadeleyi sonuna kadar kararlılıkla sürdüreceğiz" sözleri ile de ayrı bir ara başlık kurarken CHP’ nin eski lideri Antalya milletvekili Deniz Baykal,
"Hükümete yurtdışında bir haksızlık yapılmasını da, sözünün kesilmesini de, toplantısının engellenmesini de, hiçbir şekilde kabul etmeyeceğimizi, o şartlar altında bizimde bize sağlanacak olan avantajları kullanmaktan vazgeçtiğimizi açıklıkla ifade etmek istiyorum" diyerek de, okunduğunda sizlerin de kafasını karıştıran bir çıkışa imza atmış kurt politikacı.
Yani cümleyi iki kez okuduğumda dahi zor anladığım bir çıkış dı bu, Başkentten gelen sesle dile getirilen.
CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, "Türkiye’deki sorunları Türkiye’nin imkanlarıyla kendimizin çözeceğini bilerek Almanya’da o toplantıya yarın katılma kararımı iptal ettiğimi duyurmak istiyorum. Bu hükümetin yanlışları konusunda dayanışma olarak anlaşılmamalıdır.
Hükümetin yanlışlarına karşı mücadeleyi sonuna kadar kararlılıkla sürdüreceğiz" sözleri ile bir bulmacayı çözmemizi mi istemiş, şahsen ben halen algılayamadım.
Cidden söylüyorum, ben bu açıklamadan iyi bir sonuç mu çıkaracağız, yok sa kötü mü? anlayamadım.
Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ ın, Ulusal Dayanışma Platformu tarafından Türkiye Barolar Birliğinde düzenlenen
“Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti” paneline katılıp, Referandum yapılacağını hatırlatarak dile getirdiklerinde ters giden bir şeyler vardı sanıyorum.
Neden mi böyle sanıyorum? Anlatacağım.
Türkiye’de ve Türkiye dışında çeşitli çalışmaların yapıldığını kaydedip açıklamalarda bulunan sayın Baykal, “Bu anayasa lehinde ve aleyhinde tavır takınan insanlar düşüncelerini hem ülkemiz içinde hem yurt dışında olabildiğince vatandaşlarımıza seçmenlerimize iletmeye çalışıyorlar.
Bu çerçevede beni de yurtdışındaki Almanya’daki Stuttgart’taki vatandaşlarımız bir toplantıda görüşlerimi ifade etmek üzere çağırdılar” dilyerek, dünün tarihinde olması gereken adresi açtı.
Ve dedi ki ‘öğleden sonra yerel saatle 14.00’da, Stuttgart’ta referandumla ilgili konuşma yapmamı istediler. Bu doğrultuda oradaki Türk derneklerinin, kuruluşlarının yöneticileri bir araya gelerek ortak bir çalışma yapılacaktı.
Gerekli girişimleri sonuçlandırdılar. Bir salonu kiraladılar. Afişler hazırladılar. Yerel makamlarla temas kurdular, tüm izinleri aldılar. Toplantının gerçekleşmesi için gereken her şey en güzel biçimde hazırlandı. Bana da biletimi gönderdiler.
O toplantıda bulunmak üzere sabahleyin 09.30 uçağıyla Almanya’ya gitmem gerekiyor. Bende onlara bu doğrultuda söz verdim geleceğimi ifade ettim” diyordu.
Bir ara başlık açmak gerekirse, yani sayın Baykal’ ın açıklamasının devamında söylediklerine ilişkin, o da tam şöyle olurdu;
“Yaşanan bazı olaylar inanıyorum hepimizi ciddiyetle düşündürmüştür"
Dedikleri devam ediyordu CHP’ li Baykal’ ın. Bu noktada da dikkat kesilmemek elde değildi. Neden mi? Şöyle ki;
“Yaşanan bazı olaylar herkesi ciddiyetle düşündürüyor. Adalet Bakanı ve Ekonomi Bakanı'nın Almanya’da benzer toplantılar yapmak için girişimler yaptığını, ve de son dakikada toplantıyı gerçekleştirmelerine yerel makamların izin vermediği ortaya çıktı”
Bu ortaya çıkan fotoğraf üzerine ediyordu muhtemel ki sözlerini. Ve diyordu ki sayın Baykal;
"Bu kampanyayı ‘evet’ kampanyasını bizim şiddetle karşı olduğumuz çok tehlikeli, sakıncalı bulduğumuz, bu anayasal değişiklik projesini savunmak üzere planladıkları toplantıları yapmak imkanını Alman mercilerinin aldığı karar sonucu bulamadılar.
Bu tablo beni bir durum değerlendirmesi yapmaya yöneltmiştir.
Bizim Türkiye’de olağan demokratik ülkelerde her zaman görülmeyecek türde ciddi bir sıkıntımız var.
Türkiye’de demokrasinin, hukuk devletinin, insan haklarına dayalı bir rejim olarak fikir ve düşünce ifade etme özgürlüğünü, basın özgürlüğünün çok ciddi şekilde giderek ağırlaşan bir biçimde tıkanmakta olduğunu görüyoruz.
Uluslararası camiada Türkiye’nin hukuk devleti, demokrasi, insan hakları, fikir ve düşünce ifade etme özgürlüğü karnesi giderek geriliyor.
Hem uluslararası standartlara göre geriliyor, hem de Türkiye’nin geçmiş düzeyine göre geriliyor.
