Pek mümkün değil lakin, yine de diyeyim; Pek güzel sözdür bahsettiğim bu söz. Tatlı konuşmak gibisi yok elbet.
Ne var ki, tatlı konuşma isteği kimde kaldı ki?!..
Tonla mesele var, Tadımızı tuzumuzu kaçıran. Tatlı yeme konusu ise, şekeri biraz daha yükseltip, tat tuz kaçıran konulara, yıkıcı parçalayıcı yorum yapmamızı sağlar ki, bu da bi şey sonuçta.. Değil mi=?...
Sorun başlamış, sorun büyüten hal hareketler ise kırla gidiyor.. Kimimiz ya sabır çekiyoruz, kimimiz de; 'boşver'
Lafın tamamını anlatmak değil niyetim. Gerek mi var ayrıca.. Çözüm o kadar net görülebiliyor ya neyse...
Hazır tadımız tuzumuz kaçmış, üzerine biraz da baharat diyeyim. İştahımız artsın bari iyi mi?!..
Tam bir medeniyeler beşiği coğrafyadayız. Kimler gelmiş, kimler geçmiş. Çanakkale yaşamak için hep tercih edilmiş.
Bir varmış bir yokmuş misali.. Çanakkale' den ne mnedeniyetler geçmiş.Hep bir savaş yaşanmış. Truvası ayrı, Abidosu ayrı..
Bunca medeniyete ev sahibi olmuş bir şehirde,damak tadı da önemli olacak ebet.
Mesela iki çeşit biberli antik Roma yemek tarifinden söz edeyim mi sizlere.
Muhtemeldir ki hemen deniz ürünleri gelecek aklınıza. Kalamar, Ahtapot, Karides ve dahası..
Yok ancak.. Öyle edğil.. baharatlar başka yiyecek ürünlere serpilecek..
Muhtemeldir ki, medeniyetlere beşiklik etmiş Çanakkale coğrafyasında da bu yemek tüketilmiş bir aralar. Adı biraz zor, ezberlemesi kolay değil. Ne de olsa antik dönemden.
Bir ayrıcalğı olacak ismin. Zor alacak, hemen ezbere gelmeyecek türden olacak.
Bu isim ne mi?.. Ben de yeni öğrendim, isim şu; "CUCURBITAS ALEXANDRINO" yemeğin adı tam olarak bu..
Tarifi mi?..Var elbet bir tarifi. Şöyle ki;
" 1 kabak ( küçük veya büyük ), bir tutam karabiber, bir tutam kimyon... Bi de, Kişniş tohumu
Sonra, 3-4 nane yaprağı, ince inçe doğranmış 1 sarımsak.. 3 yemek kaşığı sirke, 50 gr ince doğranmış hurma, 50 gr kabuğu soyulmuş ince doğranmış badem..
Ayrıca, 2 yemek kaşığı çiçek bal.. (Hazır, Çanakkale kovanları bal veriminde marka olmuş iken, İlgili Bakanlık öyle belirledi, biraz da bal reklamı yapmış olalım)
Bu arada, bir miktar, 60 ml Liquamen deniliyor da, (hangi bitki ne olduğunu netleştiremedim , veya sebze suyu) olabilir.. Bi şey işte..
4 yemek kaşığı Defritum (veya Şarap veya Üzüm Suyu üçte iki oranında su ile inceltilmiş olacak)
20 ml zeytinyağı (veya 25 gr tereyağı)ve deniz tuzu..."
Malzemeler hazır ise, gelelim yapılışına.. Üstat tarif ediyor, dikkatlice okuyalım..
Diyor ki; "Kabakları parçalar halinde kesin... Bunları bir buharlı pişiriciye yerleştirin ve yumuşayıncaya kadar pişirin..."
Hoppala demeyin, O dönemlerde buharlı bir pişirme tekniği varmı yok mu, ben ne bileyim... Belki de , buharlı pişirme kabı, düdüklü tencere o dönemlerde icat edilmiştir, kim bilir...
Aradan çıktım hemen.. Söz etmeden edemedim bir an. Tarifin devamı diyeyim...
Üstat, diyor ki; "Pişmiş olan kabakları temiz bir bezde sıkıp suyunu alın..
Kalan posayı bir tencereye aktarın.. Kabak pişirirken, kurutulmuş baharatları bir havan eli yardımı ile iyice öğütün...
Sonra nane ve sarımsak ekleyin, pürüzsüz bir macun kıvamını alszın.
Bu hazırlanan harçtan kaşıklayın ve pişmiş kabağa ekleyin...
Bitmedi devamı var. Daha sonra , bademleri ve bal dahil tüm sıvı bileşenleri bir araya getirin.
Finale doğru yaklaştık. Hazırlanılan yağ veya tereyağı ekleyin ve kabak ile karıştırın.
Elde edilen karışımı tekrar ocaga koyun ve tatların birleşmesi için birkaç dakika hafifçe, tıngırdasın o tencere kısık ateşte..
Tatlar karışmış artık. Sırada tuz ve karabiber serpilme vakti.. Afiyet olsun.."
Biraz zahmetli bir tarif gibi görülse de, bence lezzeti süper olacak. İlk fırsatta, bu tariften hareketle bu yiyeceği hazırlama niyetindeyim.
Tatlı konulardan bahsetmek, genelde mümkün olmasa da, ağzımızın tadına yerine getirecek tarifler verip,binlerce yıl öncesinin lezzetlerini, bizler de bir tadalım istedim..
Kalın sağlacakla.. Hoşça kalın..