Oturduk sohbet muhabbet. Konu konuyu açıyor. Yeni katılımcılar da oluyor bu arada aramıza.
Soru geliyor an itibari ile: "Ne yapıyorsunuz?" diye.
İlk sunulan yanıt: "Ne olsun, havadan sudan işte!.."
Gel de anlat durumu başlıyor. Yeni kalıtımcıdan bir soru daha geliyor;
"Hayırdır, zam mı geldi havaya da?"
Anlaşılan, havadan sudan dediğimizde, yanlış anlaşıldık. Öyle ya, hava deyince akla doğal gaz gelmiş olmalı. Su için söylenecek söz yok elbet..(şimdilik)
Su şimdilik gündemimizde değil. lakin, gelecek gibi gözüküyor.
Küresel ısınma, iklim değişikliği ve yağışsızlık hat safhada. Yağmur yok, barajlar tam takır.
Oysaki, havadan su' dan der iken, güncel konulardan ziyade, makarasındayız çoğu kez hayatın.
Ciddi başlıklar açıp, sonunda da siyasete gelmesin diye konu, kimse önemli başlıklar açmaz oldu bu aralar.
"Gel de anlat?!.." durumu, aslında hiç bitmiyor ki hayatta. Vereceğim bu örnek mesela, cuk oturacak.
Şehre misafirliğe gelen tanıdııklar ile kısa bi yolculuk ettik bi ara.
Troya caddesinden ilerleyip, Bölge Trafik yönüne gidiyoruz.
Tanıdık dediğim arkadaş, onlarca yıl önce Çanakkale'de görevli bir memur.. Memur dedim de, Mesleği polis.
Polis memuru arkadaşım, o aralar bekardı, evlenmiş, bir de bıcır bıcır bir kızı olmuş.
Bahsettiğim tarihlerde, 5-6 yaşlarında. Bir tür soru makinası, "o' ne, bu ne" cilerden, her küçük çocuk gibi.
Arkadaşım, yeni caddelerden bahisle; "Çanakkale büyümüş" diye yapıştırdı yorumu...
isle, o anda da oldu olan. Küçük kız' dan bizi gülümseten yorum geldi:
"Baba, Çanakkale büyümüş.. Ben de büyüyeceğim" diye..
Nasıl da bağdaştırdı durumu, yeni nesil böyle işte..
Asıl kıyamet, özel hastane önünden geçiyor iken koptu.
Söz hastaneye geldi, Polis arkadaşım; "İsim değişmiş" deyiverdi.
Özel Anadolu Hastanesi'nin adı değişti malum. 'Medical Park' oldu.
Bu yeni isim de konuşuyor iken konu üzerine, ağzımızdan çıkıverdi.
Bizim misafir ufaklık, tutturuverdi: "baba park, baba park, baba park" diye.
Park geçiyor ya isimde, çocuk ne yapsın, park diye tutturdu.
Bir yandan da ses tonu değişti, ağlamaklı.. Derken ağlamaya da başladı.
Durduk, bir manevra hali ilerideki ilk kavşakta ve hastane yönüne döndük.
Ufaklığı park sandığı hastaneye getirdik, buranın bir park değil, hastane olduğunu bir şekilde anlattık.
Zamane çocukları pek zeki. Soru içerikli sözleri, bizi bir kez daha gülümsetti.
"Baba, her park hastane mi, hiç gitmeyelim" der gibi sözler etti.
Gel de anlat durumunu, çabuk geçtik. Bazen, yetişkinlere anlatmaya kalktığımız konular için: "Keşke açmasaydık" dediğimiz çok örnek var, öyle değil mi?!..
BİLMESEK DE OLUR?!...
Bilmesek de olacak konulardan birinden söz edeyim mi kısaca?
Koskocaman bir sanatçının, Mehter marşlarının ritminden etkilendiğine dikkat çekeyim mi?...
Eserleri kadar, ismini de işittiğimizde hemen bileceğimiz bir üstat.
KOSKOCAMAN BİR ÜSTAT.. HEM DE.. MOZART...
Mozart bir önemlli eserini batılı bestelerde olduğu gibi 4/4'lük ölçüyle değil de mehter marşları gibi 6/8'lik ölçü ile bestelemiş. Duydunuz mu daha evvel böyle bir bilgiyi. .
Şahsen, ben yeni öğendim. Eser tamamen piyanoda çalınacak şekilde yazılmış.
Hangisi mi? Elbette ki Türk Marşı...
Wolfgang Amadeus Mozart'ın bestesi olan Türk Marşı, arkasında erken Rönesans döneminde Osmanlı Devleti'nin Avrupa'da uyandırdığı büyük hayranlık yatıyor yorumlarını almış bu nedenle.
Avrupalıların 'Turquerie' adını verdiği sanat akımına Mozart da bir yenisi eklemiş yani.
Mozart Mehter Marş' larının ritminden etkilenmiş ve 11 numaralı La majör piyano sonatının 3. bölümünü 'Rondo alla turca (Türk usulü rondo)' adı ile bestelemiş..
Bu eser, Türkiye Cumhuriyeti tarafından tüm özel davetlerde ve ülke tanıtımlarında kullanılmakta bildiğimiz gibi..
Üstat, birde Trakya’ yı gezmiş olsaydı keşke.
Oradaki üc-bej halinin, ritimden kaynaklandığını görseydi de, dünya ayrı bir coşsaydı Mozart'ın muhtemel olacak 9/8' lik eserleri ile..