Görenleri hayrete düşüren sürücü, ihbar mekanizmasını da harekete geçirmiş.
Geçirmiş diyorum, çünkü gerçekten öyle duydum.
Resmi aracı kullanan ‘Cübbeli, sarıklı ve sakallı….’
Demet Akalın’ ın, ‘Evli, mutlu, çocuklu’ şarkı sözleri de geldi aklıma. Tekerleme gibi.
Dedim ya baştan beynim yandı. Hark disk arızaya geçti.
Emniyet Müdürlüğü’ nün zaman zamanda, Jandarma teşkilatı ile birlikte yürüttüğü kontrol noktası uygulamasına, ihbar ardından takılıp durdurulmuş bir polis otosu.
Plakasından da malum, 17 A ….
İhbarda da geçtiği gibi, resmi oto’ nun direksiyonunda cübbeli, sarıklı ve sakallı sürücü.
Yanlış duymadınız. Yanlış da görmüyorsunuz sayfadaki fotoğrafı.
Bir dizi filminin setinden değil yaşanılan o anlar. Gerçek, üstelik hakikat mış…
Bir kısım medya tabiri ile tanıştığımız o yıldan buyana, yani hayli geçmişten söz ediyorum, böylesine bir manzara karşısında, bir ya da, birkaç kısım medya ne yazabilirdi acaba?
Kim ne yazar aslında hiç umurumda değil. Fotoğraf’ a bakıp da, kafanızda oluşan ilk manşet çok önemli.
Zihnime attığım manşeti, sesli okumaya kalksam, sanırım 7 sülalemin kulakları çın çın çınlar.
Hadi diyelim çınlamadı, ne demek istedin sorgusu ve de haliyle, ‘gel Erdem, git Erdem…’
Davete icabet olmaz mı hiç? Çağrılırsak gideriz elbet.
Ne denilir, ne yazılır bilemedim. Biz gazetecilerin işi hakikaten zor be kardeşim.
Şüphesiz ki, normal zamanlarda konuşmaya başladı mı; mangalda kül bırakmayanlarımız da olur lakin, dedim ya benim beynim yandı.
İster kabul edin, ister etmeyin, bu fotoğraf karşısında, anlık hafıza kaybı yaşadım.
Düşünme yetimi kaybettim. Ne var ki bir anlık. Kısacası bir anlık Hükümsüzüm…
Tövbe ya rabbim tövbe…. Subhanallah…
Bildiğim 4 duayı ‘Üç Kulhuvallah bir Elham) da edeceğim de, ‘Allahım akıl sağlığımı koru’ diye, düşündüm ve ezberimin de bozulduğunu anladım bir an.
Tamamen gerçekmiş yaşanmışlıklar. Yani kontrol noktasında fotoğraflanan cübbeli, sarıklı ve sakallı sürücünün, resmi polis oto sunun direksiyonunda olduğu.
Bu aşama öncesinde duyduğum, yani ihbar edilip arama noktasında o araca sorgu yapıldığı konusu ise, sadece ulaştığım teyide muhtaç ham bilgi.
Bi zati; Trafikte, ya da mahalle arasında ring halinde rastlamış olsam, daha bir şok olacağım konuydu ya neyse. Yine de, verilmiş sadakam varmış.
Kim bilir, bu fotoğraf üzerine neler yazılıp, neler çizilir?
Benim de kafam basıyor yazıp çizmeye de, önce bundan sonra ne olacağına bir bakalım.
Mesela diyorum; Kılık kıyafet yönetmeliği gereği, bu giysilerle resmi aracın direksiyonuna geçilmesine nasıl müsaade buyurulduğu?
Sorular çok. Edilecek sözler de. Hele hele yazılacaklar…
Detayları bende saklı, sarıklı, cübbeli ve de sakallı zad için birkaç duyumum var da, söz etmek bana düşmez. Bana ne ki?
Traji komik olacak belki ama, yıllar öncesinden tanıdığım bir polis Ali vardı. Laf aramızda, o‘nun tanımıyla lakabı da vardı. ‘Güvercin Ali…’
Göğüs kafesi normalin dışında, dışa doğruymuş da, ondan bu lakabı vermiş kendi kendine.
İzin isteyip, verilmediği bir gün, çekip silahını kendini kazayla bacağından vurduğu, dolayısıyla da izni kopardığı da söylenirdi Ali için. Dedikodu bu ya…
Bir gün Ali, Emek sinemasında o yıllarda vizyonun ünlü filmi Badigart’ ı izlemeye gelmiş. Resmi üniformasını çıkarıp, üzerine eşofmanları giyerek geldiği gişede, o’nu gören çocuklar;
‘Polis ağabey hoş geldin’ diye karşılamış.
Ali, çocukların başını okşayıp, ‘Aferin la. Nereden bildiniz benim polis olduğumu?’ diye sorunca, çocukların yanıtı;
‘Polis ağabey. Şapkan başında. O’ndan anladık…’
Heli bir yaşanmış anısı daha var ki Ali’ nin, o’ da emekli bir müdürümüzü anımsattı birden.
Ali, Emniyet binası önünde nöbetçi.
Hava sağanak yağışlı.
Dönemin Emniyet müdürü mesaiye geliyor.
Ali kulübeden çıkmış selamda.
Müdür bey hızlı adımlar ile ilerlerken, Ali sesleniyor:
‘Müdürüm, Mirkelam gibi koşuyorsun…’ diye.
Sonra mı? Sonrası yok. Müdür bey duymamış o an, Islanmama telaşı.
Malum, koşar adım kapıya yönelmiş.
O yıllarda çalışıp emekli olup kentimize yerleşen Polis şefleri ve rütbeli personel yanı sıra emekli polis memuru ağabeyler de hatırlar bu Ali’ yi.
Ali’ de hikaye çok. Bir de Deli Davut ağabey vardı ki, o’nun hikayelerini de bir gün anlatırım.
Davut ağabey’ in kaza kurbanına gitmeye ramak kala, 9 mm’ lik merminin duvara saplanıp kaldığı sırada hayatta kalmayı başaran merhum Avukat İbrahim ağabey gibi.
Hey gidi hey, Rahmet istedi Avukat İbrahim Engin ağabey.
Sakallı, cüppeli, sarıklıdan yola çıkıp, kimleri yad ettik bu gün.
Demek, her şey de bir hayır var…