İnsanı insan yapan unsurlardan biri de kullandığı kelimeler dizisi ve dili kullanma becerisidir. Kelimelerin de bir ciddiyeti, bir haysiyeti, bir kimliği vardır...


                       İnsanı insan yapan unsurlardan biri de kullandığı kelimeler dizisi ve dili kullanma becerisidir. Kelimelerin de bir ciddiyeti, bir haysiyeti, bir kimliği vardır; kelimelerin ciddiyeti kaybolursa,  argolar meydan alır !?
                       Günümüz ciddi, tutarlı, itibarlı, anlam yükü büyük kelimelerle duygu, düşünceleri ifade etmek yerine; basit, içeriksiz, kültürsüz söylem ve hitaplarla dolu hale geldi. Okullarımızda öğretmek, öğrenmek adına verdiğimiz eğitim, aslında bir tutarsızlık, bir modelsizlik göstermekte, sokak ağzı dediğimiz anlayışla ARGO kelimeler, güncelleşmekte, hocasından-öğrencisine, yönetenlerden-yönetilenlere, siyasetçisinden-seçmenine,  gençlerden-ihtiyarlara, gazetecisinden-okuyuculara varana kadar bu ARGO söylemler yaygınlaşmakta; yılların hocası, ve yılların bir Türkçe eğitimcisi olarak sorumluluğum, kendimi sorgulamaya ve bu tür kullanımları yapanları yargılamaya itiyor… 
                       Kelimelerin ciddiyetinin kaybolması; okullarda okur-yazarların çoğaldığı, okul sonrası okumaz-yazmaların “iş tuttuğu,  parasal statü uğruna” kendi ciddiyetlerini kaybettikleri gibi kelimelerin de ciddiyetlerini önemsemedikleri bir gerçektir… Halbuki, insana ciddiyet kazandıran para değil, kullandığı kelimelerin ciddiyetidir. Kelimeleri seçer ve cümle oluştururken, keyfiyeti bir tarafa bırakabilirsiniz, bırakmazsanız keyfiyet de sizin yakanızdan düşmez, sizi sıra dışı hale getirir, kimliğiniz, kişiliğiniz ve toplumda kazandığınız statüleriniz, unvanlarınız, sıfatlarınız kalmaz, hep tartışılırsınız; yalakalarınız azalır, kendinizi güçsüz hissedersiniz ki, yalnızlık türküleri, şarkıları sizinle beraber gezer, peşinizi bırakmaz…
                        “ Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar,
                          Yer yüzünde sizin kadar yalnızım…! ” 

                       Teoman Alpay’ın bu güzel şarkısına ilave olarak, rahmetli Adnan Şenses’in söylediği melankolik şarkısıyla kendinizi dinler, sorgular, hayıflanırsınız ;
                        “ Yorgunum dostlarım yorgunum artık,
                           Vefasız yıllara (yârlara) dargınım artık.

