Hayatımız resmen bir film senaryosuna dönüşebiliyor bazen istemesekte.
Oyun oynamayı bilmeyenler kaybederken oyun oynamayı meslek haline getirenler kazanıyor bu dünyada. Mesela insanlar sizi sevmek zorunda d eğiller ve bunun için elbet sizde olupta onlarda olmayan bir özelliğe sahip olabilirsiniz.
Hayat bir film bizlerde bu senaryonun içinde birer fügüranız baktığımız zaman.
Hayatımızın başrolünde başkaları varsa bize yan rolleri oynamak düşecektir. Cümlelerimize "O" ile başlıyorsak, yapılan hatalar hep başkalarına aitse ve bu yaşadıklarımıza hep başkaları neden oluyorsa üzgünüm ama yan rol olmak tam olarak böyle bir şeydir.Dışarıda gördüğümüz; sevmediğimiz, bizi kızdıran, eleştirdiğimiz ne varsa onların bizim içimizde, bize çok yakın bir yerde karşılığı vardır. Filmde sebepsiz hoşlanmadığımız bir karakter, şarkıda sürekli takıldığımız bir kısım, konuşurken öfke hissetmemize sebep olacak her şeyin kendi içimizde bir yansıması mutlaka vardır. Freud'un da sözünde dediği gibi "bir parmak karşıyı gösterirken üç parmak her zaman biz gösterir.”Bu vakitten sonra kendimize sormamız gereken bazı sorular vardır.Biz kimiz? Ne yapıyoruz? Neleri seviyoruz veya nelerden hoşlanmıyoruz? Bunun sebebi nedir? Bunlar gerçekleştiğinde veya gerçekleşmediğinde hangi ihtiyacımız karşılanıyor veya karşılanmıyor?
İnsan olarak sevilmek, değer görmek, önemsenmek gibi ihtiyaçlar duyarız. Bu ihtiyaçlar, evrimsel ve çoğu zaman içgüdüseldir. Bizim fark etmemiz gereken kısım bu ihtiyaçların hayatımıza ne şekilde etki ettiğidir. Bu ihtiyaçlar güdüsünde hayatımızın yönlenmesine izin verdiğimizde sevilmek için sevmediğimiz insanların yanında kalmak zorunda hissederiz. Kendimize değer vermediğimizde başkasından gördüğümüz ufacık bir değer parçacığı, ki bunu da çoğu zaman anlamını bilmediğimiz için yanlış değerlendiririz, bizi tutsak eder. Değer verenin kim olduğunu, amacını önemsemeden sadece değer görmeye devam etmek isteriz. Çoğunlukla elimizde kalan sadece hayal kırıklığımız ve daha fazla değersizleşme olur.İhtiyaçlarımızın temel kaynağını, sebebini görmeye ihtiyacımız vardır. Bunun için kendimizin en çıplak halini görmeye tahammülümüz ve cesaretimiz olması gerekir. Bu cesarettir bizi sorgusuz sualsiz yolun başında tutan. En bilmediğimiz halimizle çıkarız yola. En zorudur başlangıçlar. Kendi içimizi gördükçe zaman zaman yolda dururuz, dinleniriz. Zaman zaman korkarız, zaman zaman yaşadığımız çözülmeler bize "üzerimizdeki jelatinin çıkarılması" hissini verir. Gülüşlerimizi, bedenimizi, söylediklerimizi ve anlamları daha çok hissederiz. Bunların yanında elbette üzüntüleri, kederleri de daha çok hissederiz ama neyin bizi etkilemeyeceğimizi öğrendiğimizde bunun bir değeri kalmaz.Yaşamaya değer bir insan olarak gerçekten yaşamaya başlarız.