Gençlik yıllarından itibaren devlette görev alan insanların, devlet kademelerinde hiyerarşi içerinde yükselmesi en sağlıklı usuldür.
Siyaset üstü hizmet vermekten sorumlu devlet bürokrasisi, devlet adına hareket etmeyi ve karar vermeyi içselleştirmiştir.
Devlette çalışan her insan, yetki ve sorumluk sahası içinde kalmak şartıyla mesaileri içinde tiransız tirana dönüşürler. Mesai dışında ise genellikle sıradan vatandaştırlar.
Devlet içinde elbette ki siyasi makamlar da vardır. Siyasiler iktidara geldiklerinde kimi makamlara siyasi atamalar yaparlar. Siyasi atamalarda atama yapılacak devlet makamın özelliklerine uygun liyakatli ve bilgili insanların tercih edilmesi, siyasi ahlakın ve devlet yönetmenin olmazsa olmaz şartı olması gerekir.
Siyasi ahlak için de; siyasi insanlarda, bazı özelliklerin olması gerekir. Hele de devletin bazı stratejik ve kritik makamlarında görev yapacak siyasilerde devlet tecrübesi aranması milletin ve devletin yararınadır.
Mesela cumhurbaşkanı adayları kesinlikle devlet kademelerinde uzun yıllar görev yapmış insanlardan seçilmelidir. Çünkü bu insanların zihninde; devlete saygı duymak, devleti sahiplenmek, devleti velinimeti olarak görmek ve devletin varlığının kıymetini bilmek gibi faydalı düşünceler o insanın dimağında yerli yerine oturmuştur. Dolayı da devleti tüccar mantığıyla yönetmezler ve vatandaşları da devletin müşterisi gibi görmezler.
Yani devlet kademelerinden geçerek, devletin işleyişini öğrenmiş olarak cumhurbaşkanlığı makamına seçilmiş insan, devleti korumayı ve devletin yapısını muhafaza daha bürokrat olduğu yıllardan alışkanlık haine getirmiştir. Vereceği kararlarda devlete zarar verip vermeyeceğini öncelikle düşünecektir.
Burada kastettiğim aşırı devlet korumacı anlayışıyla, aşırı devlet yanlısı tutum alarak halkın özgürlük ve refahını öteleyen zihniyette olmak da değildir.
Bürokratlar devlet kademelerinde görev almadan önce veya görev başında eğitilirken zihniyet yapılarının uyun şekilde kurgulanması çok değerlidir. Bürokratların meslek hayatlarının en başından itibaren, devletin varlık nedeninin halka hizmet olduğunu kabullenmeleri demokrasi adına çok önemlidir. Bürokrasi devleti halktan korumak için değil, devleti yaşatarak halka hizmeti en önemli vazife kabul etmelidir.
Şunu da unutmamalıdır ki birçok bürokrat, asker, polis, yargı mensubu gibi kritik görev yapan insanlar yaşamları boyunca ticaretle yakından uzaktan ilgili olmadıkları için tüccar, esnaf, sanayici ve üretici kesime karşı da empati zorluğu yaşayabilirler. Bu insanların devletin ekonomisi ile ilgili kararlarda daha az yetkili olmasında fayda da vardır. Ama bu insanlar devletin ve halkın soyulmasına müsaade etmeyecek kadar da uyanık olmaları gerekir. Rüşvet ve yolsuzlukla mücadelede devletin istihbaratı, adli kolluk kuvvetleri, yargısı bir emir beklemeksizin delillendirmek kaydıyla kanunsuzlukların üstüne gitmesi gerekir.
Cumhurbaşkanlığı makamı, devlet makamlarının en büyüğü olduğu için bizim gibi az gelişmiş demokrasilerde cumhurbaşkanlığı makamı devlet içinde kalmalıdır. Siyasallaşmamalıdır. Son anayasal düzenleme ile siyasallaşan Cumhurbaşkanlığı makamı, AKP dönemindeki uygulamaları iyi bir sınav verememektedir. AKP ve MHP için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı görev cumhurbaşkanı görevi olarak algılansa da, toplumun diğer yarısı için yani AKP ve MHP’li olmayan birçok insan için Cumhurbaşkanlığı makamı, Adalet ve Kalkınma Partisi parti başkanlığı görevidir. Yani cumhurbaşkanı siyaseten nötr değil, taraftır.
Bir başka dikkat çekmek istediğim konu, devleti tanımadan, devlet adamlığını karakter haline getirmeden, kapitalist bir anlayışla patronaj mantıklı, iş ahlakı ve karakteri geliştirmiş bir şahsiyetin cumhurbaşkanı olmasının devlete ve millete zararı da çok olacaktır. Çünkü patron zihniyetli bir cumhurbaşkanı, bürokrasiyi kendi çalışanı, halkı müşterisi, devleti de kendi şirketi görmek ve idare etme gibi bir gaflete düşecektir.
Aklı fikir kâr etmeyi amaçlamış bir zihniyetin “sinekten bile yağ çıkararak” para kazanma düşüncesinin esiri olması da yüksek bir olasılıktır. Bu nedenle para kazanmak üzerine eğitilmiş ve şartlanmış, kurgulanmış bir zihniyetten devlet, sosyal adalet, milletin yararı, sübvanse ve fedakârlık gibi kavramları beklemek hatalı bir beklenti olacaktır. Bu değerler, böyle zihniyetli insanlar için daha ikincil konumda olabilir. Patronaj akıllıların idare ettiği devlet yönetiminde bürokrat olarak görev yapmak, devleti idare etmek çok zordur. Çünkü bu türden cumhurbaşkanının en büyük gayesi çalışana az, tüccara, sanayiciye ve büyük iş verenlere çok para kazandırmak ve aşırı kârlar elde ettirmek bir başarıdır. Patronaj kültürü ve zihniyeti insanların başarı göstergesi, her nasıl olursa olsun, çok para kazanmaktır.
“Para insanı bozar” diyenler her halde devlet akıllı insanların sözüdür.
Para, devlete ve millete refah için şarttır. Para kazanmanın ana kaynağı da üretim olmalıdır. Verimli üretim içinde özgürlük şarttır.
Ahlaklı özgürlükler artıkça, verim de üretim de artar.