Minicik yavrularımızın , o ya da bu sebepten dolayı yaşamını yitirmesi sonrasında, kullandığımız bir ifadedir: 'Melek oldu' demek.
Minicik yavrularımızın , o ya da bu sebepten dolayı yaşamını yitirmesi sonrasında, kullandığımız bir ifadedir: "Melek oldu" demek.
Kimimiz de, Melek üzerine espriler yapmışızdır mutlaka.. "Sen bir meleksin" deyip, ardından da alığmız yanıttır, övgüyle söz ettiğmiz kişiden o an gelen bir ifade: "Azrail de bir melektir"
Öyledir, ve bu deyiş aynen doğrudur..
Melek ve melek olmak üzerine, çok örnek verilebilir bu durumda..
Geçende okduğum bir anlatımda, Selçuklulardan bahsediliyordu..
Ve kurulan cümle tam da şöyşle idi; "Konya’nın Selçuklu Melekleri - 13. Yüzyıl"
Konya önemli bir yerleşim merkezi.. İzlerimiz çok, değerlerimiz de..
Bir gravür, o gravürde tasvir edilmiş bir melek.. Yer Konya..
O gravürden bahisle; "Bu melek tasvirleri ile ilgili iki değerli hocamız değerlendirmede bulunmuştur."deniliyordu bahsettiğmi anlatımda ve sonrasında kurulmuş bir cümle;
"İlk olarak Celal Esat Arseven hocamız, meleklerin anlamı ve tasvirini şöyle açıklamıştır" şeklinde kuruluyordu.
Anlatıma döneyim hemen.. Anlatım, tam da şöyle idi;
"Selçuklu melekleri; Tanrı ve kulları arasında haber verici, semavi alem, yağmur ve bereket kaynağı gibi anlamlar taşır.
Selçuklu melekleri genellikle iki kanatlı, uçuyurmuş görünümünde, uzun bol kıyafetli, başında üç dilimli tacı kollarında bandı (tiraz) olan uzun örgülü saçlı varlıklar olarak tasvir edilmiştir."
Hayel ettim bir an.. İnsan böyle bir varlık görse, ne yapar? Korkar mı, irkilir mi?
Bu konudaki bir diğer alatım daha vardı. Kimden mi ? "Selçuk Mülayim hocadan..
Hoca şöyle özetlemiş gravürlere de konu melekleri..
Konya Selçuklu dönemi meleklerinin ait olduğu yerle ilgili değerlendirmede bulunur iken;
Charles Texier'in meleklerlerin görüldüğü Konya Pazar Kapısı gravürünün (1838) olması, Konya Kalesi kazılarında ortaya çıkarılması sebebiyle bu meleklerin At Pazarı Kapısındaki melekler olabileceğini, ancak meleklerin asimetrik özellikte olması, detaylardaki farklılıkları (saç örgü uzunluklarındaki farklılık, bir melek kabartmasının tek parça mermerden diğerinin iki parça mermerden olması…) ve gravurden farklı detaylarının saptanmasıya meleklerin farklı bir yere ait olduğunu da düşündürdüğünü belirtmiş...
Kafam bir anda karışmadı değil.. Farklı coğrafyanın melekleri mi o tasvirler?
Neyse, asıl konumuza döneyim ben.. Bugün bu iki melek kabartması Konya İnce Minareli Medrese Taş ve Ahşap Eserler Müzesinde sergilenmekteimiş..
Benim paylaşımda gördüğüm görseller; Selçuklu Mirası kitabında da mevcut..
Tarih bilmek önemli.. Diyelim ki, benzer kabartmalara rastladık bir doğa gezimizde.. sanmayalım ki, o melekler gayri müslüm inancına ait .. Belki de bizim tarihimzdendir.. Önemsemek gerek.. Tabrip etmemek gerek..
Melek ve melek olmak der iken,vurgulamak istediğim elbette ki tarihten söz edilen anlatım değil..
Halen dahi, yaşamının daha baharında, hayatını türlü nedenlerden dolayı kaybeden her can, bir melek oluyor.. O melekler için dualarımız.. Rabbim mekanlarını cennet eylesin..