Yüzyılın felaketi, binaları yıktı, yaşamları hayattan aldı. Tüm Türkiye, bu acıyla tutuştu, yandı.

Dondurucu soğuk dahi, yüreklere düşen ateşi söndürmeye yetmedi, yetmiyor.
Dile kolay, 10 şehir. Onların onlarca ilçesi, beldesi, dahası yüzlerce köyü?!...
Yıkım her yerde. Her köşe başında bir enkaz.. Ana haber bültenleri gibi tüm Televizyon kanalları.
Zap' lamaya gerek yok, her ekranda aynı acıyı anlatır, tarifsiz çaresizliği gösterir görüntü.
Cennet ülkem Türkiye’m' de, yüzyılın felaketi, Dahası ,hepimizde aynı psikoloji..
Arama kurtarma çalışmalarına katılan uzman ekipler, kurtardıkları her can sonrası, aynı sevinç gösterisinde.. Eller alkış tutuyor, sevinç çığlıkları istemsizce atılıyor
Zamanla bir yarış. Saniyelerin önemi ise, kesinlikle tartışmamız.
Ekipler; "Sessizlik!.." çağrısı yaptığı anda, enkaz başında yakınlarından bir haber bekleyenlerin oluşturduğu çaresiz kalabalıktan çıt çıkmıyor. Nefes dahi alınmıyor on anlarda.
Bırakın yürümeyi, adım atma esnasında çıkacak 'çıt' sesi bile olmamalı çünkü..
Öylesi bir sessizlik anında, enkaz başında çok önemli o dinleme..
Hayat, hayat kurtarma çabasındakilerde o an resmen duruyor.
Canlı yayınlar ile 10 ili vuran yüzyılın felaketi anlatılıyor.
Kimi kanalda deprem uzmanları söz alıyor, kullandıkları ifadeleri, dinleyen her insanın aklına yanıtı zor o soruları getiriyor.
Felaket bölgesinde, bir yanda ekiplerin can kurtarma telaşı, bir yanda da hayatta kalanların yaşam savaşı..
Hava buz gibi. Dondurucu bir soğuk. Kimi depremzede arabasında yatıp kalkıyor.
Dahası, cannın yongası çocuğu, eşi üşümesin diye, motoru hiç stop etmiyor. Dondurucu soğukla mücadelede, motor sıcaklığı şimdilerde çok önemli.
Peki ya, akaryakıt ihtiyacı?!.. Yakıt istasyonlarında uzayıp giden kuyruklar. Bazılarında ise yakıt tükeneli çok olmuş..
Bir yudum su, bir lokma yiyeceği aklına dahi getirmeyen, enkaz başındaki kahramanlar.
Her biri, sadece can kurtarma derdinde. Üşümüyor, acıkmıyor, uyumuyor...
Bitmek bilmez bir enerji ile hummalı mücadelede her biri..
Tek düşündükleri; "Sesimi duyan var mı?!.." sorusuna enkazdan alınacak bir yanıt..
Verilen her yanıt, ekipler için tarifsiz bir sevinç.. Üşümeyi, acıkmayı, uyumayı bir kez daha unutuyor her biri..
An geliyor, molozlar sadece el ile toplanıyor. Yıkılmış duvarın ardında bıraktığı çimento ve kireç tozu, her solukta genizleri ayrı bir yakıyor..
Türkiye, zor bir sınav veriyor.. Harabeye dönmüş koca koca şehirlerin, uzun uzun caddeleri, sağlı sollu yıkıntılar içinde.. Ara sokaklar, mahalleler?!.. Onlar da aynı durumda..
Enkazdan işitilecek bir sese odaklı, ekiplerde yürekler..
Kimi canının bir parçasını kaybetmiş.. En kıymetlisini, evladını, eşini..
Kimi anasını babasını.. Anne babalar da, tıpkı kendileri gibi ana baba olmuş evlatlarını..
Acının tarifi yok. Felaketi anlatacak söz mü?!..O  daha hiç edilemedi ki.
Enkaz başında, cansız evladının elini tutup, hiç bırakmadan çaresizce bekleyen bir kişi.. Sosyal medyada o anı anlatır fotoğrafı paylaşmayan yok..
"Söz bitti.." dedirten bir fotoğraf daha... Depremin taş üstünde taş bırakmadığı Hatay'dan...
Yakınının cansız bedeni kefenlenmiş.. Cenaze, bir motosikletin üzerinde.. Sürücü ile arkasındaki yolcu arasında.. Konuşmayıp, avaz avaz bağıran bir fotoğraf..
Görenin yüreğine bir kez daha ateş düşüren bu kare, hafızalarımıza kazınıyor.. Kısacası: 'Söz Bitti..' 
Ekran başındaki bizlerde, aynı psikoloji.. Bir de, Afet bölgesinde yaşayanları düşününce, yine bitiyor söz..