Memleketimizi depremden yerle bir olurken, üzüntüden ve çaresizlikten gözlerimiz ağlamaktan kan çanağına döndü. Evet. Çok büyük bir felaketle karşı karşıyayız.


Dünyada ender görülen deprem fırtınaları yaşadık ve olasılıkla da yaşamaya devam edeceğiz.
Evet, binalarımızı inşa ederken onca yaşanmışlıktan ders almamışız, mimari hesaplamalarımız hatalı, inşaatlarımızı doğa kanunun emrettiği şekilde yapmamış olabiliriz.
Evet, çok sağlam da olsa, Türkiye’nin üç metre kaydığı bir afette, binalar ayakta kalamamış, yardımlar ve kurtarma ekiplerinin zamanında deprem bölgelerine ulaşamamış olabilir.
Evet, devletimizin olaylara müdahalede koordinasyon eksikliği yaşadığını da görüyor olabiliriz.
Ve hatta on binlerce, yüzbinlerce insanın yardım veya kurtarılmayı beklediğini de biliyor olabiliriz.
Ama bir acı gerçek daha var.
O da, devletin her yere anında yetişemeyeceği ve yardım elini uzatamayacağıdır.
O halde bizler vatandaş olarak daha neler yapabileceğimizin hesabını yapmalıyız.
Maddi, manevi yardımlarımızla ve dualarımızla depremzedelerimizin yandayız ama bir büyük adım daha atmamız gerektiğini düşünüyorum.
Mesela depremzedelere evlerimizin kapılarını açabiliriz.
Onları hiç olmazsa birkaç ay sıcak bir yuvamızda  konuk eder, acılarının hafiflemesini sebep olabiliriz.
Devletimizin, belediyelerimizin ve STÖ’lerimizin ortak planlaması dahilinde; kimlerin kimin yanında ve hangi adreste kaldığını kayıt altına alarak depremzedeleri evlerimizde misafir edebiliriz.
Bunu yapabilir miyiz?
Elbette ki yapabiliriz.
Durumu ve şartları müsait olanlar haydi var mısınız?