                       Argolar da söz varlıklarımızdır, zaman zaman da ihtiyaç duyarız, ama bunu yerinde, zamanında kullanmak ve kullandığınız hedef-kitleyi iyi tespit etmek gibi görevimiz de vardır. Argo kelimelerin içinde küfürler de yer alır… Toplum olarak bu söyleme çok yatkınızdır, bilhassa köylerimizde aile-içi, aile-dışı konuşmalarımızda içli-dışlıyızdır ve maalesef  kullanırız küfürleri…  Argolar, pasif kelimelerdir, çok sık kullanılmaz, kullanılırsa da kullanan kişiyi çabuk esir alır ve yönlendirir…
                        Argolar, saygı unsuru taşımaz-taşıtmaz, nezaket nedir bilmez-bildirmez, argolar siyasete girmez, siyaset, argo kabul etmez…!  Siyaset; haysiyet, ciddiyet gerektirdiğinden, argo keyfiyet arz eder… Argoların çoğunluğu cinsellik içerir, kullanırken dikkatli, duyarlı ve dil açısından bilgili, dilbilimle ve Türkçenin geleceğiyle ilgili olmak gerekir… 
                       Söylenen argoların elbette ki, mecazi anlamları da olacaktır, siz o şekilde kullanabilirsiniz, ama yine de bunu kullanırken, adaplı olmak gerekir. Adap (-bı)  kelimesindeki “elif, dal, be” harflerinin bizim kültürümüzde oluşturduğu bir anlamı da vardır: “Eline, beline, diline” sahip  ve dikkatli ol…                        
                       Günümüzde rastgele söylenen argolar:
                       “ Sıkıysa yap, o beni sallamıyor, salla gitsin, atıyorum, oha, yahu (ya-hu), ya, … .gibi açıkta kalmak, …. korkusu olmak,”  gibi                 
                       Bu argoları biraz açarsak, bu konudaki hassasiyetimizi anlar ve bizlere hak verirsiniz…  “sıkıysa yap” argosunda “sıkmak” fiili erkekle ilgilidir ve yüz kızartıcıdır. Erkeksen yap demek de buna eş değerdir, biraz daha adaplıdır. Cesaretin varsa, gücün yetiyorsa, mecazi anlamı verir… Biz, burada çok sık kullanılan argoyu, açtık, diğer argoları da sizler değerlendirebilirsiniz…
                       Bu kullanılan argolar, söylenen kişi veya kişilere “cuk otursa”  bile, söyleyenin ağzını kirletir. Ağzını bir defa kirletenler; belki kendisini rahatlatır, ama hedef-kitlesi zarar görür, gururu rencide olur, toplumsal değeri söylenen argo ile anılır hale gelirse, ötekileştirme kendiliğinden gelişir… Siyaset ve birlik-beraberlik; ötekileştirmeyle değil, bütünleştirmeyle oluşur…
                       Akademisyenlere-öğretmenlere sesleniyorum, gençlere-öğrencilere; anne-babalara sesleniyorum, çocuklarına konuşmada model olmaları için… 
                       Türkçe anlatımı bozan yalnız kişiler mi, hayır; bir de kurumlar var... Cuma günü ZİRAAT Bankası’na emeklilere verilecek promosyon için gittiğimde, bana imzalamam için bir  belge verdiler, okudum diye imzalarken, demesinler mi, “okudum, anladım” diye yazacaksınız; bende birden değişme oldu, bu ne biçim söylem diye çıkıştım. “Okudum” yazdıktan sonra imza atmam belgede yazılı olanları “onaylıyorum” anlamını taşırken, herkesi aynı anlayışta kabul ederek, bir de “anladım” diye yazmam istenince, beni aptal yerine mi koyuyorsunuz diye çıkıştım. “Okudum-anladım” ibaresinin  kabul anlamını taşıması için burada “okudum-kabul ediyorum” şeklinde olmalıyken, metni hazırlayan zihniyet, “Türkçe’yi  kullanma fakiri olup dili kullanma becerisinden mahrum” olunca, böyle farklı bir anlayış ve davranışla karşılaşırsınız… “Okudum-anladım, kabul etmiyorum” da diyebilirsiniz. 
                        Öncelikle, kişiler kadar  kurumlar da kelimelerin değerini yazılımlarıyla, söylemleriyle ve istemleriyle doğru vermeli, Türkçe kullanım özürlüleri, anlama-anlatım kısacası dili kullanma becerisi kursuna parasız yatılı ( leyl-î meccani ) olarak kayıt ettirilmelidir…!?

                        Bizler, yıllardır bu topluma Türkçe öğrettik, Türkçe konuştuk, türkü söyledik, türkü dinlettik, Türk’ü anlattık; ama bir türlü Türkçe duruş, Türkçe anlayış, Türkçe söyleyiş öğretemedik; ama köy-şehir hayırlarında pilavların lezzetinden mi, yoksa himmetçilerin-zimmetleştirdiklerinin izzetinden mi insanı aç gözlü yapan pilavı ikinci defa isterken Türkçe söyleyişi akıldan çıkarmadık...!?   
                        İmzalarınızın; dayatmalarla OKUDUM, ANLADIM; OKUDUM, ANLAMADIM  yerine  OKUDUM, KABUL EDİYORUM; OKUDUM, KABUL ETMİYORUM, şeklinde sizlerin olması, onay bulması dileğiyle… 

                                                                                         26.03.2017
                                                                                       Yrd. Doç. Dr.
                                                                                  Hayrettin Parlakyıldız

                                                                           E-posta: hparlakyildiz@mynet.com