Her milletin kendi inançları içinde kutsal saydığı aylar vardır.
Her milletin kendi inançları içinde kutsal saydığı aylar vardır. Bu aylar, kişilerdeki ruhi zenginliği geliştirirken, toplumsal barışa katkı sağlar ve birliği kuvvetlendirir; gözleri bireysellikten başka kimseyi görmeyen çıkarcı, nemelâzımcı, duyarsız, ayarsız ve kararsızlara kendilerini değerlendirme, gelecek için yola hazırlanıp eyerlendirme fırsatı verir… Bu fırsat yılda bir kez gelir, ama hırsızlara, yolsuzlara, donsuzlara da karar verdirir, verilen karar ELİF’in doğruluğunda, VAV’ın mütevaziliğinde da kendini bulursa, kişinin ruhuna dinçlik, ailesinin ve toplumun huzuruna gençlik getirir…
Ramazan ayının kültürel yaşantımızdaki yeri de önemlidir. Bu ay gelmeden önce yapılan ev hazırlıkları, çarşı-pazar alış-verişleri, heyecanlar, ev ve beden temizlikleri, ruh temizliğini kendinden doğurur… Herkesin imkanına göre bu kutsal ayı karşılaması da kişinin kendine olan güvenini, dünyevi yaşamla, uhrevi yaşam arasında bağ kurup toplumsal iletişimi ne şekilde geliştireceğini, hem kendi içinde hem de komşular ve arkadaşlar arasında sohbet tarzında da olsa tartışmaya açar…
Ramazan ayı, herkesin birbirine hava attığı, mali gücünü ortaya çıkardığı, iftar sofralarının akıl almaz şekilde donatıldığı ay değildir. Aksine, alçak gönüllülüğün, hoşgörünün, Hz. Peygamberimizin “komşusu açken, tok yatan bizden değildir” hadisinin bir kez daha tartışılması, hatırlanması gerektiği, nefsin kontrol altına alınması gereken aydır. Yunus’un özellikle vurguladığı;
“Elif okuduk ötürü, pazar eyledik götürü; yaratılanı hoş gördük, Yaratandan ötürü.” derken, tüm evrendeki yaratılanları hoş görmek olduğunu da unutmamak gerek… İnsan kendi için istediğini, herkes için isterse hem insan, hem inanan Müslüman kabul edilir.
Ramazan ayı kirliliklerin, pisliklerin, tersliklerin aklandığı ay değildir; Ramazan ayı iftar sofralarında kendi gösterme, sahurda sohbete katılma, işi bağlama, sabah kalktığında işi alamayınca ağlama ayı hiç değildir. Ramazan ayında zikir, Ramazan bitince cin-fikir olanların, insana huzur vermeleri mümkün de değildir. Huzur parada değil, huzur insandadır… Bu huzuru yaşayanlar, hem insanı hem İslâm’ı daha rahat bulur, yeter ki, kişiler birbirine saygı duysun, yeter ki, Yunus’un aşağıdaki mısralarıyla buluşsun…
“ Emeksiz, zengin olanın,
Kitapsız, bilgin olanın,
Sermayesi din olanın,
Rehberi şeytan olmuştur…!
Bir kez gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi,
Elin yüzün yumaz değil…
Benlik davasını bırak, muhabbetten olma ırak, sevgi ile dolsun yürek, hoşgörülü olmaya bak…!”
Ramazan ayı seneden seneye oruç tutup, namaz kılanların ayı değildir. Oruç tutmayıp; tehditle, mobinkle, sert bakışlarla oruç tutturanların ayı hiç değildir. Oruç tutanın, tutmayana; iftarın anlamını bilmeden iftar sofralarında boy gösterenlerin, göstermeyene bir üstünlüğü olamaz. Tıpkı “Arap’ın, Acem’e” üstünlüğünün olmadığı gibi… Burada lâik bir anlayış devreye girer ki, bu da bu kutsal aylarda kendini bilmeyenler için sigorta görevindedir.
“Yalan, riya yalakalık” gibi davranış bozuklukları, moral değerler açısından ahlâki sayılamayacağı gibi güncel anlayış açısından da hoş karşılanmamalıdır, aksi takdirde kural haline gelir ki, bu tür adap kaçkınlarının yüzü kızarmadığı gibi yüz kızartıcılıkları meşru hale gelir, onlar utanmaz, çünkü ELİF’in belini kırmış, kendi elini güçlü hale getirmiştir. Bunlar, Ramazan ayındaki hoşgörüyü kullanarak, kendilerine mübah, başkalarına günah anlayışını etkinleştirerek, piyasada yer edinmişlerdir.
