Hayat; bir okkalı ders almak için, içinde insanoğlunun var olduğu bir süreç mi? Bence aynen…

Bazen yaşadıkların, bazen de yaşattıkların dersin konusu. Ve de sonunda çıkan mesaj ‘dersini aldın mı?’
Ders almak, netice itibariyle o dersi geçeceğin anlamı kesinlikle taşımıyor. Dinler gibi gözükmekle de ders anlaşılmıyor ki… Bazen dinlesen de, dinlemesen de ders kalıcı oluyor insan beyninde.
Hani derler ya iliklerime kadar işledi. Tam da öyle… 
Hayattan çıkan o denli ders var ki bir ömürde, tabi bu da anlayanına.
Bir ara, ‘Tüh be’ dediği anların sayısı, ‘oh be’ dediği anlardan da çoktur ya insanın ömründe, işte o vakitlerde deriz hep, ‘Ders almadım. Olacağı buydu’ diye…
Kimse üzerine alınsın diye değil bu ders anlatımı. Belki bana, belki sana…
Hayat bir ders ise, hepimiz birer öğrenciyiz o halde. Öyle ya, ders her daim öğrencinin muhatap  konusudur her neden ise. 
Sosyal medyadan bir sörf halinde iken, bir paylaşıyı okurken, ‘Yi ne…’ dedim içimden.
Bir ‘Menderes’ yazmış kıssadan hisseyi. Son birkaç yıldır yaşadıkları ile ders verircesine topluma, bu kez de paylaşısı ile yine öyle yapmış bizim Menderes…
Bizim Mehmet diyeceğim aslında da, ikinci adı daha da bir anlam taşıdığından, Menderes’ siz geçemedim o Mehmet’ i, bendeniz anlatırken. 
Hani önce işportacı, şimdi de bakkal olan bizim Mehmet. Bakan çocuğuydu, şimdilerde bakkal olan Mehmet…
Okuyunca, ne güzel bir hikaye ve ne anlamlı denilenler dediğim, o paylaşıyı birlikte okuyalım istedim.
“Bir kadın evinden çıktı. Evinin önünde beyaz, uzun sakalları olan 3 yaşlı adam gördü.
Onlara:- Sizi tanımıyorum ama aç olmalısınız, lütfen evime buyurun ve birşeyler yiyin, dedi” dişe başlayan bir hikaye.
Üç sakallı adamdan, bir soru geldi davet üzerine.
‘- Kocanız evde mi?’, diye sordular…
- Hayır, dedi kadın: "Dışarıda."
- O zaman giremeyiz, dediler, o üç sakallı adam.
Akşam kocası eve geldiğinde, kadın olanları ona anlattı.
Kocası: - Onlara eve geldiğimi söyle ve onları eve davet et, dedi…
Kadın dışarı çıktı ve yaşlı adamları davet etti.
 Üç beya sakallı, "Biz bir eve hep beraber girmeyiz", diye de ekledi.
Kadın: "Neden?" dedi. Yaşlı adamlardan biri cevap verdi:
- "Onun adı Zenginlik' tir" dedi, arkadaşlarından birini göstererek.
Ve bir diğerini göstererek  de, "Onun da adı Başarı'dır,
Sonra kendine geldi sıra. Ve dedi ki; ‘Ve ben de Sevgi'yim.’
Ve ekledi ardından: "Şimdi eşinle konuş ve hangimizi evinize davet edeceğinize karar verin", diye söylendi.
Kadın eve girdi ve olanları kocasına anlattı. Kocası çok sevindi:
- "Ne kadar harika" dedi, "Zenginliği davet edelim, gelsin ve evimizi zenginlikle doldursun…",
Kadın ise, : "Neden başarıyı davet etmiyoruz bey?" diye sordu.
 O sırada, onları dinlemekte olan kızları:
"Sevgiyi davet etsek daha iyi olmaz mi?" diye bir başka soruyu kattı bilmeceye…
 "O zaman evimiz sevgiyle dolar" Diye de ekledi minik kız…
Evin beyi, kızın babası Adam:- Bence kızımızın tavsiyesine uyalım, sevgiyi davet et, Sevgi bizim misafirimiz olsun, dedi.
Kadın dışarı çıktı, sevgiyi seçtiklerini söyledi ve sevgiyi evlerine davet etti.
Sevgi kalktı ve eve doğru yürümeye başladı. Diğer iki arkadaşı da ayağa kalktı ve onu takip ettiler.
Kadın büyük bir şaşkınlıkla sordu:
- Ben sadece sevgiyi davet ettim, siz neden geliyorsunuz?" diye…
Üç sakallı Yaşlı adamlardan adı Sevi olandan yanıt  geldi:
Eğer siz zenginlik veya başarıyı davet etmiş olsaydınız, diğer ikimiz kalacaktık, ama siz sevgiyi davet ettiğiniz için, ben nereye gidersem, başarı ve zenginlik de benimle gelir…

Hayat ve hayatın bize dersi tam da bu olsa gerek.
Sevgi ile başlayan her ne ise, sevgi galip geliyor nihayetinde.
Vatan sevgisi ile başlayan bir savaşın Zaferle sonuçlanması . Mesela; Çanakkale gibi…
Yazılan destanın adı her ne kadar Çanakkale ise de, Çanakkale’ nin adını taşır Ruh’u var eden, onunla da  Savaşı Zaferle taçlandıran, Vatan sevgisi vesselam.
Bizler, ‘Önce Vatan’ diyelim de, gerisi teferruat sonuçta….
102 yıl önce, üzerinde nefes aldığımız coğrafyada bir Mart ayında, 7 Düvel’e Geçilmez kılınan Çanakkale’ de, yine Zafer haftası içindeyiz.
Karşı kıyıda, bir Avuç yarımada da, 253 bin Kefensiz yatanın komşularıyız güya…
Yokluk içinde tarih yazanların, tek varlığı Vatan sevgisi olanların torunları değil miyiz bizler?
Ne duruyorsun Çanakkale?
Ne gariptir ki, Çanakkale’ de her cadde ve sokaklarda, hatta tüm apartmanlarda, Şanlı Bayraklar dalgalanmalıyken, üzerimize sanki ölü toprağı serili bir umursamazlık içindeyiz.  
Bir şehir komple bayraklarla donalı olması gerekirken, bir isim de çıkıp, buna öncülük dahi etmiyor ne garip.
İşimiz gücümüz, işler güçler mi de, bu umursamazlık?
Verelim el ele Çanakkale. Donatalım Çanakkale’ yi bayraklar ile…