molla

Atalarımız ne de güzel bir söz etmişler. Ağır olmak gerek. Bazen değil, sürekli ağır olmak gerek. Yavaşlamalı insan, öfke halinde bile bir ağırlaşmalı. Yoksası var elbet, sonrasında olacakların. Öfke bal'dan talıdır da demiştir atalarımız. Bal gibi gelse de en başta, sonrası soğan dolması. Tuz, acı biber misali!..
Öfkelenmeyecen öyle, hele ki öfkelendiğin asla ama asla Devlet kapısı olmayacak NOKTA...
Dilimin ucuna kadar geleni, sesli olmasa da içimden söyledim şu an. Rahatladım velasıl.. Şöyle derinden bir 'oh be' çektiğim doğrudur.
Ağır ol molla desinler dedim de, bu atasözünün açıklaması ve anlamından söz etmez isek olmaz.
"Ağırbaşlı olan kişiler toplumda daima sevilip sayılırlar ve ağalar, paşalar gibi hürmet görürler.
Oysa hoppalık, züppelik ve hafif meşreplik yapan kişilere hiç kimse saygı duymaz. Kendini bilen kişiler ağırbaşlılığı elden bırakmazlar."
İMAMIN KAYIĞI OLUR DA, RA'NIN OLMAZ MI?!..
İmamın kayığı denildi mi , ne denilmek istendiğini şıp diye anlarız. Çok işitmişizdir bu sözü, kullanmışızdır da ayrıca.
Bahsedeceğim kayık; ANTİK MISIR' dan..  Sözüm ona; GÜNEŞ TANRISI RA 'nın KAYIĞI...
Antik Mısır'da edilmiş bir lakırtı.  “Ben kendinden kendini doğuran ve tanrılar topluluğunu meydana getirmek üzere isimleri vücuda getiren büyük tanrı Nu’yum... Kimdir o? O, Ra’dır...Ra, katarındaki tanrıların formunda vücuda getirdiği uzuvlarının isimlerini yaratandır "..
Ne de komik aslında. Antik dönemlerin komedisi biter mi hiç? Bitmiyor elbet..
Mısır’da ibadet edilen tanrıların içinde en eski ve en yaygın olanıdır 'Ra'  Bulmacalarda da hep çıkar..
O dönemin inanışına göre; Güneş tanrısı Ra’dır...
İnanılışa göre; O, ilksel su kitlesinde, Nu’da kendini hasıl etmiş ve tanrılar onun uzuvlarının isimleri olmuş muş...
Yok artık... Deme de dur şimdi..
Sözüm ona; Tanrı Ra, diğer tanrıların korktuğu bir tanrımış mış..
Dahası, inanılışa göre; bütün tanrılar onu gördükleri zaman sevinç içinde olurlarmış mış..
Şöyle bir anlatımda yapılıyor konu üzerine; "Güneş ve ay Ra’nın gözlerini ifade etmekle birlikte, Horus’un gözleri olarak da anılmakta..."
Antik Mısır işte, bitmiyor antin kuntinler..
Konu üzerine bir anlatımda, şöyle bir ifadeye rastladım. Deniliyordu ki; "Amon’un ön plana çıktığı devirlerde Ra’nın, dolayısıyla Amon-Ra olarak Tanrı Amon’un gözü olmaktadır.
Tanrı Ra’nın üstünlüğünün kabul edildiği zamanlarda tanrıya karşı gelenlerin üzerine gönderdiği vurucu kuvveti ifade etmektedir..."
Mantık aradım, ben pek bulamadım. Ya siz?!...
Ra' nın kayığı dedim, nerelere geldim.. Döneyim kayık meselesine.
Ra’nın iki tane yaşam şafağı varmış..
Biri yaşayanlar için sabahın erken saatlerinde güneşin doğmasıyla başlayan, diğeri de güneş batınca ölüler için başlayan şafakmış..
Mısırlılara göre Ra, her gün duat’a (öbür dünya) geçmek için, bir saltanat kayığı ile yolculuğa çıktığında, birçok diğer tanrı da bu kayıkla ona eşlik edermermiş.
O, gün doğumundan öğleye kadar 'Atet Kayığı' ile öğleden gün batımına kadar da 'Sektet Kayığı ' ile yolculuk yapılırmış.
Aakşamda gece kayığına binerek büyük yeraltı okyanusundan doğuya, güneşin doğduğu yere gidermiş.
İnanışa gre; ölüler de bu esnada O’nu ilahilerle ve methiyelerle selamlarmış.
Ra’nın gece ve gündüz kayıkla yaptığı bu yolculuklar elbette ki kutsal nehir Nil’de olmaktaymış. Dahası; yeryüzünde olduğu gibi gökyüzünde de Nil bulunmaktaymış..
Belki de, Ra' da o kayğı son bir kez bindi, sonrası malum..
İmamın kayığı ifadesi bizde çok kullanılır..Bu ifade, ilk olarak ne vakitler edilmiş, merak etmemek elde değil, değil mi?..
Bir Mısırlının umut ettiği şeylerden biri de, saf bir ruha sahip olarak doğudaki ölüler ülkesine giden Ra’nın kayığına binebilmek olmuş hep..
Nereden geldigündeme bu kayık meselesi, kim açtı kardeşim bu konuyu?!..
Bizim köyde, Voli kayıkları olurdu.. Voli tabir edilen, ağları denize döken, kürekle idaresi pek mümkün kayıklar.. Hey gidi o kayıklar heyyy.