Pek sık dile getirdiğim bu ifade, pek çoğumuzun da yeri geldiğinde ettiği bir sözdür..

Bu söz; bence hep edilsin diye çok uzun yıllar önce akla glemiş olmalı ki, gelecek nesil bilsin diye, kitabeler hazırlanmış..
Tarihe böylelikle ilk notu düşmüşler,  Göktürkler!..
Geçmişini bilecek ki ansan, haklı olarak onur ve gurur duysun.. Ve gelecek için çalışıp, geleceğe eserler bıraksın..  
Nereden mi geldim şimdi bu konuya?!.. Aslında yanıt basit.. Şanlı tarih.. Tarihten sayfelerı araladıkça, her gün değinecek konu çıkıyor aslında karşımıza.
Gizemli bir yolculuk yap tarihe, tarihe geçeleri oku öğren mesela.. Bak, nasıl da keyif alıyor insan.. parasız da olsa, pulsuz da..
Güne özel bir analtım için, şu ifadeyi kullanacağım şimdi.. "Bumin Kağan öncesinde Altay Dağlarının eteklerinde dağınık yaşayan Göktürkler, Orhun Kitabeleri yazılana kadar, geçmişlerini gelecek nesillere anlatarak aktarmışlardı"
Böyle geçiyor tarihten söz edilen birçok kitapta, sözünü ettiğim  mesele..
Yazı yok sa daha ortada, sen yüce Tütksün kardeş, şekil çiz..
Çizgi şeklini, cümle alem ve şimdiki dünya şekil nasıl olurmuş görsün..
Şekil yapmasın kimse Türk oğlu Türk' e.. Görür aynen şekli, nevri döner NOKTA... 
Göktürkler, kısacası onlardan evvel gelmiş geçmiş  medeniyetlerin yaptığı gibi efsaneler,  ya da ileride yazılacak destanların hikayelerini aktarmanın yolunu bulmuştur o kitasbeleri oluşturarak.. Bu benim, naçizane görüşüm.. Kimseyi bağlamaz elbet.
Tarihten söz edilen bir eserde, "Göktürkler M.S 552 yılından itibaren Orta Asya'da hüküm sürmüşlerdi." ifadesine rastladım geçende.
O eserden esinlenerek, şöyle de bir cümle kurulduğunu anımsıyorum, konu üzerine kaleme alınan birn aaltımad.
deniliyordu ki; " İsimlerinden de anlaşılacağı üzre Göktürkler, her şeyin kökeninin göklerde olduğuna ve atalarının da göklerden geldiğine inanıyorlardı."
Bence de, durum aynen böyle.. Türk tarih yazmış binlerce yıldır.. Yazı olmasa da, bir kenara not düşmek için, efsaneleşmiş destanlar akla kazınmış NOKTA..
Bilirsiniz.. “Gök” kelimesi aynı zamanda “Kök” anlamını taşıyor..
Yanisi cancağzım; Pozitif bilimlerin tespitleriyle Göktürkler'in inancı arasında, bana göre de  çok fark yok.. NOKTA...
Milyarlarca yıllık bir gezegenin üzerindeyiz hepimiz.. Dönüyor sürkeli, bizim başımız dönmüyor?!.. Bu da, ayrı bir mesele ya, neyse..
Gezegen yaşlı.. Adı dünşa denilse de, boşlukta dönüp duran bir büyük kütle.. Üzerinde, nefes alacak yer olhdukça, insanlık ya da yaşam, birbirini yiyecek belliki.. Hep olmamış mı zaten.. savaşlar niye çıkmış ki mesela..
Bu arada, yaşamın temelini oluşturan elementlerin tamamı, milyonlarca yıl önce uzaydan düşen kuyruklu yıldızlar, astereoidler ve meteor yağmurlarıyla gelmiştir denilse de, bence pek mantıklı değil..
O kadar yaşam izi taşıyorsa uzaydan gelenler, sadece taş toprak üzerinde mi gelir üzemize gelenler, allasen?!..
Gerçi, Türk Mitolojisi bize ilginç anektodlar sunuyormuş bu konuda.. Bunu da, böylesi bir konudan söz edilen bir anlatımda görmüştüm geçende.