Bu kabul edilebilir bir manzara değildir”
Türkiye’deki siyasetin özünün de zaten bu olduğunu savunan sözlerle gelen açıklamanın devamında ise;
“Türkiye bir demokratik hukuk devleti, hukukun üstünlüğünün işlediği bir devlet olmaktan maalesef giderek hızla uzaklaşıyor.” İddiasıyla da dikkat çekiyordu CHP’ nin eski lideri.
İddiasından yola çıkarak kuruyordu cümleleri ve diyordu ki sayın Baykal;
“Bu olağanüstü büyük bir mücadeleyi zorunlu kılıyor. Bu çerçevede bu anayasa değişikliği daha da önem kazanıyor.
Türkiye giderek kurumsal bir hukuk devleti yönetiminden, şahsi kişisel anlayışlara dayalı olarak işleyen keyfi bir yönetim anlayışına doğru anayasal düzendeki düzenlemelerde çekiliyor”
Bu söylemdeki düşüncelerin, Siyaseten doğrudur, yanlıştır boyutundan da ziyade, verdiği mesajı anlamaya çalıştım ama, gerçek söylüyorum, çözemedim.
Ara balıklarla bakılacak olursa, anlam çıkıyor da, cümlenin devamı biraz karışıklık ifade ediyor.
Örnek verecek olursam; “Bunu kabul etmemiz mümkün değildir" bence güzel ibr örnek.
Konuşmasında, sayın Baykal; "Hayati karar bu doğrultuda önümüzdeki 16 Nisan’da alınacaktır" diyor ve ekliyordu.
"Bu gidişatla ilgili milletimiz umut ediyoruz, diliyoruz bir dur deme imkanını kullanacaktır, kullanmalıdır.
Bu doğrultuda çalışıyoruz. Ama biz fikir ve düşünce özgürlüğüne sadece kendimiz için inanmıyoruz. Biz hukukun üstünlüğüne sadece kendi işimize yaradığı sürece inanmıyoruz.
Biz herkes için karşısında mücadele ettiğimiz insanlar içinde fikir ve düşünce özgürlüğünü hukuk devletinin demokrasinin temel prensiplerinin sonuna kadar uygulanmasını zorunlu sayan bir anlayışın içindeyiz.
Maalesef Almanya’da ortaya çıkan tablo bizim Türkiye’de çok güç koşullarda mücadele ettiğimiz siyasi iktidara mensup arkadaşlarımızın, bakan arkadaşlarımızın Almanya’da düşüncelerini ifade etme özgürlüğünden mahrum bırakıldığını görme durumunda bıraktı.
Bunu kabul etmemiz mümkün değildir”
Bu denilenler üzerine, anlamakta zorlandığım noktaya geliyorum bir kez daha.
Övmek mi, sevmek mi, savunmak mı, eleştirmek mi, yoksa alıştığımız, ezberlediğimiz bir tanıtım ile üçü bir ara da mı…?
Çünkü, sayın Baykal diyor ki; “Onların söylediklerinin yanlış olduğuna inanıyoruz. Türkiye için yararlı olmadığına inanıyoruz.
Ama onların düşüncelerini özgürce her zeminde sonuna kadar ifade etmeleri gerektiğine de aynı şekilde inanıyoruz.
Bu konuda ortaya çıkacak güçlükleri engelleri doğal karşılamamız, görmemezlikten gelmemiz, ‘ne yapalım öyle olmuş’ dememiz mümkün değildir.
Biz bu konuları önemseyen bir anlayışın insanlarıyız.
Rakiplerinizin hukukunu, kendi hukukumuz gibi gözeten anlayıştayız.
Bunu Türkiye’de çok tartışmalı bir şekilde zamanında kanıtladığımızı düşünüyorum.”
Sanıyorum ve anladım…
Bir farklı politika. Tıpkı, Çanakkale’ de örneklerini yaşadığımız türden.
İşte Çanakkale farkı diye kaleme aldığımız bazı haberlerin türünde bir açıklama.
Ne olursa olsun, yanlış yapmama noktasında, karşındaki siyasetçiyi de uyarıp, ‘bu konuda doğru bu’ demek gibi bir şey miş meğer, sayın Baykal’ ın söyledikleri.
Benim jetonlar azıcık köşeli oldu anlaşılan. Geç düşüyor…
Anlamadığım dediğim noktalarda, sanırım okuyunca oluşan genel kanı buydu.
Şimdi tamamen anlaşır bir bölümle noktalayayım bu günü ve sayın Baykal’ ın dediklerini;
"Şimdi yurt dışında anayasa konusundaki düşüncelerini ifade etme imkanını bulamayan hükümet üyelerine yönelik bu tabla karşısında da tavrımızı netleştirmek zorunda olduğumuza inanıyorum.
Bu çerçevede bir durum değerlendirmesi yapma gereğini hissettim. Biz Almanya’nın bize sergilediği anlayışı iyi niyeti şükranla karşılıyoruz, kendilerine teşekkür ediyoruz. Türkiye’deki insanlarda yurtdışında özgürce düşüncelerini söyleyebilmelidir.
Ama sadece biz değil herkes söyleyebilmelidir”
Son nokta da tam da burası olmuş aslında. Tam bir demokrasi dersi vermiş Almanya’ ya sayın Baykal. Ağzına sağlık…