Yaşadığımız depremin boyutları ile ilgili çok çarpıcı bilgiler verilmekte ve yorumlar yapılmaktadır.
Kimi yüz yılın, kimi de bin yılın en büyük depremi olduğunu söylemektedir.
Bizim için şu anda, kimin ne dediğinden çok, depremi bize verdiği zararlar ve yaşattığı travmalar çok daha önemlidir.
Bir değil iki değil üç değil beş değil tam on vilayetimiz yerle bir oldu.
Böylesi büyük ve geniş alanda depremin olabileceğini düşünmeyen ve hesaplamayan siyasiler ve devlet yöneticileri, her halde daha lokal bir alanda deprem olacağını hesaplamasıyla bir iki vilayeti kapsayacak şekilde küçük çaplı planlama ile depreme hazırlandıkları yönünde bende bir kanaat oluşmaktadır.
***
Millet olarak depreme dayanıksız çürük çarık binalara mahkûm olduğumuzu hepimiz bilsek de,
Doksan dokuz depreminden sonra devletin işi sıkı tuttuğunu,
Her yeni binanın deprem yönetmeliğine uygun yapıldığı, aykırılık halinde bir çivi bile çaktırılmadığı tevatürleri arasında ve hele de anlı şanlı gösterişli müteahhitlerin işlerini sağlam yaptığını düşünerek varımızı yoğumuzu harcayarak yeni yapılmış depreme dayanıklı evlerden edinmeye çalıştık.
Ve ne yazık ki yine yanıldık.
Birçok insanımız yeni yapıldı denilen binaların enkazının altında son nefeslerini verdi ve hala vermeye devam ediyor.
***
Biz millet olarak depremin birkaç sillesini birden yiyoruz.
Birinci sille, depremden önceki hatalar zinciri.
Kimi müteahhitlerin yetersizliği ve aç gözlüğü,
Her önüne gelenin milletin başına müteahhit kesilmesi,
Doğanın ve deprem yönetmeliğinin şartlarına aykırı olarak siyasi ve idari kararlarla binaların kat sayısının ve imar planlarının sıklıkla müteahhitlere ve mülk sahiplerine rant/ kazanç sağlayacak şekilde değiştirilmesi.
Denetimsizlik ve hesap kitap hataları.
Deprem anında kimin ne yapacağının iyi planlanmaması,
Depremin planlamasında liyakatli uzman görüşlerinden ve katkılarından istifade edilmemesi.
Yaşanmış önceki depremlerden yeteri kadar ders alınmaması;
İkinci sille, deprem anında ve hemen sonrasındaki ilk müdahalede koordinasyon eksikliği.
Depremin meydana geldiği yerde, deprem alanına müdahale edecek yegâne hazır insan gücü Türk ordusuyken, bu güçten anında ve yeteri kadar istifade etmeme
Yaşanmış tecrübelerin ürünü olan ve 2010 yılında ne yazık ki iptal edilen EMASYA planlarının yerine konulan planların yetersizliği veya eksikliği.
Deprem bölgesine müdahale de yetkili makamların iç koordinasyon noksanlıkları ve var olan planların tatbikatının önceden yeteri kadar yapılmamış olması.
Deprem planlarında siyasi gerekçeler göz önüne alınarak yapıldığı izleniminin doğması.
Devletin, depremlere müdahale edebilecek ehil ve güçlü kurumlarının inisiyatifsiz bırakılarak merkezi siyasi otoriteye bağlanmış olması,
Depremin planlama, icra ve koordinasyonu için yetkili makamlara getirilenlerin liyakatleri ile ilgili basında çıkan haberler.
Türk ordusunun imkân ve kabiliyetlerinin sıradan kurumlar seviyesinde indirilmesi ve Türk Ordusunun güç, kudret, kabiliyet ve azametinden düşüp profilde yararlanılmaya çalışılması.
SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ bağlamında yetersizlik,
STÖ’lerden devlet veya siyasi iktidar olarak yeterince faydalanılmaması.
STÖ’lerin varlığının öne çıkmasından duyulan rahatsızlık.
Üçüncü sille, siyasetin dili ve siyasilerin depremi algılama ve idare ediş biçimi.
Depremin olmasıyla birlikte ilk yirmi dört saatle siyasi otorite yerine televizyonların ve basının karşısında AFAD vs. gibi kurum yetkililerin öne çıkması.
Zaten halkın ve ülkenin ekonomisinin bozukluğu nedeniyle zor günler yaşayan siyasi iktidarın, en ufak yapıcı eleştirileri bile hükumete saldırı olarak algılayıp muhalefet sert mesajlar vermesi.
Depremin acılarının ve çaresizliğin baş gösterdiği ilk günlerde devlete ve iktidara yardımcı olmak yerine kimi muhalefet partilerinin seçmene yönelik feveranımsı siyasi atakları.
Deprem üzerinden siyasi rant sağlama peşinde olanlar.
AKP iktidarının ve kimi AKP’li siyasilerin depremle ilgili söylem, demeç ve koordinasyon eksiliği.
Deprem anında dahi AKP iktidarı ile kimi muhalefet partileri arasında siyasi rekabetin sürüyor olması.
Dördüncü sille; şimdilik yeteri kadar görülmeyen, deşifre edilemeyen soygun, yağma ve ticari fırsatçılık
Sonuç olarak;
Siyasi partilere ve siyasetle uğraşanlara önerim şudur.
Olan olmuştur, enkazlar ve cenazeler orta yerde kaldırılmayı beklemektedir.
Toplumumuz zaten yeteri kadar büyük acılar çekmektedir. Depremle ilgili siyaset hesaplarınızın ve siyasi mahsuplaşmaların şu günlerde yapılıyor olması çok büyük hatadır.
Var gücü ile deprem bölgesindeki kardeşlerine yardım etmek için çırpınan milletimizin morali daha fazla bozulmamalı ve insanlarımızın arasına nifak tohumları daha fazla ekilmemelidir.
Depremin ve siyasetin mahsuplaşması, gelecek aylara, acıların dindiği yarların sarıldığı günlerin sonrasına bırakılmalıdır.