Düşününce, göçük altında kalmış canları, hele ki bu kış soğuğunda, üşümek bize haram be azizim...

Sıcacık odalarımızın, iş yerlerimizin,  dahası kafelerin percerelerinden izler iken önceki gün lapa lapa düşen  kar yağışını,yüreğimlizi düşen deprem ateşine hiç fayda etmedi havanın dondurucu soğuğu..
Rahmete kavuşmuş Kerim Tekin' in o şarkısı dolandı bir anda dilime..  
ASRIN FELAKETİ' ni anlatıyordu sanki sözler..
"Hasret vuruyor, gecenin koynunda. Anılar vuruyor gözyaşlarıma.
Çılgın bulutlar, dönüyor başımda, Uykusuz geceler, kapımda.
Yıkılsa dünya, Kıyamet kopsa, Yine de vazgeçmem, Ölürüm derdimden"
Diyorduya buğulu sesi ile ra^hmetlik Kerim Kekin;
"Karbeyazdır ölüm, Ellerinden gülüm.. Yine yoksun diye, Düşmanım her güne"
Asrın felaketinden sağ kurtulanlar, yitirdikleri yakınlarının tarifsiz acısına nasıl dayanacaklar?!.. Rabbim onlara, güç kuvvet verir inşallah..
Sayılar yetersiz kalacak felekati alatmaya.. Yıkılan, çöken binaların sayısından söz ediyor da yetkililer,şöyle düz mantık bir matematik hesabı yapıyor o anda insan..
Çarpma işlemi sonucunun, bu denli yürek yakacağını nereden bilebilirdik ki biz?!..
Toplama, çıkarma ve hele ki sağlama neticesinde ortaya çıkan sonuç?!..İnsan olan o anda  kahroluyor vesselam.
"Dursan Dünya!.." diye haytırsa da içimiz, sonuçta biliriz: Kar beyazdır ölüm... NOKTA..
Dışarıda dondurucu soğuk. Enkaz altında, buz gibi yıkıntılar içinde yadım eli bekleyen can' lar.. Her biri benim, her biri bizim insanımız.. Vatandaşımız..
"Biz olma vakti'ndeyiz" şu an. Ne siyaset, ne bürokrasi.. Hele ki, bu günü de  fırsata çevirenler.. Hani, 100 lira olan batdaniye fiyatını, misli ile arttıranlar?!.. Siz insan mısınız?!..
Depremin yıkıp geçtiği binaların çevresinde, bir de takı taklavat talanına yeltenenler var diyorlar.. Sahi, gerçek mi bu?!.. Biz bu kadar mı insanlıktan çıktık?!...
17 Ağustos depremi sonrasında da benzer söylemler işitmişti kulaklarımız..İnanamamıştık.. Olmaz, bu kadarı da olmaz?!.. diye haykırmıştık..
Ateş düştüğü yeri yakıyor, hava soğuk.. Üşüdüm demeyelim biz.. Utanalım ayrıca, üşümeye.
Bu kesmiş enkaz.. O ana kadar yaşam alanı olmuş evler çökmüş, odaların duvarları binlerce insanımızın üzerinde sanki yorgan misali.. Buz gibi.. Soğuğu hissedenin nefesi kesiiyor. heleki yıkım annıda çıkan toz duman?!...
Bize gelince; Nefes aldığımıza şükredelim şuan.. Yakınmayalım hiç, 'hava soğuk, yollar buzlu..'
Yok çünkü böyle bir hakkımız.. Binlerce insanımız, orada enkaz altında..
İnsanın koşa koşa gidesi var oralara.. İyi de nasıl?!..Ne mümkün böyle bi şey..
 Günler geçecek, bizler yine ututacağız, her seferinde,unuttuğumuz gibi..
Bizi bekleyen felaketin, adı olmuş deqrem..Deprem coğrafyasının çaresiz yaşayanlarıyız bizler..
Bilinmez vakti, ancak bir gün olacak,  o belli.. Koca koca profesörler, deprem uzmanı isimler  konuşuyor,  bizim bir kulağımızdan girip, her seferinde  diğerinden jet hızıyla çıkıyor..
Tedblir almak; oysa ki  mümkün.. Peki ya biz?!..
Çok katlı, cadde manzaralı  apartmanlarımızın altını. beyaz eşya, mobilya, olmadı otomobil galerilerine veriyoruz kiriya..
Tadilat yapılmış, belki bir önceki yıllarda.
Ne mi olmuş?.. Yanıt basit; Taşıyıcı kolonlar kesilmiş, onlar gibi, krişler di kirişi kırmış.. Yok lar yerinde..
İlk kuvvetli sarsıntı, iskambil kağıdı gibi, kat kat çöken apartmanlar..
Bu durumda, yaşananın adını vermek kolay; deprem felaketi..
Peki ya, felaketi hazırlayan zihniyet?!.. Onlara ne demeli?!..
Mal sahipleri, üç kuruş fazlasından kazanacam diye, tadilat yapmış en tehlikelisinden..Duyduk yine,işitti kulaklarımız.
Ana haber bültkenlerinde, 10 ili sarsap, yıkıp geçen felaketin adı deprem yayınları.
Çöken bir apartmanın altında, mobilya mağazası diyor muhabir..
Olasılıktan ösz ediyor bir de; "Taşıyıcı kolanlar, belli ki kesilmiş. İşte ortada, bu son durum!" ifadesi ile yapılan  düşündüren yorum.
10 koca şehir. 10 koca şehirde yaşayan yüzbinler, hatta milyonlarca bizim insanımız..
Tek yürük olduk ekranlarımızın başında. Gözlerimizden süzülen sicim gibi yaşlara hakim bile olamıyoruz.. Azar işitmiş çocuk gibi ağlıyoruz sadece, üstelik son derece çaresiz.
Her seferinde, "tekrarından korusun" duasında hep dilimiz..
Lakin; Tekrar ediyor oysa ki bu deprem..
Bugün değilse bile, yarın.. Belki yarından da yakın..
Deprem değil, binalar öldürüyor sözünü, reklam afişi gibi her yere asmalıyız artık.. Hep gözümüzün önünde olmalı o tartışmasız söz.. Ezber etmeli zihrnimiz..
Dahası,bir anda çöküşüne canlı yayırnda tanıklık ettiğimiz  bina görüntüsü, pekçok şehide olduğu gibi bizim Çanakkalemizde de var olan, köşe başlarını tutmuş ekranlarda,  reklam sunan görüntüler içinde  olmalı her daim..
Olmalı ki, depremin değil, biaların insanı canından ettiğini kubul etmeli beynimiz..
"Kar beyazdır ölüm?!..."