Balkanlar, geçmişte bir parçamız olmuş, 523 yıl bizimle yaşamış, biz onlarla bütünleştiğimizi sanmışız, ama içten ve dıştan gelen dalgalar bu kadar yıllık hakimiyeti, 5 ayda bitirmiş…

Hep mi onlar suçlu… Ya bizler ya bizler, izlenen politikalar… Gelin görün ki, bu gün Balkanlar’a biz ve Balkanlar’da olanlar birbirimize uzaktan bakar, ancak turlarla gezer olmuşuz !?..    
Balkanlar’da izlenen politika dış güçlerin desteği, Slav ırkının birleşme gücü, Fransız İhtilâli’nden sonra Avrupa’da oluşan Milliyetçilik akımlarının etken olması,  Rusya’nın Balkan Devletlerini Osmanlı Devletine karşı kışkırtması. Osmanlı Devletinin Trablusgarp Savaşı ile uğraşması, Balkanlar’da   AL KANLARI çoğaltmıştır.
Birinci Balkan Savaşı’nın kaybedilmesinin nedenlerine bakıldığında; Osmanlı devleti savaşlardan yenik ve bitkin bir halde çıktığı için sanayi alanında ilerleme kaydedememiş, Osmanlı devletinin ordusunun sayısı savaşlarda yeterli olmamıştır. Osmanlı devleti  dört cephede savaşmak zorunda kaldığı için mühimmat ve askerlerini kaybetmiştir En önemli sebep ise orduda görev yapan 65.000 askerin gençleştirme politikası adı altında terhis ettirilmesi olmuştur.
 
Bu al kanların sebeplerini iyi tahlil etmek için; 1. (1912) ve II. Balkan (1913) Savaşları’nın  nedenlerini ve sonuçlarını yeniden gözden geçirmekte fayda var..!?  Bunları okumadan, bunlar üzerinde 100 yıl sonra hamasi ve bayati sözlerle OSMANLI’yı yargılamak, anlamamakta ısrarcı olmak, biraz gerçekçi olmaz..?!
II. Balkan Savaşı’ından sonra, Balkanlar’da bulunan Türk ve Müslüman nüfusun çektiği çileler, göçler, mübadeledeki sıkıntılar, hepsi ayrı ayrı birer dert…
İnsanların yaşadığı, vatan tuttuğu, hatıralarını çoğalttığı yerden, topraklardan ayrılması; hangi milletten, hangi ırktan, hangi dinden olursa olsun elbette zordur… Bu zoru kolaylaştıracak, acıları dindirecek, göz yaşlarını sildirecek olanlar ise; tecrübeli, kararlı, vicdanlı, basiretli, adaletli, ELİF kadar doğru, VAV kadar mütevazi, HÂK’kı ve halkı  bilen,  hakları veren yöneticiler olacaktır…
Tüm dünyanın tarihi hatalarla doludur. Çok bilinen bir sözümüz var ya;
“ tarih tekerrürden ibarettir, ders alınsaydı tarih tekerrür mü ederdi?” diye !..
Hatalar, insan içindir, ama insan da yaptığı hatalardan dersini almalı, artık kendinde davranış değişikliği yapmalıdır. Ne yapalım, hata yaptık demekle, özür dilemekle, devletin, milletin devamlılığı sağlanmaz, devlet hamaset götürmez, ama yöneticilerin yaptığı doğruluklar, hamaseti getirir, zaman içinde “birlik ve bütünlüğü”de sağlar… Bizlerin de sorumluluğu yok mu, elbette ki var, bu sorumluluk da eleştiride üslûp tarzımızın dikkatle ortaya konulması şeklidir.
Balkanlar’da durmayan AL KANLAR, 1992 -1995 arasında kendini tekrar göstermiş, Yugoslavya’nın dağılmasıyla, “kan, acı, gözyaşı” dinmemiş, hep devam etmiş. Saraybosna acılarla, açlıkla boğuşmuş, Türkiye’nin dikkatli ve itidalli tarzı burada da yer bulmuş, nihayet Sırplar’ın, Saraybosna katliamları sona ermiş, eski SANCAK olan bu yerlerde bir nebze de olsa Türk’ün varlığı, güç olarak, politika olarak burada kendini göstermiştir.
Aşağıda kısa bir bilgiyle sizi aydınlatmak da fayda var:
Balkanlar jeopolitiğinin dayandığı iki temel eksenden Drava-Sava ekseninin merkezi Hırvatistan ve Sırbistan arasında kalan Bosna Hersek’te; Sırbistan, Makedonya, Bulgaristan ve kısmen de Yunanistan arasında kalan Morava-Vardar ekseninin merkezi Kosova’da çatışmaların yaşandığı bölgeler haline gelmeye başladı. Yugoslavya’nın dağılma süreci ile balkanlarda uluslararası ve bölgesel çelişkilerden kaynaklı olarak sınırlı konvansiyonel çatışma alanları için uygun bir zemin oluşmaya başlamış oldu. II. Dünya savaşının ve Soğuk Savaşın Balkan jeopolitiğinde temel dayanak unsurları olan bu iki eksenin aynı zamanda yoğun jeo-kültürel yüzleşme ve ayrım hatları olması, küresel ve bölgesel aktörlerin Balkanlar’daki stratejik olaylara olan ilgisini artırdı. Miloseviç önderliğindeki Sırp yönetiminin barbar tavrı, bu jeopolitik ve jeo-kültürel ilgilerin çatıştığı ve uluslararası hukukun reel politiğe feda edildiği bir dönüm noktasında kendine bir manevra imkânı sağladı…”
http://www.uiportal.net/turkiyenin-bosna-hersek-savasindaki-politikasi.html
Sonuç olarak Balkan Savaşları ile Türkiye iyi bir toplum kurma olanaklarının
 bir kısmını yitirdi ve Anadolu coğrafyasının çıkmazları arasında sıkışıp kaldık”…
http://www.anafikir.gen.tr/tarihi-mirasimiz-cok-karisik-m-tanju-akad-2-2/
 
Balkanlara yaptığımız gezide Saraybosna’da  son yaşanan acıları, 400 metrelik sığınağın maketinde yaşamak, Müslüman-Saraybosnalı kadınımızın sığınaklar içinde kendi toplumunun katliamlarına dik duran yiğitlerine yaptığı yardımındaki mutluluğunu yüzünde ve gözlerinin içinde hissetmek, belgeselini izlemek, müze haline getirilen evden ayrılırken; Balkanlar’da AL kanların bir daha oluşmaması için ülkemiz-milletimiz ve tüm insanlar için dua etmek ve düşünerek Saraybosna’dan ayrılmak, biraz da olsa rahatlattı hepimizi…
Selâm Saraybosna’ya, selâm Üsküp’e, Tiran’a, selâm Belgrad’a, selâm Filibe’ye, selâm Selânik’e, Manastır’a, Resne’ye… Resne’yi ve Niyazi’yi tanımak güzel, “Niyazi için çıkan deyimi” duymak çok acı…!!! Selâm tüm Balkanlar’a ve Üsküp’te New-Star’da gala gecesine katılanlara ve düzenleyenlere…