'Yarım Elma, G Önül Elma...' Sözü De Belki Buradan Çıktı, Kim Bilir...! Tarih Boyu, Elma Meselesi.. Hele Ki, Şimdilerin Yarım Isırık Modundaki Elma Markası..
Kullanan Çok, Kullanmak İsteyeni De Bir O Kadar Çok...
Çok çünkü, edinmek için ödenecek miktar da çok.. Paran var ise, bütününden bir ısırık alınmış görselli smarkaya sahip telefon elinize ulaşabiliyor.
Yasaklı elma meselesinden aklıma geldi, şu dilden düşmez marka telefon meselesi..
Der iken, bir elma muhabbetini daha açmakta, sakınca görmedim şu an..
Biz Çanakkalelilerin çok iyi bildiği bir elma meselesi.. Altın elma..
Hani, motolojideki ilk güzellik yarnışması denildiğinde ala gelen o elma..
Tarih kitapları gibi, arkeolojiden söz eden birçok eser de yer alıyor bu elma..
Kazdağları eteklerinde yetişen, benzetmesi de o elmadan bahisle yapılan elmalar da çok bilindik bu arada..
Peki ya; TANRIÇA HERA'NIN ALTIN ELMALARI...!!!
İşte, bu konu da pek önemli.. Bu elmalar, Yunan mitoslarında aslında batının kızları diye anılan, gece Tanrıçası Nyks'in kendi kendine 'Mutlular Adası”'nda yarattığı, kızları Hesperidler'in bahçesinde diye anlatılıyor, erkolojiden söz edilen bazı eserlerde.
Dahası; Mitolojide kutsal düğün olarak kabul gören, Zeus ile Hera’nın düğünü denilerek de söz ediliyor..
Şöyle bir anlatımda yapılıyor bu konuda;" 'Hieros Gamos' bu bahçelerde yapılmıştır."
Bir ara göz gerdizidğin, Mitoloji Sözlüğünün, -S/144... bülümünde şöyle kaleme alınıyordu Altın elmalar..
Sözü edilen bahçeden bahisle; "Bahçelerin en büyük özelliği, toprak ana Gaia'nın Hera’ya düğün hediyesi olarak verdiği altından elma fidanlarıdır.
Dahası; Rivayete göre Hera ve Zeus elma fidanlarını dünyanın batı ucundaki bu bahçeye ekip çoğaltmışlar..." bilgisi bu bahsettiğim sözlükte yer buluyordu.
Burası da Kazdağları olsa gerek. Bu da benim kişisel yorumum..
Sözlükte; bu altın elmalardan yiyenlerin ölümsüzlüğe kavuştuğu vurgulanıyordu.
Tamam da kardeşim, mutlak yenmiştir o elmalar, kaç tanesi ölümsüz şu an.. Varn mı sahiden de o devirnden kalma insanlar.
Arkeolojiden söz edilen eserlerin tamamında, gözlediğim şu; hep bir hayal dünyası..
Bahsettiğim bu sözlükte; " 'Hera bunu kabul eder miydi?' sorusuna yanıt geliyordu; 'Tabi ki hayır...!' " diye..
Ve meseleden detaylı söz edilir iken, şöyle bir cümle kuruluyordu anlatımda;
"İşte bu yüzden elmalar koruyucu Perilere yani bahçelerin sahibi Hesperidler'e emanet edilmişti. "
Hoppala, demek ki insan tadamamış hiz bu elmalardan.. Öle ya, ölümsüzlük gerçekleşmediğine göre..
Neyse, bu hikaye baştan sona pek ilgi çekici.. Oevamından bahsedeyim biraz da..
Şöyle bir anlatım daha yer buluyordu bahsettiğim sözlükte; "Onlara, hiç uyumayan yüz başlı canavar 'Ladon' eşlik ederdi ki; Periler arada bir uyuyabilsin diye...."
Ladon, Uyku hapı gibi vazife üstlenmiş bir canavar.. Vay anasını, ne hikaye yahu...
