Aynı dili konuşmak güzeldir.. Biri farklı ise, diğerininn anlaması soru işareti..

Dil ve anlatım önemli.. Kişi derdini anlatamamış ise, vay haline..
Bazen kelimeler de yetersiz kalır.. İşte o vakti, yandı gülüm keten helva..
Herkesin planladığı ve hatta gerçek kıldığı anlardan birine ilişkin yazılanlardan söz edeceğimsizlere.. Tabii alayana Aşk olsun !...
Diyeecğim şu ki,ben okur iken hayli yoruldum.. Anlamadamı, anlayamadım çünkü hiç bir şey..
Ne zormuş yahu, ne uzunca sözler gerekli imiş bir vakitler.. Duygu da gerek elbet.. Her zaman olması gerektiği gibi..  
Uzattım lakin, konu hayli mühim.. Adamın kalbi tutuşmuş, ne yapsın?
Bulmuş bir anını ve başlıyor sözlerine:
"Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna!
Bugün o kadar makber-i aşiyanısınız ki, cehl-i mürekkebi olan cemali selasenizin sevda-ül kalbimde açtığı hezeyanlar; gönlümün ab-ı hayatını icra-yı meşk eyleyen bülbüllerin kanat çırpışı gibidir..."
Bu ifade, anlamlı aslında.. Uçacak belli, o kadar kanatlanmış ki yüreği.. İçi içine sığmıyor belli..
Ve ardından gelen şu cümlesi;
"Bir zerre-i pare görünce perişan oluyor şuh-u ahvâlim revnâk-ı aşk-ı fehmim...
Müzeyyanat-ı şahanenizin müberrih bir müstebbisi olan zat-ı alinizin, sergüzeşti latifelerini o kadar cezbetti ki anlatamayacağım.
O mahrem cemalinizi görünce size lahza-i kalpten sarsılırım...
Niyetim zat-ı alinizi taciz etmek değildir!
Bilakis efkar-i umumiyede ufak bir aile bacası tüttürmektir.."
Şu kibarlığa bakar mısınız... Kolalı gömleği üzerinde olmalı.. Hele ki, sözleri bu denli yumuşacık birininin, aklı da gönlü de tımarda uzaklaşmış hali ile, utanmışılğın da dibine vurmuş gibi.. Korkusu da büyük olmalı..
Ve işte geliyor son cümle;
"Acizane-i sözlerim zat-ı alinizi temin ve tatmin edecekse şayet, istîzân eyleyerek zevc-i izdivacınıza talibim!..."
Yıllar önce, nasıl da gelmedi yahu benim bu sözleri dile getirmek aklıma.. Ezber ister di greçi, lakin gönül bu ferman dinlemez ki...!
Ezberi zor gözükse de, Dağları delmişlik örneği ile, nası onutabiliriz bir Ferhatı.. Kerem'i...Daha nice aşık olmuşları.. 
Bu aktardığım, aktarmaya çalışıtığım cümeleler neyin nesi imiş, anladık mı..?
Eski Türkçede evlilik teklifi imiş... Şu zarif cümlelere bakın hele.. İnsanın yüreği fena çarpıyor, öyle değil mi..
Bir söz daha hatılatayım yeniden;  "Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna!" şeklinde edilen o cümleyi..
Zerafet eskilerde mi kalmış acaba.. Şimdilerde, eden var mıdır böyle tonlarca ağırlıktaki bu şık ötesi sözleri..
Şui ifade mesela; "Bugün o kadar makber-i aşiyanısınız ki, cehl-i mürekkebi olan cemali selasenizin sevda-ül kalbimde açtığı hezeyanlar; gönlümün ab-ı hayatını icra-yı meşk eyleyen bülbüllerin kanat çırpışı gibidir..."
Hey maşallah.. Osmanlıda Edeiyat, bu gün dahi kıskandıran türdenmiş meğer..
Evlilik teklifi güzel şey.. Helen evet denmiş ise karşılığında, o da muhteşem bir şey.
Misal, herkesin bu ana ait bir anısı vardır hiç unutamadığı, değil mi..!
Teklifimi ettiğm, yanıtımı aldığım ve o gün tarif siz mutluluk yaşadığım, hayat arkadaşım, eşimin bu gün doğum günü. İyi ki doğdun be hatun..
Aynı dil şimdilerde nere de..! 
Herkesin malumu.. Söylesi önemli teklifler,  -tek- taş ile –tek- cümle:
“Benimle evelenir misin…!”
Zerafetli tarafı –mı?, tek taş alınmış ise, pek bir dillerde..
Paran yok ise, tek taş ta yok, sözüm ona zerafet –te-…
Demek ki ney miş, tek taşın yok sa, yanıt belki de, hayır…
Hadi uçuver sen, uç da görelim.. Kalbin pır pır etse ne olacak… Aldın yanıtı, zerafetsiz kaldın, elinde tek taşın yok, keyfin de olmasın emi..
Zaman değişti, o büyülü dil de.. Büyüyü şimdilerde etkili kılan, genelde; “ kafam kadar …” denilerek reklamı yapılan tek taşlar aldı..
Yeni evlenecekler, ezber edin Eski Tükçemizdeki anlam yüklü bu sözleri.. Tek taşı bile unutturur bence..