İyi olmak, iyiden yana olmak ne güzel değil mi?
Her şeyin çok güzel olacağını bilmek, ne güzel değil mi?
Ama hepimiz biliyoruz ki sadece güzel konuşmakla, güzel hayaller kurmakla bir yere varılmaz.
Mesela siyasilerin vaatlerine pek itibar edilmez. Sarf ettikleri güzel sözlere bakılmaz.
Halk siyasileri değerlendirmeye çok önceden başlar. Onların insani ve ahlaki geçmişine, liyakatine, saygınlığına ve dürüstlüğüne, topluma katkılarına, yakın çevrelerine aldıkları insanların kalitesine bakar ve dikkat ederler.
Aslında seçmelere dair bu yazıklarım da iyi dilek ve temennileridir. Gerçekleşmesi Türkiye şartlarında oldukça zordur.
Çünkü Türk demokrasisi, lider dayatmacı bir demokrasidir.
Seçmenlerin gerçek tercihleri sandığa yansımız.
Seçmenlerin sadece sandığa gidip oy kullanmaktan ibaret bir demokratik görevi vardır.
Esas güç, siyasi liderlerde ve kendilerini destekleyen güç odaklarındadır.
Milletin kaderini ve geleceğini siyasi liderler ve onları destekleyen cemaat, tarikat, ticaret vb. güç odaklarının niyet ve istekleri belirler.
Lider ve etrafına topladığı dar kadrolar, milletvekili adaylarını belirler.
Dolayısıyla seçmenler, parti yöneticilerince seçilenleri seçmek için sandığa giderler.
Yani kendilerine dayatılan adayı seçmek zorundadır.
14 Mayıs 2023 seçimlerinde seçmen olarak ne isteriz?
Ekonomiyi krizden kurtaracak, deprem yaralarını saracak, ülkemizdeki ayrışmayı durduracak, devleti devlet gibi idare edecek, hukuka saygılı iktidar isteriz değil mi?
Ama durum öyle mi?
Değil.
Neden değil?
Çünkü Türk seçmenine pompalanan propaganda AKP ve dolayısı ile Erdoğan’dan kurtulmak üzere kurgulanmaktadır.
Yani sonuçta ideali değil, eh işte idare ederi seçeceğiz.
Fakat her ne olursa olsun bu seçimlerde sosyolojik olarak kazanan Türk halkıdır.
Türk halkı son yirmi yılda, neyi ne olduğunu, siyaseten ipin ucunu kaçırmanın memleketin başına ne işler açtığını, zıvanadan çıkan cemaat ve tarikatların memleketin başını nasıl yaktığını bizzat yaşayarak öğrenmiştir.
Devletin yıkılmaya, vatanın ve milletin parçalanmaya çalışıldığına bizzat tanıklık etmiştir.
Anlamıştır ki bu vatan, bu devlet kendisinindir. Bu topraklar kendisinindir. Bütün inanç ve aidiyetler bakımından herkes aynı vatanın çocuklarıdır ve gidecek başka yerleri yoktur.
Sonuçta Türk halkı;
El ele verip yürümesi, kardeşçe kucaklaşması, bölüp parçalanmaya çalışanlara karşı yeni bir savaşı başlatması gerektiğinin bir kere daha farkına varmıştır.
O nedenle kadınlarımızı kızlarımızı, oğullarımızı daha da özgür ve güçlü kılmak için omuz omuza vermeliyiz.
Demokrasi savaşını kazanmalıyız.