Bugüne kadar Irak’a ve Suriye’ye sayısız operasyonlar düzenledik? Sonuçta elimizde kala kala bölünmüş bir Irak ve ABD’nin IŞİD oyunu ile darmadağın ettiği Suriye bataklığı kaldı.

Korkum ve endişem; PKK ile birlikte Afganistan, Irak ve Suriye’den ithal edilen Talibancı ve IŞİD militanlarının terör eylemlerine başlamasıdır.
Bu cenahın ülkemizde kolayca taban bulacağı da bellidir. Çünkü kimi ne idüğü belirsiz kişiler ve kimi cemaat ve tarikat mensupları Türk Milletine, Atatürk’e ve laik düzene karşı kin ve öfkelerini gizlemez oldular.
Yarın öbür gün bu başıbozukların terör eylemlerine başlamayacağını kimse garanti edemez.
İşte bu ahval ve şartlar altında Türkiye Suriye’de ve Irak’ta askeri ve siyasi faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor. Milli İstihbarat Teşkilatımız dünyanın neresinde olursa olsun bulduğu teröristlere hak ettiği muameleyi yapıyor.
Ama gelin görün ki, tüm tedbirlere ve ileri teknolojik silahlarımıza rağmen şehitlerimizin naaşlarını ardı ardına toprağa veriliyor. Ama netice değişmiyor.
Türkiye kalıcı bir karara varmalıdır. Irak ve Suriye’den gelen tehlikeleri önlemek üzere Suriye ve Irak kuzeyini fiilen kontrol altına alınmalıdır. Terörden temizlemelidir. Ta ki bu iki devlet kendi topraklarında hâkimiyeti sağlayana dek o topraklarda kalmalıyız.
Kangrene dönüşen kanlı yarayı tedavi etmezsek terör ve ayrılıkçı virüsü vücudumuzun direnci de kıracaktır.
Çünkü ABD ve Rusya çıbanbaşı olarak güney hudutlarımızda bize komşu olmuştur.
Diğer bir konu da savunma sanayimiz hakkında.
Jetlerimiz havalansa, tanklarımız tozu dumana katsa, gemilerimiz denizlerimizin hâkimi olsa da bu konvansiyonel güçlerin geçerliliği bir noktaya kadardır ve elinde nükleer silah olan devletlere karşı fazlaca bir şey ifade etmeyecektir.
Türkiye savunma sanayi alanında, kozasından daha yeni yeni çıkmaya başlamıştır. Başarımız artıkça, dışa bağımlılığımız azaldıkça tarihsel işgalci hasımlarımız bizi taktik ve stratejik Nükleer  silahlarının hedefine koyacaktır. Bu nedenle Türkiye nükleer savunmamızı da güçlendirecek adımları atmalıdır. 
Bugün için özellikle Fransa ve İsrail’i saldırgan  diplomatik hovardalığının arkasında yatan ana neden, nükleer silaha sahip olmalarıdır. 
Kişisel olarak nükleer silah ve savaş hayranı değilim. Hatta, şiddetle savaşa karşıyım. Ama hayatında bir de gerçeği vardır. Dünya üzerinde harpler durmaksızın devam etmektedir.
Yarın öbür gün savaş baronlarının ülkemize cephe açmayacağını kimse garantileyemez.
Çocuklarımızın, torunlarımızın gelecekte huzur ve güven içinde yaşaması için parolamız;
 “yurtta sulh cihanda sulh” olmalı,
İşaretimiz,
"Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh; 
Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh."

Yani:
"Bütün devletler kurtuluş başarısını bu ibretlik sözde bulur;
Şayet barış istiyorsan savaşa hazır ol." Olmalıdır.