Bizi biz yapan değerlerimiz vardır, biz bu değerlerimizi ders kitaplarında metinlerle, ders programlarında ünite veya temalarla çocuklarımıza vermeye çalışırız. Bunların başında saygı-sevgi, insanı hafife almamak gelir…
Ramazan ayı, insanların hafife alınmadığı, saygı ve sevginin öne çıkıp ibadetlerini yapan mütedeyyin insanlarımız yanında değerlerimizi kullanan çirkin, art niyetli haramzade tipleri de unutmamamız gerektiğini anımsatan aydır. Bu art niyetliler, günümüzde üç büyük değerimiz olan “Atatürk, İslâm ve Milliyetçilik” gibi toplumsal barışı kendinde toplayan değerleri kullanılınca, kişiler gruplaştırılmış, ötekileştirme çoğalmış, bu asıl ve asil değerlerin içi boşaltılmış, bu değerler kötü niyetlilerin eline geçmiş bunu kendilerine statü sağlama aracı olarak görmüş ve kullanmışlardır. Bu kullanılış şekli; dürüst, sözüne-özüne güvenilenler tarafından tepkiyle karşılanmış, bu tepkiler de bu değerlerin düşmanları olarak yorumlanmıştır ki, asıl yanlışlık da burada başlamıştır.
Bu üç büyük değerlere düşman olan unsurların ve insanların çok olduğu kanısı uyandırılmış ve sinsice işlenmiştir.Düşmanca tavır oluşturan bu anlayıştan vazgeçmeyi, içinde bulunduğumuz kutsal ve anlamlı ayda bir daha gözden geçirmek, birlik ve bütünlüğümüzü kuvvetlendirmek adına iyi bir eleştiri olacaktır.
Ramazan ayı, aynı zamanda kapital sahiplerinin dini açıdan fitre, fidye ve zekât vererek, kendilerini yoksullarla bütünleştirdikleri, ekmede-biçmede (imkansızlıklar yüzünden) bulunmayıp yemede-içmede ortak kılınmaları gereken aydır. Bu parasal yardım yapılırken de ihtiyacı olanı tembel kılma, sürekli beklentiye sokma gibi bir anlayışı etkin kılmamak gerekir. Burada fitre, fidye ve zekât vereninin dürüstlüğü kadar alanın da dürüstlüğü önem taşır… Bunu yaparken kültürümüzde çok önemli olup da uygulanmayan veya unutulmuş olan bir geleneği hatırlatmak da bize düşsün. Şöyle ki;
Osmanlı’da çok kullanılan hoş bir âdet var, ZİMEM defteri, halk ağzıyla VERESİYE defteridir. Bakkal, kasap, manav gibi esnafların tuttuğu defterdir.
“ Ramazanda zengin bir şahıs bakkala gelir, zenginliği ölçüsünde
(esasen burada gönül zenginliği çok önemlidir) ilk 20 kişinin borcunu hesapla
diyerek, borcunu öderdi. Bazen tek bir şahıs tarafından bu borç defteri kapatılır, fakirler borcundan kurtarılırdı.
Burada bir başka letafet (incelik) daha vardı ki; ne borçlu, borcunun kimin ödediğini bilir, ne ödeyen kimin borcunu ödediğini bilirdi.”
Böylece ne zenginde gurur, ne fakirde minnet olur, bilinçle zarafet buluşurdu.
Ben bu anlayışı geçen yıl uygulayıp onun mutluluğunu yaşadığımı, burada acizane ifade etmek isterim.
Biraz da farklı bir söylem oluşsun diye Ramazan isminin kullanışına bakalım; bütün isimler cins isimdir, onu biz özelleştiririz, özel isimlerde anlam aranmaz, ama yine de çocuklarımıza isim koyarken, kültürel alışkanlığımızdan (burada daha çok dinsel kültür etken) kurtulamayız, çocuklarımıza konan isimlerle bütünleşmesini de istesek, bu istek zaman ve şartlar içinde yerini bulamayabilir.
Ramazan Köken: Ar. Cinsiyet: Erkek
Arabi bu ayda doğanlara verilen ad.
RAMAZAN İSMİNİN İSTATİSTİKLERİ
Ramazan isminin harf sayısı: 7
Ramazan isminin Türkiye sıralaması: 58
Türkiye’de kaç tane Ramazan isminden var?: 375 126
İstanbul’da kaç tane Ramazan isminden var?: 49 816
Ramazan isminin kullanım sıklığı: Türkiye’de her 368 kişiden birinin ismi Ramazan. https://www.neguzelsozler.com/dini-sozler/ramazan-sozleri.html
Diliyoruz ve istiyoruz ki; Allah’ın verdiğine inandığımız aklı kullanarak, insanları kırmayı, ezmeyi, ötekileştirmeyi, anlamsız savaşı bırakalım, insanı, insana, insanca anlatan, anlayan bireyler olma yolunda Ramazan ayının kutsiyetini bir kez daha irdeleyelim.
“ Söz ola kese savaşı söz ola kestire başı
Söz ola agulu aşı bal ile yağ ede bir söz…”
Ruhlarımızın huzur, sofr?l?rımızın ?nl?m bulması dileğiyle; sağlıklı nice Ramazanlara..! 28.05.2017
Yrd. Doç. Dr.
Hayrettin Parlakyıldız
E-posta: hparlakyildiz@mynet.com