Bilinler bilmeyenlere anlatsa, ne kada güzel olacak aslında.. Bilmediklerimiz için, bilmeden sallamak kolay geliyor çoğumuza.

Peki ya, bilen insan!...
Bir bilen diyeyim şimdi. İsim de vereyim hemencecik.  Yazar Osman İncecik anlatmış pek hoşuma gitti. Belki bilmeyenler vardır dedim, bende aktarayım istedim.
Görmeyenimiz yoktur, bahsedeceğim o renkli örtüyü.. O'nun adı vra aslında. Adı: KEYFİYE..
Yazar İncecik: "'KEYFİYE:  KÖKENİ  NEREDEN BİLİYOR MUYUZ?'' balığı atıyor ve başlyordu anlatmaya.
Ardından da parantez içinde şu cümleyi kuruyordu; (Keyfiye günümüzde daha çok bilinen adıyla Türkmen Kefiyesi)
Hep gördüğümüz, çok renkli ve kullanana ayrı bir hava katan bir gereç bence bahsedilen Kefiye..
Yazar İncecik' in önemle altını çizdiği şu bilgi beni ayrnıca etkiledi.. Türküm sonuçta.. Türk her nerede yaşıyor ise çok ilgiliyimdir o cafrayaya.
Yazar İncecik' in altamında, "Türkistan’da başlayan kuraklık ve kıtlıktan dolayı ecdadımız Türkistan’dan (Orta Asya) Anadolu’ya doğru göç etmeye başladıklarında, yolda önceden gidenlerin, sonradan gelenleri, sonradan gelenlerin önceden gidenleri tanıyabilmeleri için Türk Boylarının Aksakallı Beyleri gittikleri yerlerde yigitlerin birbirleriyle olan iletişimin kopmaması ve gittikleri yerlerde birbirilerini tanımak maksadıyla ortak bir parolanın olması gerektiği fikrine varırlar." ifadelerini kullanıp, hep saygı duyduğum Aksakallı beylerden söz edince, ayrı bir dikkat kesildim ben bu son derece önemli saydığım konuya.
Anlatımın devamı, tam olarak şu cümleler ile geliyordu;
 "Yine bir yaz günü Oğuz Beyleri çadırlarında oturup bu konuyu görüşürken hafiften yaz yağmuru yağmaya başlar.
Biraz yağdıktan sonra yağmur diner ve arkasından çok ihtişamlı bir gökkuşağı doğar.
Yaşlı aksakallılarımızdan birisi o ihtişamlı gökkuşağını fark eder ve 'parolamız gökyüzündeki bu rengârenk gökkuşağının renkleri olsun' önerisini aksakallı meclisine sunar.
Öneri, Oğuz Beyleri tarafından da uygun görülür ve parola gökkuşağındaki renkler olarak kabul edilir."
Parola, Gök kuşağı.. Ne yala söyleyeyim, Bayıldım ben de bu parolaya..
Aksakallılardan birisi parola olarak belirledikleri gökkuşağındaki renklere bir de anlam verilmesi gerektiğini söylemiş.. Öyle diyordu Yazar İncecik.
Ardından da anlam katılan renklerden söz ediyordu tek tek.Şöyle ki;
"Aksakallı meclisinde oturan Oğuz Beyleri de gökkuşağındaki her renge Türk kültürünü ve Töresini de göz önüne alarak ortak bir kararla şu anlamları verirler:
-Beyaz renk: Duruluk, sadelik ve temizlik Barış
-Yeşil renk: ağaç dikme ormanı koruma Evren ve doğa, inanç
-Mor renk: Hoşgörü, affedicilik, sevgi ve sonsuzluk,sadakat
-Kırmızı renk: Türklük ve Bağımsızlık
-Sarı renk: devlet kurma Aş,İş, bolluk, bereket.
Sonra Oğuz hatunlarından gökkuşağında bulunan renklerden kumaşlar dokumaları istenir.
Hatunlar, renk renk keyfiye kumaşlarıni dokuyup hazır ederler.
Oğuz Beyleri tarafından bu kumaşlar göç eden Yiğitlere, Türk boylarına verilir;
Bu mirası Oğuz boyları çadırlarının başına gerekse boyunlarında asırlar boyu taşırlar. Yüzyıllar süren göç müddetince, yolda birbirlerinin bu renklerden yapılan keyfiyeleri omuzlarda gören karındaşlar, karşılaşmada keyif verir.
Yörük Türkmenlerin birbirlerini tanımaya vesile olan keyfiyeyi bir kültür olarak asırlardır yaşar ve yaşatırlar"
Ve, NOKTA dedirten türden ifadeer ile sonlanıyordu bu güzel anlatım.. 
Nasıl mı? Tam da şöyşle; "Selam olsun atalarımızın yolundan gidenlere...Selam olsun onların bıraktıkları mirasa sahip çıkanlara... Selam olsun Yörük, Türkmenlere…
Türk demek, Türkçe ve Türk kültürüdür. Ne mutlu Türküm diyene! Osman İncecik -Yazar."