Kanıt mı gerek...İşte bizler...
Daha önce de bahsettiğim bir konu aslında bu.. Diyeceklerim karşısında, herbirimiz: "AYNEN..." diye haykıracağız..
Başlayayım mı bahsetmeye, bi neslin özelliklerinden.. Hatta, yaşam biçimlerinden, olması gerekip de, olması gerekenlerin asla yapılmayışından, birçok uygulama uzak kalışımızdan söz edeyim mi kısaca..
Bu neslin bir parçası; üşenmemiş oturmuş yazmış.. Okudum, o günlere döndüm.. Ne de mutlu oldum, bahsedilen muhteşem ötesi günleri hatırlayınca.
1985 Yılından Önce Doğanlar için, MUCİZE NESİL demede ısrarlıyım kardeşim..
Örnekleyeyim mi başlıca nedenleri.. 50' den başlayıp, 60, 70 ve 80' li yıllarda mı büyüdün sorusuna muhatap kaldınız varsayın şimdi.
Ve, nasıl oldu da hayatta kalmayı başardık diye de düşünün; bu gnünü şartlarına bakıp bakıp..
Böyle diyorum, çünkü o yıllarda; Arabaların emniyet kemeri, kafalıkları başta, bir büyük moda idi sanki, kesinlikle hava yastıkları yoktu.
Herbirimiz, yani biz özel nesil, mucize nesil, arka koltuk tehlikesini hiç bilmedik, bizler için orası en eğlenceli yerdi.
Hatırlayın bir de.. Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi. Ve dahi, kurşunlu, muhtelif zehirli maddeler ile boyanmışlardı. Cicili bicili.
Hatırlayın bunu da... Evlerinizde, prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerin ve tuzruhu başta, kimyasal ev temizleyicilerinin üzerinde çocuk kilitleri hiç olmadı.
16 yaşlarında falandım, kask bilmez, kilometrelerce yol alırdım mobiletimizle.. Rahmetli babam sadece, 'hızlı gitme..' derdi, bunu uyarı bilirdim, Kasksız bisiklete de binenlerdik biz.
Buraya kesinlikle dikkat.. Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan ya da muhtelif başka kaynaklardan su içenlerdik bizler… Aynı hortumu birimiz bıraksa, bir diğerimiz tak diye kullanır, kana kana su içerdi bahçe hortumlarından..
Bizler ayrıca, oyun oynamaya çıkmanın tek şartının, hava kararmadan önce eve dönmek olduğunu, ezber etmişleriz,yalan mı..
Şimdi çok; o zamanlar evde sabiti bile yoktu.. Bahsettiğim telefon.. Şimdi, cebinde olmayan yok.. Cep telefonu yoktu o vakitler ve hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmediği gibi, biz de bilmezdik, kim nerede, kiminle, ne yapıyor..
Çoğumuz için okul hayatı aynı idi.. Okul öğlen bitiyordu... Ve öğlen yemeği için evimize geliyorduk. Ne cafe, ne cafeterya.. Yoktu efendim, sandviç satış noktaları falan, yoktu o vakitler..
Çoktuk, sürü gibiydik.. Bir sürü yaramızdık, bu nedenle, kırılmış kemiğimiz ve kırılmış dişimiz vardı.,. Gazilerdik her birimiz..Oyun gazisi, top koşturur iken yaralanan yumurcaklardık.
Fakat diyeceğim.. Fakat.. Fakat; hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu. Kendimizden başka kimse sorumlu değildi, yaralanmalarımızdan.
Elma şekeri mi desem, Şambali zmi? Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk o vaktiler.. Kasa ile olsa, kasayşı bitirirdik, mesela Çan-ka gözüzunu pek severdik... Ne var ki; hiç kilo sorunumuz olmazdı çünkü hep dışarda oynardık, durduğumuz yerde durmayanlardık.. Süekli bir koşuşturma, sürekli bir enerji deşarj hali.. Aktif olarak, düzenli sporcular dık sokakta..
Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk mesela... Aynı bardaktan su ayran içmeyi bir kenara bırakalım, ayna yarım ekmek domates peynir üçlüsünü, bir birimiz ısırır, bir de diğerimiz..
Ve, hastalık bilmezdik yahu.. Kimse de bu yüzden ölmüyordu. Ne garip...
Şimdi bilmeyen yok.. Biz bilmedik hiç. Playstation, Nintendo 64, X boxes, Vídeo oyunlarımız, 99 kablolu kanalımız, olmadı.. Yoktu zaten.. Olsa , belki bizde de olurdu..
Oyur yerine, oyun arkadaşlarımız oldu bizim.. Misket mi desem; 9 kiremit mi.. Saklambaç ya da, ne eğlenceli oyunlardı bizlere..
Çünkü, ARKADAŞLARIMIZ vardı.. Hem de bolca...
Anımsadınız mı..? Yürüyerek veya bisiklet ile uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk mesela..
Kapılarını çalıp, hatta çalmayarak içeri dalıp, onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk.
Ve bir geçek.. Evet, dışarıda, o acımasız korkunç dünya vardı.. Korumamız olmadı hiç, Nasıl mümkün oluyordu ki bu o vaktiler?
Tek kale üzerine maç yapar, birisi takıma alınmadığında psikolojik travma da yaşamazdık mesela. Dünyanın sonu gelmiyordu bizlerde bu durumda...
Okul bahçesinde hep aynı öfke.. Çalma sa olmaz mı şu ders zili..
Hatırladım da, bazı öğrenciler diğer öğrenciler gibi başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden kimse Psikoloğa ya da Pedagoga gönderilmiyordu.
Şimdiki gibi, kimsede Dislexia, konsantrasyon sorunu veya hiperaktivite yoktu, basitçe o okul yılını tekrarlıyordu aramızdaki haylazlar.
Ve burası çok önemli.. Özgürlüğümüz, üzüntülerimiz, başarılarımız, görevlerimiz vardı bizim.. Bşardık mı, çok sevindik her birimiz.. Ve bunlar ile yaşamayı öğrendik..
Yanıt bekleyen o soru ; Nasıl oldu da bütün bunlara rağmen hayatta kalmayı başardık biz?
Ve daha da önemlisi, kendi kişiliğimizi bu şartlar altında nasıl oldu da geliştirebildik her birimiz?
Dedim ya baştan yahu.. Çükü: Mucize bir nesiliz biz..