Gazetelere, televizyon programlarına sıça konu olan faili meçhul cinayetleri, aile içi şiddete dayalı ölümleri,

cinnet geçirerek girişilen aile içi katliamlarını ve özellikle kadın erkek ilişkisi üzerinden gün geçtikçe artan öldürme ve intihar olaylarını sosyolojik olarak araştırmak gerekir.
Adına ister “intihar” diyelim isterse “cinayet” diyelim konu her hâlükârda bir yok olma ve yok etmeye gelip dayanmaktadır.
İnsan ister bile isteye kendini öldürsün , isterse nedeni ne olursa olsun birini kasıtlı olarak öldürmeye yeltensin her durum ve şartta ikisi de  genel sosyolojisinin ilgi alanındadır. Alt bölüm olarak da sosyal psikoloji ve ölüm sosyoloji alanı içine girer.
Bugün ki yazımızda bir tek başına intihar konusunu ele alırken bireysel intiharın nedenleri üzerinden toplumsal bir çıkarıma  ulaşmaya çalışacağım. İnsanları intihara ve suç işlemeye iten sebepleri kişinin psikolojisine ve kişilik yapısına bağlamak konuyu araştırmak açından bir yöntemdir. Bu tür intiharları ve suça yönelimleri psikoloji biliminin çerçevesi içerinde incelemek mümkün olsa da esasında toplumumuzda artan öldürme olaylarını da sosyolojik intihar olarak sınıflandırmak ve tanımlamak da gereke bilir.
Sosyoloji biliminin kurularından Emile Durkheim “intihar”  meselesini bilimsel olarak incelemeye almış  ve insanların intihar etmelerinin ardında yatan nedenlerin ırka, iklime ve kalıtımsal özelliklere  bağlanamayacağını sonucuna varmıştır. İntiharın gerekçelerini ise; toplum dışı, toplumsal ve toplumun tipine bağlı olarak gruplandırmıştır.
Durkheim intiharı şu şekilde tarif eder.  “Ölen kişi tarafından ölümle sonuçlanacağını bilerek olumlu veya olumsuz bir edimin doğrudan ya da dolaylı sonucu olan her ölüm olayına intihar denir” der.
Toplum, bireyin hayatını düzenleyen en önemli güçtür.
Emile Durkheim; baskıcı katı kuralların geçerli olduğu toplumsal yapıların kişilerde özgüven kaybına sebebiyet vererek bireyleri çaresizliğe sürüklediği ve bu nedenle kişinin içinde yaşadığı toplumdan kopma noktasına gelerek kendini aşırı yalnız hissetme veya bunun tam tersi olarak içinde yaşadığı topluma aşırı bağlanma  nedeniyle intihara yönelmeyi bir hipotez olarak kabul eder.
İntiharın diğer sosyolojik nedenlerini ise ;
Toplumsal düzenin bozulması.
Toplumsal birlikteliğin bozulması,
Toplumsal değerlerin ve normların yok olmasını,
Kişilerin üstesinden gelinemeyen ekonomik krizlerin varlığı nedenlerle intihardır.
Durkheim; din, aile ve siyasal toplumun norm ve değerlerinin toplumsal birlik ve bütünlüğün sağlayarak intiharı azaltıcı bir etkisi olduğunu iddia eder.
Sağlam temeller üzerine inşa edilmiş aileler, aile bireylerini intihara karşı koruyan bir kalkan vazifesi görür.
Toplumun temel hücresi olan, toplumun DNA’sını şekillendiren ve taşıyan en güçlü ve sağlam yapı taşı ailedir. Sağlam ve güçlü bir aile yapısı, bireyin hayatı boyunca sıkı sıkıya tutunduğu ve sığındığı bir limandır.
Yaşamın kaynağı da amacı da toplumdur. İnsanı yaşama bağlayan bağın gevşemesi, onu topluma bağlayan bağın da gevşemesinden kaynaklanmaktadır.
Ekonomik krizlerin intihara neden olduğunu belirten Durkheim, ekonomik krizlerin toplumda meydana getirdiği değişikliklerin bireyin yaşam koşullarını alt-üst edeceğini öne sürerek buna toplumsal anomi (kargaşalık) adını verir ve bu durumun  intihara sebep olacağını iddia eder.
İster bireysel isterse toplumsal yani sosyolojik intiharlar sadece ekonomik bunalıma, düzensizliklere değil; aynı zamanda aile yaşamında meydana gelen kargaşalıklara intihara sebebiyet verebilir. Özellikle parçalanmış ailelerin sınıflandırdığı dulluk, boşanma ya da mahkeme kararıyla ayrı yaşama da intiharın nedenleri arasında saymaktadır..
