Kadınlar-erkekler diye bir ayırımla toplumsal hayat tarzımızın irdelenmesine karşı olmam, beni değil, başkalarını da hep rahatsız etmiştir…
Bu meseleye insan açısından bakılmaması beni zihnen rahatsız ederken, başkalarında bir ötekileştirme söz konusu olmuştur nedense…?! Böyle bir anlayış içinde olmamama rağmen, zaman zaman “kadınların, kadınlara” olan davranışlarını görürken, ortaya çıkan “kıskanç, hazımsız, kalitesiz, basit” davranışlarla, sözlü ifadelerinin yanındaki, işaretler (mimikler) sistemini kullanma biçimi hep dikkatimi çekmiştir… Yazıya bu başlığı verirken, nasıl utandığımı, beni tanıyanlar tarafından nasıl aforoz edileceğimi, nasıl bir dedi-koduyla kulaklarımın çınlayacağını biliyorum…
Her hafta gazeteye yazacağım yazılar için nasıl bir konu bulmalıyım ki, hem güncel hem öncel hem görsel hem işlevsel olsun derken, buraya kadar geldik…
Bizim derdimiz; yıllardır biriken ve oluşan gözlemlerimizi siz okuyucularla paylaşmak, kişi ve toplum yararına olması gereken davranışları yaygınlaştırmak, çocuklarımızda, gençlerimizde bir model oluşturmaktır.
Bizim derdimiz; bizi doğuran, büyüten, iyi-kötü imkanlarına göre yetiştiren, annelik görevini yerine getirirken dış hayatta çalışkan, üretken, iç hayatta “eşlik-aşlık” anlayışını kültürel yapısına, görgüsüne, bilgisine göre yapan, yapmacık olmayan, okuma-yazmada süreklilik sağlayan, vefakâr-cefakâr olan, millet- devlet uğruna oğullarını şehit, kızlarını da şahit yapan, Atatürk’ün tarif ettiği Türk kadınından dertlenmek, “anamız-bacımız- kızımız”, ağzımızın tadı-tuzu olanlarımızdan dertlenmek ne haddimize …!
Yazacaklarımız, yalnız kadınlarımızı kapsamıyor, insan kavramı içinde düşününce, erkeklerimiz de bundan payını almalı ve kendilerine ait çıkarım yapmalıdırlar, ayrıca, erkeklerimiz için de yazmaya gerek de yoktur…
“Kadınlar var hanım, kadınlar var canım,
Kadınlar var üretken, kadınlar var iletken.
Kadınlar var unutkan, kadınlar var somurtkan,
Kadınlar var şükür içinde, kadınlar var küfür içinde”
Kıl kadınlardan, cool (mesafeli) kadınlara; kaprili kadınlardan kaprisli kadınlara, strejli kadınlardan, stresli kadınlara giderken çok dikkatli olmak gerekir…
Kıskançlıkta, yalnız kılık-kıyafet bulunmaz, haset duygularda cinsiyet tartışılmaz, “beceriksizlikte, adam kandırmada, yalan söylemede, kişileri ezmede” kimlik ve kişilik olmaz; olsa olsa “kişisel eziklik, bilgisizlik, yetersizlik, görgüsüzlük, duygusuzluk” olur…
Kadınlar kadınları ezerse, erkekler de ezik kadınlarla gezerse, ezikliğin hiddeti, erkeğin şiddeti buluşur, cinayetler oluşur…!?
Kıskançlık, doğal bir duygu mu? Kadınlar birbirlerinden gerçekten hoşlanmıyor mu, hemcinslerinde en çok neyi kıskanırlar..?
Kıskançlık duygusu belli bir düzeyde normal kabul edilmelidir. Üstesinden gelinmesi, normal ilişki içinde yaşanması uygun ifade yolları bulunması gereken bir duygudur.
Kıskançlık duygusu sık ve yoğun yaşanıyorsa kişinin kendisine ve ilişkide olduğu kişilere zarar verir. Kıskançlık çoğunlukla başka duygularla birlikte yaşanır. Basit bir özenme, imrenme duygusundan “öfke, hiddet, şiddet”gibi geniş bir yelpazede duygular eşlik edebilir. Başka bir insana ya da onun özelliklerine duyulan “özenme, imrenme” zararsız kabul edilebilir, hatta o kişiyi model alarak beğendiği özellikleri kendisinde de geliştirmeye fırsat sağlayan yapıcı bir güç de teşkil edebilir. Ancak, bir insan sürekli kendini başkaları ile kıyaslıyorsa, ilgisi ve dikkati sürekli kendisinde eksik ve başkalarında fazla gördüğü konularda ise, bu o kişi için sağlıksız bir durumdur. Bu boyutta bir kıskançlık, kişiyi içten içe kemirir ve kıskançlığının odağı olan kişilere de duygusunu yıkıcı bir güç olarak yansıtması muhtemeldir.
