Birileri kalkıyor; utanmadan ve de sıkılmadan ‘Olmasan da olurduk’ gafletini gösteriyor olsa da, biz senin yeni neslin, tarihe geçen o sözünün bir daha benzerinin de olamayacağını biliyoruz Paşam.
Malum beyinlerin içinde, beyin harici ne var diye düşündüren konuşmalara imza atanlara ne dense az geleceğinden, hepsiciğini Yaradan’a havale etmek en güzeli sanırım.
102 yıl önce bu gün kazanılan anlı şanlı zaferin kahramanları ve elbette ki seni Rahmetle anıyoruz Paşam.
Dünya savaş tarihine altın harflerle yazılı, süngü savaşı olan ve yüce önderimiz Gazi Mustafa Kemal Paşamız, Atatürk’ümüzün kazandığı bu önemle zaferle, tarih sahnesine de çıkaran Anafartalar Savaşı ve de kazanılan şanlı zafer, hiç şüphesiz ki, genç Osmanlı subayı Albay Mustafa Kemal’ in, askerlerine savaşmayı değil; ‘ölmeyi’ emrettiği coğrafyamızda, dünya döndükçe hep aynı coşku içinde anılacak.
Benzeri daha önce harp tarihinde olmayan, askeri taktik ve stratejinin ürünü olarak da kabul gören bu gün (10 Ağustos) kazanılmış o şanlı zafer, elbette ki Anafartalar kahramanı olarak tarihe geçen Atatürk’ümüzün bin bir özeliliğinden sadece biri.
Bu güne özel yazalım derken, tarih sayfalarına düşülen altı oldukça kalın çizili notların ayrıntıları bir aziz neslin mirasçısı olarak, gururlanmamıza ayrı bir nedendi bence.
Okumaktan sıkılmadığım yaşanmışlıklar içinde, ‘dört emir’ detayını görünce, bu günün sayesinde Milletçe hatırlayalım istedim.
Tartışmasız, Dünya lideri olarak kabul gören Atamızın, bir komutan olarak verdiği dört emrinden ilki, Şehitler coğrafyası Çanakkale’ miz den gelmişti.
Çanakkale muharebeleri sırasında; ‘Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum’ emri, dünya tarihinde benzeri bulunmayan bir talimat olduğu gibi, yine benzeri dünya tarihinde bulunmayan bir sadakat’ la, emri alır almaz yerine getiren Mehmetçiğin, harfiyen o emri yerine getirmesi, yani ölmesi, insanlar aleminin düşünce yetisini ortadan kaldırmaya yetmişti.
Vatan savunmasında Şehit olmaya koşan Mehmetçikler, Atamızın tarihe geçen diğer üç emrini de yine aynı uğurda, vatan için almışlardı. Ve de tereddetsüz şehit düşmüşlerdi.
Avrupa yakasında, Gelibolu’ da ilk emri harfiyen yerine getiren Mehmetçik, Anadolu’da da aynı kararlılıkla emri yerine getirmesini bilmişti. Türk yurdunu, ilelebet Milletine vatan eylemişti.
Yüce Önder Atatürk’ ün, Kütahya-Eskişehir muharebelerinden sonra verdiği ‘100 kilometre geriye, Sakarya doğusuna çekilme’ emri ikinci büyük emir olarak tarih sayfalarında yer alıyor.
Peki ya diğerleri; Sakarya Meydan Muharebesi sırasında verdiği ‘Her karış toprak vatandaş kanı ile sulanmadıkça terk edilemeyeceği’ emri Çanakkale emrinin bin benzeri gibi görülse de, insan düşününce vatan toprağının ne de kıymetli olduğunu bir kez daha anlayabiliyor.
Son olarak dördüncü emir; 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesinden sonra verdiği; ‘Ordular. İlk hedefiniz Akdenizdir. İleri!’
Bu dört emrin her biri, çok farklı uygulamalara yönelik olarak karşımıza çıkan bir diğer gerçek.
