Olmayınca olmuyor, yağmayınca yağmıyor. Yağmuru şu sıralar en çok da Zeytin üreticileri bekliyor.. Çok yağdığında genelde sitem edilen yağmur, acaba artık neden yağmıyor..

Olmayınca olmuyor, yağmayınca yağmıyor. Yağmuru şu sıralar en çok da Zeytin üreticileri bekliyor..
Çok yağdığında genelde sitem edilen yağmur, acaba artık neden yağmıyor.. Yaradan, bi tür ceza mı veriyor bizlere?!...
Ya da, asıl mesele, biz insanoğlu eli ile gerçekleştiği savunulan Küresel ısınma mı?!..
Vardır bunda da bir hayır elbet.Sorgulamak ne haddimize?!..
Yıllar öncesini anlatır, arşivin unutmadıkları düştü aklıma.
Mesela; Yıl 1920... Çanakkale'de sel felaketi.. Ziveriye sokak, yani Alman sokağı girişi sular altında..
O günü anlatır fotoğraf karesinde, bir de Sandal var yolun ortasında.. Boğaz ile bir olmuş sel suları..
Benzeri bir sel faketi, 1960'lar da da Çanakkale' yi fena etkilemiş.
O günden bahseden Haber Hürriyet gazetesinde yer almış. Sell sırasında hayatın yitiren 4 Çanakkaleliden bahsediliyor haberde.
Yazı dili , o günün sık kullanılan ifadelerinden.. 'Miş', 'Mış' gibi ifadeler var, ftoğarfı anlatır cümleler  içinde geçen.
Bir aralarn, önce ftoğarf gönderirdik gazete merkezine, sonra da fakşx yolu ile; 'resim altı' notu düşerdik. Sadaki şu soldaki şu kişi falan diye..
'Resim altı' notu şekilnde kaleme aldığım başlığa ilişkin, an itibari ile fırçayı da yerdim o vakitler. Kulakları çınlasın, Hürriyet Haber Aansı'nın Ege masası şefi Filiz abla; "Erdem' ciğim, bu bir fotoğraf. resim değil. " diyerek  eğitici-öğretici sözler ederdi.. Ki, 1960'dan kalma haber küpüründe, resimde görülen denilerek bahsedilen fotoğrafı görünce, geçmişe döndrüm bende bir an.. Ne güzel ve özel günlerdi be!..
Kuraklıktan söz eder iken, nerelere  geldim. Hayat işte.. Anı çok olunca, anlatası geliyor insanın.
Baraj, S.O.S dunumunda yine. Atikhisarda içme suyu rezervi günden güne eriyor. Havza, onca yıldrırn sel ile birlikte gelen kil ve benzeri topraktan dolayı, zaten yeterince doldu. Dibi çamur deryası.. Bu çamur deryası üzerinde toplanan su, samnki baraj full imiş gibi bir görüntü veriyordu..
Zaman zaman hep dedik, keşke tam takır kuru bakır olduğu anlarda bazı noktalar, havzada bir temizlik çalışması yapalabilse idi diye.. Dinlenmedik yine.. Olsun, nasıl olsa Kasım sonu, Aralık başı yağmur gelir, olmadı Ocak, Şubat..
Yine, çamur deryası noktalar nedeni ile, debisi yükselmiş barajda az da olsa tutulan su, yine tam doluluk fotoğrafı oluşturur, hali ile  çimiz rahatlar..
Yağmur yoktu. Yaz yağmurları da az geldi.. Susuz bir yaz yaşamadık lakin, böyle gider ise susuz kış kapıda mı acaba?!..
Barajın son durumu, geçen Belediye meclisinde de dile geldi. Rakamlar verildi açık açık..
Kimimizin içi ürperdi.. Atikhisar' ın bir güzel S.O.S. verdiğini anlatıyordu çünkü dile gelen rakamlar.
1020' lerde, şehri Venedik'e çeviren sel suları, 1960' larda, Cumhuriyet meydanı..  Ki, o vakitler Atatürk meydanı diye anılır miş meydan.. Saki bir göle dönüşmüş.. Ormanı çok Çanakakale'nin, çektiği yağmur bulutları da çok olunca, yağmur sel olur imiş..
Şimdilerde yağmur yok.. Belki de orman kalmadı ondandır bu yokluk.. Küresel ısınma faktörü de  tamam.. Ona da diyecek söz yok..
Peki ya, ya; yanan ve kesime uğrayan ormanlar ise diğer nedeni?!.. Ormanlar yeniden  yetişsin, ağaçlar büyüsün diye bekleyecek isek şayet, yandık kavrulduk, demedi demeyin..