Günlük hayatımızın hemen hemen her anında yürüyoruz...

Günlük hayatımızın hemen hemen her anında yürüyoruz, yürüyenleri görüyoruz ve arkasından da soruyoruz, yürümesini bilmeyen bu  öküz ( erkek için ) ve öküze ( kadın için) nereden geldi ? diye. 
Yollarda yürümesini beceremeyenler, paralanınca yürümeyi değil, yürütmeyi öğrendiler. Güzel atasözümüz var ya, “ akçe (para) sayış, don (giyim) yürüyüş öğretir…!” Gerçekten de akçeler sayıldıkça, donlar (giyim) değiştikçe, yürüyüşler bakıldıkça, yürütmeler çoğaldıkça, kaldırımlar bile yetmedi de şehrin oto yollarda yürür olduk !?..
Yürümek, yürüyebilmek bir kültürdür. Emekleyen çocuk, ayaklandığı zaman önce annesinin, sonra babasının yürüyüşünü görür. Yürüme, elbette doğuştan gelen bir yeti, bir beceridir. Yürüme şekli ise, model alma işidir. Genelde kız çocukları anneden, erkek çocukları da babadan alırlarsa da, bunların da bazen istisnaları vardır. Tüm mesele, bu istisnaya girmemektir. Yürümede model olmak, yaşamada da model olmak demektir.
Tarlada yürür gibi kaldırımda yürümek, evde yürür gibi yürüyüş yapmak, yürürken yürütmeyi düşünmek ve plânlamak, salını salını yürümek, aheste yürümek, Sad’abat’a gider gibi yürümek, Arif Nihat’ça yürümek, sağlam kafa sağlam vücutta olur anlayışı içinde dik yürümek, engelli gibi yürümek, ağzı açık ayran delisi gibi yürümek, işi bitirmek için yürümek, önden gidip arkadakine de yürü diyerek yürümeye devam etmek, Anadolu’daki kadınları arkaya alıp önden yürümek, yana yana yürüyerek beraberlik sağlayıp eşitlik  yaratmak. Arkasında takip ederek yürümek, korumacı yürümek, sevgi içinde  yürümek, meşguliyetli yürümek, badi badi yürümek, hayvan gibi yürümek (eşek gibi ), tilki gibi yürümek, kedice yürümek, gözünün içine bakarak yürümek, manken gibi yürümek, artistçe yürümek, adam gibi yürümek, kasıla kasıla yürümek…!
 
Günümüzde çarşıda, kaldırımda yürümek kolay mı? derseniz, yok diyeceğiz de peki neden, kaldırımlar araba parkı olmuş; caddeler,  belediyelerin otopark gelirine terk edilmiş, geçici süre dükkân önlerine yapılan oto-cepler, dükkân sahibinin eşyalarıyla dolu, oto-cepler 15 dakikalık süre içinse, sabahtan akşama kadar orada duran otomobil sahibi kim, nerede ? Belediye zabıtaları kaldırıma eşya koyan dükkân sahiplerini uyarması gerekirken, kendileri, dükkân sahiplerine mi uyuyorlar dersiniz..?! Otomobilini akşama kadar oto-ceplerde bırakanlar için, trafik polisi nerede? 
Gelişen, değişen toplumların ve milletlerin yürüyüşü… Öğretmen okullarında hafta başı- hafta sonu yapılan tören sonrası yürüyüşler, öğretmenlerin model olmasına; okulların, milli bayramlar için günlerce yürüyüş hazırlıkları yapması, resm-i geçit provaları oluşturulması, toplumsal birlik-beraberlik ahengini yakalamaya dayanıyordu.
 Sıralar halinde yürürken, grupla uyum için ahenk vardı; şimdi bayramlarda kalktı, yürümelerde…!? Gerçi,  herkes yürüyor, ama nereye...!?
 
Köylerde uzun süre kalan öğretmenler, köylerde yaşayan vatandaşlar, şehre geldiği zaman yürümede zorlanırdı, içinden kendi kendine utanırdı… Hadi onlar köydeydi, ya şehirdekiler…?  Onlar da bedenen şehirde, ruhen ve davranış olarak köydeydi. Hele okuyanlar, hele okuduğunu sananların cadde ortasında oto-yolundan gidişlerine ne diyelim…?! “ Ne yapalım gardaş biz koylüyuk” diyerek, beceriksizliğimizi, hatalarımızı kapatamayız, kapatmamalıyız… Köylü olmanın suç olmadığını biliriz de, “şehirleşme sürecinde neden köy zihniyeti ve davranışı içinde bulunduğumuzu sorgulamayız…”  asıl sıkıntı da burada !…
 
 Yolda yürümesini beceremeyenler, Demircioğlu caddesinde bir gözlem yapsınlar,  kendilerine benzer tipleri görürler ve yalnız olmadıklarından da gurur duyarlar…  Üç kişi, dört kişi kaldırımda yürürlerken, arkalarından gelenler, geçmek için sıra beklerler… En iyi gözlemi,  otomobil kullananlarda bulabilirsiniz.  Yürümede, kadın-erkek-çocuk fark etmiyor, tek fark eden yürüyüş
 
Bedeni yürüyüşler, zihinsel yürüyüşlerle desteklenmeli ki, kimlik-kişilik otaya çıkmalı. Yürüyüşünde kurallı olanlar, yaşayışında da kural isterler… Kurallar, şehir ve apartman kültürünü, kuralsızlıklar köy ve gecekondu kültürünü tetikler… Çağdaş hayatın, bilgi çağının insan tipini,  yürüyüşünden çıkarabilirsiniz…
 
Yürü, emir kipinin içinde azarlama, korkutma bazen de cesaretli kılma vardır… Yol arkadaşlığında yürümesini bilmeyenler, yolda kalırlar… Evde yürümesini bilmeyenler, gürültü çıkarırlar, yolda yürümesini bilemeyenler, ağa okulda yürümesini bilmeyenler, bulunduğu konuma ait hedef-kitlenin mizahı haline gelirler…
Yürümesini, mutluluk hormonuyla ( endorfinle ) birleştirenlerin ruh hali gelişir, düşüncelerinde yaratıcılık başlar. Yürürken stres yaratanlar, kendilerine cinnet yolu açarlar,
cinnetten cennete zor geçerler… Yürüme mutluluğu, oturma sıkıntıyı, yürütme malı artırır…
Yürümelerin cinsiyet estetiğini bozmaması, yürüme arkadaşlığının yürütme arkadaşlığına  tercih edilmemesi dileğiyle…
                                                                                                                                                11.12.2016
                                                                                                                                              Yrd. Doç. Dr.
                                                                                                                                       Hayrettin Parlakyıldız
                                                                                                                                   E-posta: hparlakyildiz@mynet.com