Türk mitolojisinde de var.. mesela; Altay Yaratılış Destanı,,
Bu destandan söz edeyim kısaca.. Şöyle der o destan;
"Her şeyden önce, Tanrı Kayra Han vardı.
Yer, ay ve güneş yoktu. Tanrı yalnızdı ve canı sıkılıyordu.
Hemen kendi gibi birini yarattı ve ona “Kişi” dedi....
Sonra suları yarattı. Suyun diplerinden bir taş yükseltti.
Yarattığı “Kişi”yle birlikte bu taşın üstüne oturdu. Sonra “Kişi”ye dedi ki;
 “Suya dal ve suyun dibinden toprak çıkar!”
“Kişi” Tanrının buyruğunu yerine getirdi, suyun dibinden çıkardığı toprağı Kayra Han'a götürdü.
Kayra Han “Kişi” nin getirdiği toprağı suyun üzerine serpti ve “yer olsun” diye buyurdu. Buyruk yerine geldi ve yeryüzü yaratıldı..."
Şimdi demeyin bana, ne diyorsun? 'Ben demiyorum kardeeşiiiim, destan diyor..'
Dahası denilenler de var o destanda.. Şöyle ki;
"Kayra Han “Kişi”ye yine, “Suya dal ve suyun dibinden toprak çıkar!” dedi. “Kişi” bu defa suya daldığında iki avcuna birden toprak doldurdu ve bir avcundakini Tanrı görmeden ağzına attı. Amacı Tanrıdan gizli kendine bir toprak yaratmaktı...
Kayra Han bu toprağı da suya serpip genişlemesini buyurdu.
Yer yüzü genişlerken “Kişi”nin ağzına attığı toprak ta genişlemeye başladı. Öyle korktu ki, soluğu kesildi ve kaçmaya başladı.
Ancak nereye kaçarsa kaçsın, Tanrının varlığını yanı başında hişssediyor ve ondan kaçamıyordu.Çaresiz kalmıştı, korkuyla Kayra Han'a yalvarmaya başladı...
Kayra Han kızdı; “Toprağı neden sakladın?” dedi. “hİç bir şeyin bana gizli kalmayacağını bilmez misin?”
Kişi; “kendime ayrı bir yeryüzü yaratmak için saklamıştım” diye cevap verdi...
Tanrı Kayra Han; “Artık sen günahlı oldun” dedi.” Bundan böyle senin adın Erlik olsun. Günahlarını benden saklayanlar senin adamın olsun.Senden sakınıp uzak duranlar benim adamım olsun.” diyen
Kayra Han yaratmaya devam etti; yer yüzüne dalsız budaksız bir ağaç yarattı, sonra ona dokuz tane dal buyurdu. Sonra dokuz dalın her birinden dokuz “Kişi” türesin dedi. Türeyenler bu ağacın çevresindeki bahçeye yerleşti....
Bütün bunları şaşkınlıkla izleyen Erlik; yeni “Kişiler” in yanına gidip onlara bakmaya başladı. Bu insanlar yalnızca ağacın bir tarafından yemişleri yiyiyorlar, öteki tarafa hiç geçmiyorlar, oradaki yemişlere el sürmüyorlardı....
Çok merak etti, neden? diye sordu insanlara. “Tanrı bize ağacın o tarafını yasakladı, biz sadece Tanrının izin verdiği yemişleri yiyebiliriz” dediler. Tanrının cezalandırdığı Erlik hemen bir yılan derisinin içine girip, ağaca tırmandı ve topladığı yasak yemişlerle aşağı inip, insanlardan Törüngey denen erkeğe yanaştı ve, “Tanrı size yalan söylemiş” dedi. “Asıl yasakladığı yemişlerden yemelisiniz.”
Evet agacım, destan böyle.. Dahası da var da, neyse..
Tarihe Not Düşmek asıl mesele..Biz düşelim notumuzu ara ara isanlık için, belki kadir kıymet bilir ileride.. Haydin hoşçakalın şimdilik, yarın nasip ise  görüşmek üzere..