Gerçi, onlarda Çanakkale’de yazılan kahramanlık destanını birer parçasıydı.
Onların hangi birliğe bağlı olduklarını gösterir künyeyi takmaktan, bir Çanakkale’ li olarak bir an olsun gocunmam. Lakin; bu iddiayı da hafife almamak gerektiğini de savunmaktan geri kalmam. Tabi bu benim şahsi görüşüm.
Geleyim, ‘Şakası bile korkunç’ diyerek anlatmaya çalıştığım bu önemli konuya.
“Asker Künyesi Olarak Dağıtıldı, Hayvan Künyesi Çıktı!” iddiaları ile gündeme getirilmek istenen bir Künye mevzusu kulağıma ulaştı.
Bu iddiayı enine boyuna sayfalara taşımak, Gazetecilik adına önemli bir ayrıntıyı yakalamış olmaktan ziyade, biraz da; ‘iddia dahi olsa, cephede vatan savunmasına katkı veren canlılara ihanet olurdu’ yani ben böyle düşünenlerdenim.
Gelelim, son günlerde dillendirilmeye çalışılan konuya. Özetleyecek olursam şöyle;
“Gelibolu Alan Başkanlığı’nın Çanakkale Savaşları’nın 102. yılı olan 18 Mart tarihinde hediyelik olarak hazırlatarak, “Asker Künyesi” diye törene katılanlara ve Gelibolu Yarımadasını ziyaret eden binlerce kişiye dağıttığı künyenin at ve katırlar için hazırlanıp, orduda kullanılan hayvanın toynak numarasının yazıldığı metal künye olduğu.. “
Hemen; ‘Hoppala demeyin…’ Gerçi benim de, iddiadan haberdar olunca, verdiğim tepki bu yönde olmadı değil.
Sonra biraz kafayı toparladım. İçimden de; “Olsun… O katırlar, Katana’ lar da bu toprakların korunması ve savunması için Mehmetçikle birlikte mücadele ediyorlardı” dedim.
Hem de ne mücadele. Kışın ayazında, yaz’ ın kavurucu sıcağında, sırtlarında mermi kasaları taşıdılar. Top arabalarını çektiler. Hat ta yaralıları taşıyan at arabalarına koşuldular.
Ve bilinmesi gereken bir diğer gerçek de, bana göre; ‘Vatan için verilen, can pahasına mücadelenin birer isimsiz kahramanı da, o Katır ve Katana’ lar dı…’
Sırtlarında yüzlerce kiloyu bulan ağırlığın nedeni, kasa kasa mermileri cepheye taşıyan Katır ve Katana’ lar, Kahraman Mehmetlerin vatan savunması için sıktığı her bir mermi gibi, top namlusuna sürdüğü koca koca mermilerin nakliyesinde görevli, ağzı dili konuşmaz, Vatanın isimsiz hamallarıydı bence.
İyi de, Milattan bilmem kaç bin yıl önceden kalmış eserlerin günümüze uyarlandığı hikayeler de dahi yapılmamış bir hata, nasıl olur da yakın tarihimizin en önemli Zaferi’ nin 102 yılında yapılabilirdi?
İddia üzerine akla gelen bir soru da şöyle olabilirdi; ‘Bu konuda, hiç mi araştırma yapılmamıştır?’
Elbette önce iddia üzerine araştırma yapmak gerekir. Gazetecilik, duyduğunu yazla olmaz. Olur ise sıkıntısı da büyük olur.
Sıkıntı olmasın, kafalar da karışmasın. İyi de nasıl? Sorduk bilenlerine. Onlar da açıkladı.
Alan Başkanlığı yetkilileri; “Savaşların ortaya çıkardığı kayıplar sonucunda, hayatını kaybeden askerlerin kimliklerinin belirlenmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Türk ordusunda daha çok asker künyelerinin birlik defterlerine kaydedilmesi sistemi görülmektedir. Osmanlı Devleti’nde özellikle Balkan Savaşları sonrası kumaş veya deri künyelerin askerlerin ceketlerinin iç kısımlarına dikilmesi yöntemi uygulanmaya başlanmıştır.
Farklı bir uygulama ise bazı askerlerin birlik defterlerindeki kayıtlı numaralarının askerlerin ceketlerinin yakalarına dikilmesi şeklinde yapılmıştır” diyordu.
Açıklama oldukça detaylı ve bir o kadar da herkesin bilmesi gereken türdendi.
Öyle ya; Yüzyılın en kanlı savaşının geçtiği topraklarımızda, vatan savunması için ölüme gözünü kırpmadan giden, Gelibolu yarımadasında kefensiz yatan, yüz binlerce Şehit Mehmetçiklerimizin komşuları olarak, tarihe dair bu bilgiler özellikle Çanakkale yaşayanları, yani bizler için oldukça değerli.
O halde, herkes için uzunca ve oldukça kapsamlı anlatımı paylaşayım istedim.
Alan Başkanlığı yetkilileri,”Birinci Dünya Savaşı’nda Türk cephelerinde kayıpların fazla olması askerlerin kimlik bilgilerinin belirlenmesini zorlaştırmıştır.
Şehit askerlerin ailelerine yapılacak yardımlarla ilgili problem çıkaran bu durumun giderilmesi için 1915 yılının Eylül-Ekim aylarında metal künyelerin hazırlanarak askerlerin boyunlarına asılması yöntemi uygulanmaya başlamıştır.
Çanakkale Muharebeleri’nin başında künye sisteminin ilk halinin yaygın olmasa da kullanılmaya başlandığı görülmektedir.