Durkheim intiharı engelleyen ailenin, dinin ve siyasal toplumun yanına “meslek kümelerini” de eklemiştir. Ben bu dörtlemeye “sosyal akrabalık” ilişkilerini de eklemek istiyorum. İçinde yaşadığımız ileri teknoloji ve ileri iletişim çağı klasik toplumsal yapıyı parçalamış, toplumu ve aileyi hücrelerine kadar ayırmıştır.
Kadınların ekonomik, toplumsal ve demokratik hak ve özgürlüklerini elde etmesiyle birlikte klasik ataerkil aile yapısı şiddetli sarsıntıya uğramış ve kadınların başat rol oynadığı yeni bir toplumsal yapı ve düzen ortaya çıkmıştır.
Batı normlu özgürlükçü bu yeni yapı içerinde erkekler, daha az ve/veya yetersiz fonksiyonel pozisyonda kalırken kadınlar toplum içinde daha üst pozisyonlara gelmiş ve modern çağın tekil kadın eril bir toplum yapısı ortaya çıkmıştır. Günümüzün aşır özgürlükçü  neoliberal modern toplumlarında  erkekleri toplumsal fonksiyonları örselenmiş ve adeta ailenin bir parçası olmak yerine kadın ailenin erkeği sadece damızlık olarak kullanmayı yeğleyerek cinsel obje pozisyonuna çektiği de iddia edilebilir olduğunu düşünüyorum.  
Ülkemizde yaşanan toplumu aşırı ayrıştırıcı siyasal dilin, gün geçtikçe artan hayat pahalılığının yaratmış olduğu ekonomik kriz,  gelir dağılımındaki eşitsizlik Türkiye’de erkeği gün geçtikçe daha fazla güçsüzleştirmekte, aşırı işsizlik nedeniyle de adeta erkekler aile kurumunun bir asalağı haline getirmektedir.
Yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal krizler evlilikleri zorlaştırmakta, evliğin kurulma  ideamesi aşamasındaki aşırı maliyet artışları yeni ailelerin kurulmasına engel olmaktadır. Bu durum yapılmış evlilikleri de parçalamaktadır. Günümüz şartlarından etkilenen ailelerde boşanmalar artmış, tek ebeveynli aileler ve bekâr aileler çoğalmıştır.
Türk toplumu adeta Durkheim’ın belirtiği intihar türlerinin hepsini yaşamaya başlamıştır. Türkiye’de toplumsal, ailesel, siyasal anomilerin fazlalaşması bireylerin üzerine kaldıramayacağı ekonomik, siyasal ve ailesel gerilimler yüklemektedir. Bu nedenle de Türkiye’de bireysel anomik vakalar zirve yapmaya devam etmektedir. Bu yaşananların ötesi toplumsal cinnettir ve toplumsal cinnet provokasyonların teşvikiyle iç savaşa neden olabilir.
Bunun en büyük göstergesi toplumda cinayetlerin artması, kanunsuzlukların yaygınlaşması, toplumsal olarak kanunsuz uyuşturucu satış ağlarının oluşması ve şiddetli ahlak erozyonunun toplum içerinde daha çocuk yaşta başlayarak toplumun geniş kesimlerine sirayet etmesidir. Bu toplumsal anomik yapı içerisinde sosyal akrabalık daha fazla devreye girerek yaş kümelenmelerine neden olmakta ve jenerasyonlar arasında iletişimi kesmekte, her kesilen iletişim küçük toplumsal kümelere neden olmaktadır. Bu kümeler arasında ekonomik ve sosyal gücü olmayanlarda cinayetler, intiharlar ve çeşitli suç kategorisinde savrulmalar izlenebilmektedir.
 
Bunu engellemenin yolu;
Siyasette barış dili,
Toplumsal fırsatlardan yararlanmada adil bir paylaşım veya eşit yarış,
Yargıda tam bağımsızlık, 
Yolsuzluk ve rüşvetle mücadele
İşsizliği yok etmek için üretimin ve iş olanaklarının artırılması,
Çalışan annelerin çocuklarına bakım, kreş ve anaokulu olanaklarının sağlanması
Aile yapısını güçlendirecek siyasal sosyal ve ekonomik adımların atılmasından geçmektedir.
Bu şartları yerine getirmek için toplum içinde siyasal bir barış ve güçlü bir siyasal idari yönetim yeterli olacaktır.