Gelelelim, Mitolojiye göre meseleye.. Mitolojide Hesperidler'in tek görevi büyülü bahçeyi korumak olarak geçiyor..
Kaldı ki, gözlerinin görmediğinde mutabık kalınan bir destanın yazarı; Homeros'a göre onlar ince ve güzel sesleri ile tüm gün ezgiler söyleyenler..
Sanki, her daim vur patlasın, çal oynasın durumundalar..
Neyse, hikayeye döneyim yeniden.. "Tanrı balı akan pınarların başında dans ederler" diye söz etmiş Homeros..
Bizim, 'Bin pınarlı İda 'olarak tanımladığımız Kazdağları varya, meğer o pınarların adı bir başka imiş yahu..
Bu arada; elmaların ölümsüzlük iksiri olduğunu duyan ve sahip olmak isteyen Kralların yolladığı haydutlara karşı, canavar Ledon'la birlikte sonuna kadar savaşanlar da, vur patlasın, çal oynasın o perilermiş.. Kime göre? Homeros'a göre...
Herkese yasak olan elmalara sadece dünyayı sırtında taşıyan Atlas dokunabilirmiş ayrıca..
Ve burası çok önemli; Akıllı Hera, Atlas'ın dünyayı sırtından bırakınca ne olacağını bildiği için bir tek O'na yasak etmemiş elmaları.
Homeros'a göre yer ve göğü birbirinden ayıran direkleri tutan Atlas, aslında kendisine Zeus tarafından verilen bu görevden hiç hoşnut değilmiş. Nasıl hoşnut olsun ki, Atlas' ın bir dalgınlık halinde, vay dünyanını haline..
Asıl korkunç olan, Atlyas hep,'Bir gün biri gelse ve bu görevi ona devretsem' diye düşünüp durmuş..
Süonra ne mi olmuş..? Ve bir gün, mitolojinin gücü kuvveti simgeleyen kahramanı , doğduğu ilk günden beri Hera'nın kin ve öfkesi hayatının son demine kadar süren, aslında insafsız bir efendinin buyruğunda ömrü boyunca çalışan kara kaderli Herakles çıka gelmiş..
Kaderi Hera'nın elinde şekillenen, Zeus'un kaçamaklarından birinden olma Herakles, Tanrıçanın entrikaları sonucunda kendinden önce doğan ve Kral olmaya hak kazanan kuzeni Eurystheus'un kölesiymiş bu arada..
Ve, Onun deli gücünü dizginlemek için kendisine dünyanın kötü giden işlerini düzeltme görevi verilmiş.. Bu görevler arasında, elma bahçelerinden altın elmaları alıp getirmesi de bulunuyormuş.
Bu ayrıntı da önemli; Herakles'de en az Hera kadar akıllıymış.. Önce Atlas'ı bulmuş, ona 'dünyayı biraz da ben taşıyayım' diyerek, elmalara tek dokunabilen kişi olarak Atlas'dan bu iyiliğinin karşılığında altın elmalardan istemiş.. İlk rüşvet iwtalebi, tam da bu arada olmuş sanki.. ne dersiniz..?
Ve sonuç; "dünyayı geri almak istemeyen Atlas'ı kandırıp, dünyayı geri verdi ve elmaları alarak görevini tamamladı..." diye noktalanıyor hikaye.. Ben pek inanmadım ya; neyse..!
Böylece ne mi olmuş? Hera'nın büyülü bahçesinden altın elmaları alabilen tek kişi Herakles olmuş...
İlginç bir bilgi daha, bu anlatılanlar resmedilmiş.. İngiliz ressam Leighlton Frederic tarafından 1891 yılında tamamlanmış bir eser varmış..
Bu eserde, elma ağacı altında dinlenen Hespridler ve uykusuz Ladon tasvir edilmiş...
Bu eser, Liverpool Ulusal müzelerine ait 'Lady Lever Sanat Galerisi' nde sergilenmekte imiş.. Bir gün, olur da yolum düşerse bu tablo ile bir özçekim yaparım artık..
‘Yarım elma, gönül elma..’ denmemiş boşu boşuna..