Özellikle deri ve kumaş üzerine basılan künye bilgilerinin askerlerin ceketlerinin iç kısmına dikilmesi suretiyle askerin kimliğinin tespitinin kolaylaştırılması öngörülmüştür.
Ancak şehit olan askerin elbiselerinin diğer askerler tarafından alınması ile künyelerin kaybolduğu görülmüştür. Aynı zamanda bulaşıcı hastalıklar nedeniyle hastanelere gelen askerlerin elbiselerinin yakılması da söz konusu idi.
Bu işlem sırasında elbiselerle birlikte deri ve kumaş künyeler de yanmıştır. Bu nedenle 3’ncü Kolordu Komutanlığı’nın konu ile ilgili şikayetleri Başkomutanlığa bildirmesi üzerine, Başkomutanlık tarafından günümüz Türk ordusundaki künyelere yakın bir dizayn ile metal bir künye tasarlanarak tüm askeri birliklere bu örnekler gönderilmiştir” bilgisini veriyordu.
Hazırlanan künyelerin, yabancı ordularda uygulanmaya başlayan metal künyelerden örnek alınarak yapıldığı da anlatılan o açıklamanın devamında;
“Harbiye Nezareti Ordu Dairesi tarafından 26 Eylül 1915 tarihli 926/2 numaralı “Efradın Üzerlerinde Hüviyet Varakalarının Bulundurulması Lüzumuna Dair” konu başlıklı ordu emirnamesi ile konu ile ilgili bildirim yapılmıştır.
Bunun üzerine Harbiye Nezareti Sıhhiye Merkez İstihbarat Kalemi’nden 21 Ekim 1915 tarihinde yazılan 2554 numaralı “ Efradın Boynunda Madeni Hüviyet Markası Taliki Usulünün Kabul ve Tamimi Hususunda” konu başlıklı yazı ile askerlerin boyunlarına asılacak künyelerin şekil ve içeriği ayrıntılı bir şekilde tanımlanmıştır” denilmekteydi.
Çanakkale Muharebeleri’nde yer alan birliklerdeki askerlerin deri, kumaş gibi malzemelerin yanında metalden de yapılmış künyeler kullandığı bilgisi, Alan Başkanılğı’nnı açıklamasında yer buluyor, devamında da;
“Sonuç olarak Türk ordusundaki künye kullanımı Birinci Dünya Savaşı’nda başlamış olup, künye kullanımının zorunluluk haline gelmesinde Çanakkale Muharebeleri çok büyük etki yaratmıştır.
Zayiat sayılarının çok yüksek olması, hastaneye gelen askerlerin kimliklerinin belirlenmesinde karşılaşılan zorluklar, şehit askerlerin aileleri ile ilgili kanuni ve hukuki işlemlerin yapılmasındaki aksaklıklar bu uygulamanın zorunlu hale gelmesinde etkili olmuştur” bilgisi, kamuoyuna aktarılmaktaydı.
Bu bilgiler, bahsettiğim iddialar üzerine kaleme alınmış olsa da, sanırım Asker künyesi deyip geçmeme gerektiğine de, güzel bir vurgu olmuş.
Künyeler üzerinde yer alan numaraların, Osmanlı birlik defter kayıtlarında da bulunduğu, bu numaranın karşılığı olarak da, söz konusu askere ait özlük bilgilerinin de yer aldığını bilmek, sanırım 102 yıl önce Mehmetçiklerin yazdığı, Şanlı Kahramanlık Destanı’ nın detaylarına ayrı bir gizem de katıyor.
Şimdi gelelim, iddialarda geçen Osmanlı ordu sistemi içinde yer alan hayvan künyesi mevzusuna.
Bu konuda yetkililerin açıklaması, cephenin isimsiz, ağzı dili olmayan yük taşımada kullanılan kahraman hamallarına, Katır ve Katana’ larına ilişkindi.
Bugüne başlarken bahsettiğim, vatan savunmasında önemli hizmetleri olmuş bu canlılar için, detaylar tam olarak şöyleydi;
“Osmanlı Devleti’ nde ordu sistemi içerisinde yer alan hayvanların künye sistemi ile kayıt altına alındığına dair bir arşiv kaydı tespit edilemediği gibi, iddialarda geçtiği gibi özellikle künyelerin üzerinde numara ile işaret edilen rakamların, bir bölük mevcudiyetinde var olabilecek atların makul kabul edilebilecek sayıları ile büyük orantısızlık içermektedir.
Konu ile ilgili burada ortaya konan tüm bilgi, belge ve emirnameler; bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı içerisinde çarpıştığı cephelerden de günümüze ulaşan “asker künyesi” örnekleri, söz konusu künyenin hayvan künyesi olduğu yönündeki iddianın güçlü bir şekilde asılsız olduğunu kanıtlamaktadır”
Şimdi, kulağıma ulaşan iddiaya konu edilen o künyeye;
O künye, Seddülbahir Kalesi kazısı sırasında bulunmuş ve Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı bünyesinde dağıtılan asker künyesi de, bu orijinal künyeden yola çıkılarak hazırlanmış bir replikaymış.
İddia sahipleri Diyorlar ki o künye de;
“Alay:2, Tabur 3, Bölük 10 da bulunan 500 toynak numaralı katır künyesidir” yazıyor.
Velev ki öyle. Mehmetçiğin vatan savunmasında bire bir yanında yer almış, sırtında vatan için düşmana sıkılan tüfek ve top mermilerini taşımış, Katır’ ın da, Katana’ nın da künyesini boynuma takar ve de taşımaktan da gocunmam…