Hele hele, yağmurdan kaçarken değil de, tam da sistemin içinde tutulmak nedir?

Genellikle bu söz, ‘Yağmurdan kaçarken, doluya tutuldu’ diye söylense de, sanırım bu sözün yanlış edildiğini anlatır olaya şehrimizde tanık olduk.
Bir uçak düşünün. Yağışlı hava sisteminin içinde ilerliyor. Amacı kaçmak değil.
Tam da bu yoğun yağış içinde dolu ya tutuluyor. Sonrası mı? Her şey ortada… 
Portakal büyüklüğündeki Dolular, Martı’lara dahi uçmayı tövbe ettirmiş.
‘Uçak Pilotları Ne yapsın…?’
İstanbul boğazının müdavimleri, İstanbulluların her gün simit ile beslediği martıların havada uçarken kanatlarını kıran dev dolu taneleri, cam dinler mi hiç?
Dinlememiş de zaten. Kıbrıs’ tan havalanıp İstanbul’a yol alan THY’ nin ‘Balıkesir’ isimli uçağını adeta kalbura çevirmiş.
Kokpit camlarını çatlatmış, uçağın gövdesine balyoz ile vurulmuş gibi çökeltiler oluşturmuş.
Bu işin makarası bile başladı. Diyorlar ki; ‘İstanbul semalarında martı uçuşları bir süreliğine durduruldu’
Afet bu olsa gerek. Derlerdi hep, ‘yaz yağmuru fenadır’ diye. Bir çok kez tanık olmuştum da, böylesine ilk kez.
Lapseki’ de büfeleri uçuran, ağaçları adeta kökleyen rüzgar, şeftali bahçelerini darma dağan etmiş.
Havada, karada, denizde, yürekleri ağızlara getiren doğal afeti maddi hasarla atlatmış olmak da bir şans aslında.
Ölümle sonuçlanabilecek bir çok olay da yaşanabilirdi. Kısacası yatıp kalkıp dua etmeliyiz. Buna da şükür…
İstanbul başta olmak üzere Marmara’ nın bir çok noktasında hayatı tam anlamıyla felç eden şiddetli yağış, fırtına eşliğinde gelince, zaman zaman portakal büyüklüğünde dolu da düşürdü.
Ne yalan söyleyeyim, çoğu anları anlatır telsiz anonslarını dinlerken bendiniz haliyle, Yusuf Yusuf…
 Dinlerken ben böyle olduysam, o anları yaşayanlar?
İşte o anları yaşayanlar bilir denilse de, bu da hafif kalır bence.
Ezberdeki tüm dualar bir çırpıda, belki de defaten tekrarlanmıştır.
Nasıl tekrarlanmasın ki? Bu güne kadar gördüğümüz ve en büyüğü ceviz kadar dolu yerine,  havadan sanki buz tutmuş portakal yağıyor…
Tarlasındaki mahsulünden olan çiftçiden, faciaya ramak kala anları yaşayan uçak yolcularına, fırtına ve şiddetli yağış sırasında gelen, tabiri caiz ise dolu tipisi yürekleri Selanik etmiş. Nasıl etmesin ki?
Tarlada can’ ın dan can giden çiftçi ve meyve üreticileri, emeklerinin yok olması karşısında gelecek kaygısı yaşarken, bu afet tipi doğa olayını havada yaşayanlar ise, sanki mermilere hedef olmuş uçağın kaportasından gelen takırtı seslerinin yol açtığı korkuyu nasıl yaşadı kim bilir?
Kokpitte olağan üstü duruma neden, yardımcı pilotun koltuğu ile karşılıklı son derece dayanıklı camı çatlatan, portakal büyüklündeki dolu yağışının neden olduğu hasarı görüp de, içi ürpermeyen olabilir mi hiç?
Pilotlar ne yapsın? Can taşıyorlar. Kim bilir o anlarda akıllarından neler geçti. Hangi kısa film şeridi oluştu gözlerinin önünde?
 Bir çoğumuz, afet tipi bu yaz yağmurunun hayatı felç eden etkisini anlatır televizyon haberlerini izlerken dahi, kim bilir nasıl hayret tepkileri verdik?   
‘Havada panik’ isimli bir sinem filmi izlemiştim. Belki sizler de hatırlayacaksınız. İşte o panik, gerçek oldu.
 Kıbrıs - İstanbul seferini yapan ‘Balıkesir’ uçağı, yağmurdan kaçarken değil, tam da afet tipi hava olayının içinde yakalanmış dolu ya…
Uçuşa engel o anlar ardından, sığınılan ve acil iniş yapılan liman Çanakkale oluverdi. Onlarca yolcu böylelikle yeniden huzur buldu.
Gazetecilik zor iştir. Herkesin yaşadığı korku kendine yeter anlar sonrasında, mesleğin gerektirdiğini yapar gazeteci.
Korku dolu bakışları görse de, fotoğraf çeker, görüntü alır, sorup sorgular.
İşte tam da bundan dolayı tepkiyi alır her seferinde. Haber konusu insanlarımız da, bence de haklı olarak verir veriştirir gazeteciye. 
THY'nin Lefkoşa-İstanbul uçağını acil inişe geçiren bu bahsettiğim olayı aktarır fotoğrafları çeken, meslektaşım İHA’ nın telifli muhabirlerinden Utku Cüce, yağmurun tam ortasında doluya tutulmanın ne demek olduğunu da anlatmış aslında.
Sayfamızda paylaştığım fotoğraf karesinden de anlaşıldığı üzere, yağmurda doluya tutulmak böyle bir şeymiş kısacası.
Kırılmazlığa karşı son derece dayanıklı cam’ı kıran dolu, maazallah başımıza düşse…
Aklı başına gelmez bir çok kişiye düşsün diyeceğim ama, sonradan  düşündüm de;
‘tövbe tövbe…’
Yaz gününde kavurucu sıcakta serinleten bu yağışları, duyuyoruz ki küresel ısınmaya bağlıyorlarmış.
Aklıma şu soru gelmiyor değil;  ‘sakın tam tersi olmasın?’
 Bence iki ihtimal var.  Kuraklıkta edilen yağmur duaları gecikmeli kabul gördü.
Ya da, günlerdir sıcaktan bunaldığımızı dile getirip, pek çoğumuz, ‘biraz havalar serinlese’ temennisinde de bulunmuştuk.
Belki de yaradan sesimizi duydu…  Ne dersiniz?