Belki de sıcak havanın tadını çıkarıyorlardı. Üstüne deprem olunca, fısıltı gazetesi baskıya girdi.
Dün yürekleri ağızlara getiren deprem, sabah saatlerindeki bir gelişme ile bağdaştırılınca, “Belki de…” demeye de yetti.
Yılarlar deli dana gibi etrafta boy göteriyoru anlatan İhlas Haber Ajansı haberi ardından, öğleden sonra Midillli ile İzmir Karaburun arsındaki bölgede ege denizinde gerçekleşen orta büyüklükteki ve yıkım etkisi oluşturacak deprem, sığ bölgede olunca, hissedildiği alan da oldukça büyüdü. İzmir’ den, İstanbul’a…
Depreme ilişkin, ‘Önce; neden bu denli geniş bir bölgede hissedildi?’ sorusuna yanıt aradım. Öğrendiğime göre, Derinliği 10 kilometre olan deprem, Satıh’ a yakın olduğundan böylesine fazla geniş bir alanda hissedilmiş.
Uzmanlar öyle diyor. Onların yalancısıyım. Asıla bakarsak oldukça da mantıklı.
Bir mantıklı paylaşım sonrası, bir de mantıksız gibi gelse de, ‘Belki de doğrudur’ diyebileceğimiz o ayrıntı.
Yılan’ ların etrafa gelişi güzel yayılması. Güya; görüldükleri bölgeyi adeta istila edişleri üzerine, yayılan fısıltı gazetesinin baskısı.
Bir yılan hikayesi ar. Hem de Lapseki’de yaşandı. Bahse konu yılan ise bir…
Diyorlar ki; ‘Yılanlar depremi hissetti…’ Neden olmasın? Değil mi?
Lakin; Buna istila dememek gerek. Bahse konu yılan iki tane, muhtemelen de iki eş olmasına karşın, nasıl da yazıyor dedikodu baskısı?
Detay vereyim önce. Lapseki ilçesinde bir yazlığın bahçesinde görülen her biri yaklaşık 3,5 metre uzunluğundaki iki yılan’ ın korkuya neden olduğu haberinde geçen yılan tekrar ediyorum bir çift. Öyle istila mistila yok. Muhtemelen sıcak havanın tadını çıkaran eş’ler.
Diyoruz ya hep. Dedikodu yani fısıltı gazetesi bir baskıya geçti mi, hepten inanırız yazılanlara.
Dün, tam da öyle oldu. Bahsedilen yılan iki, yani bir çift iken, sanki onlarca, yüzlerce yılan ortalığa çıkmış, bölgeyi istila etmiş gibi sözler, kulaklarımıza ulaştı.
Hat ta, ‘demek deprem olacağını yılanlar önceden fark etti. Ondan ötürü hepsi sokağa döküldü’ diye yayılan o haberler tamamen asılsız.
Doğrusu şu efendim. İHA’ dan servis edilen haberde de, detaylar şöyle dile getiriliyordu. Aynen paylaşıyorum;
“Lapseki ilçesine bağlı Suluca mevkiindeki yazlıklarında yaşayan yaşlı çift, kapının önündeki sundurmanın altında yaklaşık 3,5 metre boyunda iki yılan olduğunu görünce büyük korku yaşadı. Sıcak havaların etkisini göstermesiyle birlikte yuvalarından çıkan yılanlar yazlıkların önündeki serin sundurmaya sarılarak ilginç bir görüntü oluşturdu. Dışarıya çıkan yaşlı çift iki yılanı görünce şaşkınlıklarını gizleyemedi. Sundurmanın altında bir süre duran yılanlar, daha sonra gözden kayboldu. Yazlık sakinleri yılanların gitmesinin ardından evlerine dönebildi. Bölgede yılanlara sıklıkla rastlandığını söyleyen vatandaşlar, “Burada genelde yılan görülüyor. Ama bu kadar büyüğüne ilk kez rastladık” dedi. (İHA)”
Gelelim yürükleri ağızlara getiren depreme. Unutmamalıyız ki, yaşadığımız coğrafya Depremlerin her an olabileceği bir bölge. Yani 1. Derece deprem bölgesi yaşayanlarıyız yahu.
Nasıl ki sabah kalkıp yüzümüzü yıkıyorsak, o kadar iç içeyiz olması hiç istenmeyen doğa olayıyla. O kadar yakınız. Her an olabiliri aklımızdan hiç çıkarmamamık gerek.
Büyük hasar olmadığı, ölen ya da yaralananın bulunmadığı bilgisi, tüm Türkiye’ de yürüklere su serpti. Kimine göre 15-20 saniye sürdü bu korkunç doğa olayı.
Yine, net bilgiler ilk anlarda gelmedi. Büyüklüğü konusunda bile; ‘kesin şu dur ölçeği…’ diyen çıkmadı. Gerçi hoş, ‘gazete mi çıkaracağız, bu denli bilgiye ne gerek var?’ denip geçiştirilecek bir detay olsa da bu durum, sahi neden an itibariyle büyüklüğü şu denilemez her deprem sonrası? Yani o denli ilerlemiş teknolojiyi neden kullanırız?
Deprem 10 kilometre derinlikte oldu açıklaması ardından, sonra da 10 değil, 20 dendi. Yahu 10 olsa ne olur, 20 olsa ne olur?
Şükür edelim ki, can kaybı yok. Evleri yıkılan insanlarımız yok.
Derinlik ve büyüklük için kesin rakam verilememesinin gündem olası gibi, bazı TV haber kanalarında uzunca süre dün bu olay üzerine onlarca isim çıktı ahkam kesti. Biri diyordu ki, ‘Ayvacık depremleri ardından, ben söylemiştim. Bu Karaburun bölgesinde deprem olacak diye.’
Aferin hoca. Aferin. Bildin… Sen bildin de, bir de zamanını vereydin…
Dünya kabul ediyor. Bilim ışığında, dünyanın her hangi bir bölgesinde, bilimsel çalışmalar sayesinde belirlenen bir fayda bir kırılma olursa, bir süre sonra, belki de o kırılmanın hemen ardından, yakın bölgedeki faylar da kırılabiliyor.
Yani, bu; ‘Ben olacak dedim’ demeyi ne çok seviyoruz…
Yahu şükür edelim ki, can kaybı yok. İnsanların evleri duruyor.
Deprem sığ oldu. Şükür ki, büyüklüğü de yıkıcı olmasına karşın, hasara yol açmadı.
Ramazan mübarek günlerin yüzü suyu hürmetine olacak ki, içimiz yanmadı.
Yok efendim yılanlar piyasaya çıkmış, depremi hissetmiş de, bilmem ne de. Bırakalım bu koca karı hikayeleri ile gündeme ilişkin söylemleri.
Milleti paniğe sevk edecek dedikodulardan ne zaman vaz geçeriz, o zaman milletçe rahat ederiz diye düşünüyordum hep. Yine aynı düşüncemde ısrarlıyım.
Sizce de, haksız mıyım?