Gazi Mustafa Kemal Paşanın, dördü de şartların ve ihtiyaçların gerektirdiği çok zor tedbirler olarak görülen emirleri, bu gün dahi o günün şartları dahilinde bir dizi değerlendirme yapılınca, Atatürk’ümüzün ayakta alkışlanmasına ayrı bir neden olarak karşımıza çıkıyor. Bilmem anlatabildim mi?
253 bin kefensiz yatan, vatan kahramanı Mehmetçiklerin, bu günü yaşayan komşuları olan biz Çanakkaleliler; 102 yıl önce bu coğrafyada, ‘Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum’ diyen bir genç komutanın ve onun vatansever askerlerinin sayesinde, özgürce nefes alabiliyoruz.
10 Ağustos, Türk Milleti için sadece bir süngü harbi sonucunda kazanılmış zafer oluşu özelliği ile değil, bir Milletin, Türk milleti oluşuna iman gücü ile yol açması olarak da görülmeli diye düşünenlerdenim.
Bir çoğumuz, ‘Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum’ emrinin tarihte bu gün yani 10 Ağustos’ ta verildiğini biliyor olsa da, ukalalık yapmayayım ama, olay öyle değil.
Yüce önder Atatürk bu emrini, (tarihsel kaynaklara dayalı notlardan alıntı olarak kaleme alıyorum) 25 Nisan 1915 günü, saat 10 (evvel) sıralarında Conkbayırında 57’nci Piyade Alayına vermiş. Aynı taarruza güney kanattan 27’nci Piyade Alayı da katılmış, yani emri alarak ilerlemiş.
Bu alaylara ilk emirler irtibat subayı aracılığı ile gönderilmiş. Aynı emrin bir subay vasıtasıyla 27’nci alaya gönderilmiş olduğu da, bu kaynaklardan geçen bilgiler ışığında düşünülebilir.
10 Ağustos için yapılabilecek bir tarihsel kaynak araştırması sonucunda, karşınıza çıkan bilgileri ve anlatımları okumaya doyamıyorsunuz. Tüyleriniz diken diken oluyor. Kalbiniz bir farklı istekli atıyor. Hani biri çıksa, ‘Yürü be gidip alalım şurayı’ dese, koşar adım harekete geçme hali. O’ rası nerede ? Uzak mı? diye düşünmeden hem de…
Tarihinle bu denli gurur duyan bir millet daha var mıdır ki şu dünyada?
Nasıl gururlanmaz ki insan ayrıca da?
Hadi gelin bu bahsedeceğim ayrıntıdan haberiniz olmadığını düşünün. Hazır düşünmeye başlamışken, ve sanki ilk kez bu bilgiyi alıyorsunuz diye de düşünün.
Sofya’da askerî ataşe olarak bulunduğu sırada 1’inci Dünya Harbinin çıkması üzerine faal bir görev istiyor bir kahraman. O zamanlar Yarbay Mustafa Kemal….
Gelibolu’da savaşmak için yeni oluşturulan 19’uncu Tümen Komutanlığına tayin edilip, Çanakkale cephesine koşan bir Aslan. İyi ki vardın Aslan yürekli Paşam…
Bu günlerde zaman zaman bir avuç toprak Gelibolu diye tabir edilen yarımada da, Mustafa Kemal’ in görevi, Kabatepe ve Arıburnu bölgelerine bir çıkarma harekatı olursa, onun çok hassas olarak değerlendirdiği bu bölgelerde etten duvar örmekdi.
Ve nihayetinde, Çanakkale aslanının, Türk Milletinin Mustafa Kemal Paşasının, ön görüsü gerçek oluyor. 25 Nisan sabahı Arıburnu bölgesinden top sesleri duyuluyordu. Tarihler 24-25 Nisan 1915.