Kontrol edilemeyen, üstesinden gelinemeyen kıskançlık; kişinin gereksiz yarışmaya ve rekabetlere girmesine, kıskandığı kişiye yönelik düşmanca davranışlar sergilemesine fırsat hazırlar…
Kıskançlık, her insanın yaşayabileceği ve sağlıklı boyutlarda ise doğal sayılabilecek bir duygudur. Kadınlara has bir duygu olduğunu söylemek hatalı bir genelleme olur. Kadınların kültürel olarak duygularını daha fazla dışa vurma özellikleri böyle bir genellemeye yol açıyor olabilir. Peki, genelde kadınlar kendi cinslerinde en çok neyi kıskanıyor?
Genellemelerle konuya bakmanın yanlış olacağını söylemek, istisnaları dikkate almak, zorundayız. Kıskançlık duygusunun temelinde kendine güvensizlik ve eksiklik duygusu vardır. Bir insan -kadın ya da erkek- kendisinde neyi eksik görüyor ve diğer kadında kendinde eksik bulduğu şeyin fazla olduğunu algılıyorsa kıskançlığı o çerçevede olacaktır. Bu karşıdakinin zekâsı, becerisi, iletişimi, diksiyonu, başarısı olabileceği gibi güzelliği, zenginliği ya da sahip olduğu başka şeyler de olabilir…
Birçok kadın, erkeklerin daha iyi arkadaş olduğunu ve çevresinde kadın arkadaşlardan ziyade erkeklerin bulunduğunu söylüyor. Bunun sebebi de kadınların birbirlerini kıskanıyor olması olabilir mi? Kıskançlık duygusu tabi ki kişinin uyumunu bozabilir ancak böyle bir tutumun altında çok başka nedenler de olabilir, bu nedenleri olay sırasında değerlendirmek gerekir. Yaşanılan, görülen, gözlenen bir-iki örnek vermek gerekirse;
İş yerindeki kadınlarımızın, diğer çalışan arkadaşlarıyla çok sorunu olamaz, olmamalı, herkes kendi işine bakarsa, herkes aldığı maaşı hak etmek için görevini ve sorumluluğunu yerine getirirse, sıkıntı olmaz, ama oluyor… Peki neden, kadınlarımız erkeklerimizden daha çok yüz okuması yapıyor? dersiniz.. Fazla pimpirikli, fazla duyarlı olduğundan mı, yoksa hem kendisine olan özgüven eksikliğinden hem mesai arkadaşlarına duyduğu güvensizlikten mi desek, bize göre hepsinin de yeri olsa gerek…Okullarımızdaki öğrenciler arasında yaşananlar da bundan farklı değil….
"İnsan, insanın kurdu olduğuna göre, kadın da kadının kurdudur" varsayımından hareket edersek, bazen en iyi iki kadın arkadaşın bile birbirlerini kıskandığını görürüz. Peki, kıskançlığı bastırmanın yolları var mı? Bu kötü duyguyu defetmek için kişilere ne gibi görevler düşüyor?
Duygular insanı harekete geçiren güçlerdir. Kıskançlık da hemen her insanın yaşadığı doğal bir duygudur. Ancak toplumca hoş görülmediği için yok var sayılır ya da bastırılır. Bir duyguyu yok varsaymak, yadsımak ya da bastırmak etkili baş etme yolları değildir. Çünkü bastırılan duyguların yoğunluğu artar. Kıskançlık da yoğun yaşandığında zarar vericidir. Bir duygu insanı olumluya itiyorsa, kişisel gelişimine katkı sağlıyorsa sağlıklıdır. Bastırılarak yoğunluğu artan bir kıskançlık kişinin yaşamında yapıcı değil, yıkıcı bir güç olacaktır.
Kıskançlık duygusunun pençesine düşmemek için kişinin kendisini başkaları ile kıyaslamak yerine kendi kişisel gelişimine odaklanması gerekir. Kendini gerçekçi bir bakış ile değerlendirerek artı ve eksilerinin farkında olan ve mükemmelliği aramak yerine kendisi ile barışık olmayı seçen insan bu duygunun esiri olmayacaktır.
Kıskanan adamın hastalığı çok, merhameti yok, midesi rahatsız, kendisi patavatsız, kocası kravatsız olur ki, gittikçe rahatsızlığı artar; zihinsel huzursuzlukla, ne kendinde şuur, ne evinde huzur ne de çocuklarında gurur bırakır… Hem kendine yazık hem yetiştireceklerine ve çevresine, işe yaramayan azık olur.
Nezaket, zarafet kadınlarında hazımsızlık ve doyumsuzluk olmaz; para onları bozmaz, güzellik onları azdırmaz, eğitimleri onları caydırmaz, dişilikleri onları bezdirmez, kıskançlık onları gezdirmez ve yükseltmez…
Kadının kadına olan hıncı,kini ona fazla maaş verdirmez, asalet kadını başkalarını ezmez, kendini de ezdirmez.
Bakışlarını kullanamayıp hemcinslerine şiddetli ve hiddetli bakış uygulaması yapanlar, mobing uygulayanlar; birbirlerine karşı insani duygular içinde saygı ve sevgi duyarlarsa, ilişkiler güzelleşir, dişilikler bütünleşir, ortak kırgınlıklar ve yapaylıklar ortadan kalkar, herkesin içinde gizil kalan hırsları, nezaket ve zarafet bulur…
Sevgilerle…