Meteoroloji uyarmış, biz de dilimiz döndüğü kadar aktarmaya çalışmıştık.
Beklenen o sağanak geldi. Hem de öyle böyle gelmedi. Toprak ana suya doysun diye, yağdı da yağdı mübarek.
Şehitler coğrafyasında, sel oldu aktı sokaklara. Suyun rengi toprak rengini aldı. Sarı sarı süzüldü caddelerden.
Okul önleri, kavşaklar, parklar, bahçeler, mahalle araları. Yani yaşama ait ner nokta su ya doydu resmen.
Dağdan indiği gibi geldi adeta. Kakma dağ, suyu tutmadı eteklerinde.
Şimdi belki de sallayanlar olacak, ‘Belediye’ ye’ Neyin sallaması olur ki bu durumdu. Belediye ne yapsın? Allahtan geldi rahmet…’
Her bölge her belde için de geçerli bu durum. Sağanak şiddetli.
Çoğu zaman, yağmur ardından bildik görüntüler oluşur her bir köşede. Dün de öyle oldu.
Bekleniyordu uzun zamandır. Yağsın diye dualar ediyorduk üstelik. İşte dualar kabul gördü. Yağdı yağmur. Sel oldu…
Eceabat ilçesinden e-postama düşen fotoğraflar vardı. Çekenin ellerine sağlık. Şiddeti en güzel şekliyle veriyordu kareler.
Toprak ana su’ ya gark oldu. İyi de oldu elbet. Eskiler dua eder yağış sırasında; “Rabbim korkutmadan ver” diye.
Öyle ya, suyun önünde durulmaz ki…
Dün beklenen oluyor, sağanak şiddetiyle, bereket katarcasına topraklarımıza değiyordu dün.
Dün, birden aklıma sıcak’tan bunalınca, ‘Of kış gelsin’ dediğimiz o anlar geldi.
Kış gelince de, “Yeter artık soğuklar. Yaz gelsin’ diye taleplerimiz.
İnsan oğlu biraz tuhaf değil mi?
Çiftçi yağış bekliyordu aylardır. Dün geldi beklenen. Gerçi bu saatten sonra özellikle zeytin üreticisinin gözünün yaşına çare olmayacak belki gelen yağış lakin, Barajlar doldu kardeşim, bu da yeter yaşamak için.
Öyle ya, zeytin yağı ve zeytin yiyerek geçmiyor ki hayat. Fakat o da gerekli elbet. Geçimini sağlayan, çoluk çocuk bakanlar için zeytin şart.
Eceabat’ı sel aldı dün. Şiddetinden uzun süre vazgeçmeyen sağanak, bazı insanlarımız için çile oldu dün.
Telef olmaya ramak kaldı adeta.
Eceabat denize sıfır bir nokta da malum. Dağlardan inen su, Eceabat ovası ile buluştu önce. Şehit kanları ile sulanmış topraklar, Çanakkale’ yi geçilmez uğraşının verildiği Boğazla buluştu dün.
Denizin rengi , adeta Maviden Sarı’ ya dönüştü …
Bu şiddet karşısında, kime düşer karşı çıkış. Sel akıyor ovalara, şehit kanı ile sulanmış, 101 yıl önce al al olmuş toprak ana, sararmış şekilde akıyor cadde ve sokaklara. Oradan da boğaza..
Bu hal karşısında birileri çıkıp, önlem alınabilirdi diye de konuşabilir. Biliyorsan hadi al da görelim demek geldi birden içimden.
Dün, şiddetli yağışı aktarır görüntüleri izledim. Ne mümkün önlem almak…
Bu doğal güç karşısında yapılacak tek şey var; “Allahım korkutmadan ver” diye dua etmek. Tıpkı Atalarımız gibi.
Dün, bir şeyi daha fark ettim. Gazetemizin girişinde cigara molası veriyordum ki, tam 33 dakika süren bir araç kuyruğu.
Yağmur şiddetliydi o anlarda. Arabaların seyri bitmek bilmiyor ve İnönü köprüsüne doğru zorlu bir yol alış yapılıyordu.
Aklıma birden Cumhuriyet meydanındaki bir esnaf dostu aramak geldi.
‘Ne alemde trafik Demircioğlu ne halde?’ diye sordum…
Yanıt neydi biliyor musunuz?
‘Ne trafiği, cadde bomboş…’
Yani, kestirme yolları tercih ederken, kestirmeyi de çileye dönüştürür bir haldeyiz.
Bilmem, anlatabildim mi?
Özellikle mi bu tavrımız. Bilemiyorum fakat; “Kesin olan, çok rahat düşkünlüğü, herkes cikleri rahatsız ediyor’”
Bu arada benden söylemesi. Bölgemize yakın bazı merkezlere kar yağışı bekleniyor.
Özellikle Trakya’ nın iç kısımlarında ve Çan, Yenice Bayramiç üçgeninde..
Oralara kar, buralara da soğuğu.
İyi giyinmek gerek o halde….
Kar’ ın sefası komşulara, yakıcı soğuk da bizlere…
Hadi hayırlı ola…