Bu sırada alınan bir raporda bölgeye bir tabur sevk edilmesi öneriliyor. Olayı çok önemli gören Genç Osmanlı subayı Anafartalar Grup komutanı Mustafa Kemal, hazır olan 57’nci Piyade Alayını bir top bataryası ve bir Süvari bölüğü ile takviye ederek Arıburnuna sevk ediyordu.
Kendisi de, maiyeti ile birlikte harekete geçip, bölgenin en hakim noktası Kocaçimen Tepesine geldiğinde, denizdeki düşman hattını oluşturan zırhlı savaş gemilerini görüyordu.
Görüş sahası sebebiyle çıkarma bölgesini ve çıkarma birliklerini ise göremiyor,bu nedenle de, beraberindeki maiyeti birlikte, daha batıda bulunan Conkbayırına geldiği zaman, kıyıdaki gözetleme erlerimizin cephaneleri kalmadığı için geri çekilmekte olduklarına tanık oluyordu.
Onları, kendilerini takip eden düşmana karşı mevzi aldırıp, yere yatırarak zaman kazanmış, ileriye intikalini hızlandırdığı 57’nci Piyade Alayını gözetleme erlerini takip eden düşmana karşı taarruz ettirip, kırılma noktası anını da böylelikle yakalamıştı.
Çanakkale savaşları bitip, Atatürk verdiği o emri açarken ise;
“Kumandanlara verdiğim sözlü emirlere şunu eklemişimdir. Ben size taarruz emretmiyorum ölmeyi emrediyorum.
Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar gelebilir.”
Bu emir üzerine yapılan taarruz hava kararırken sahile yakın ilk sırtlara kadar ulaşır, Çanakkale savunmasının omurgası da bu sayede kurulmuş olur.
Bu olay için de, Atatürk; “57’nci Alay meşhur bir alaydır. Çünkü hepsi şehit olmuştur” der. Alayın bir bölümünün Çanakkale muharebelerinin diğer safhalarında şehit oldukları da bilinmektedir.
Tüm bu Çanakkale kahramanlıklarına, üstün askeri dehaya sahip Atatürk’ümüze, ‘Gel de hayran kalma’ hali, yalnızca aziz Türk milleti için değildir. Bunu da bir kez daha hatırlayalım istedim.
Aynı taarruzu, Çanakkale cephesindeki müttefik güçlerine komuta eden General Hamilton şöyle anlatıyor. “Gebe dağlar Türk doğurmakta devam ediyor.”
Ha şunu bileydiniz. Bu günde öyle değil mi? Bizim dağlarımız, Türk analarının doğurduğu kahraman evlatlarla dolu.
Atatürk’ün Bombasırtı taarruzunu tasvirini okudum da. İrkilmemek elde değil. Son olarak bu tasviri de dile getireyim, bu günü noktalayayım.
Çanakkale muharebeleri sırasındaki Türk taarruzlarını en anlamlı anlatan bir örnek aynı zamanda bu tasvir.
İşte büyük önder, Gazi Paşamız, Atatürk’ ümüzün dilinden;
“Karşılıklı siperler arasındaki mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak. Muhakkak Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına, hepsi düşüyor; ikincidekiler onların yerine giriyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğuk kanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz?
Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile göstermiyor; Sarsılmak yok.”
Gazi Mustafa kemal Paşa’ nın bu anlatımın içinde, okuma bilenlerin Kuran-ı kerim okuduğu, bilmeyenler kelimeyi Şahadet getirdiği de var ki, düşünün yani; Mehmetçik ne denli Şehit olmaya arzu ediyor.
Çanakkale’ nin yaşanmış kahramanlıkları için, tartışılmaz bir gerçek ki; “Askerlerine “size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diyebilen bir komutan daha yoktur dünyada.
Ve yine eşi benzeri olmayan bir diğer gerçeklik de; Ölme emrini tereddütsüz yerine getiren Mehmetçik’ten başka bir asker, Türk milletinden başka bir millet de bulunamaz fani dünyada..
İyi ki vardın sen, Gazi Mustafa Kemal Paşam…