Doğa kanunları nasıl ki her canlı için geçerliyse, insan toplulukları doğa kanunlarına tabidir.
Adam kalp rahatsızı kalp nakli için sıra bekliyor. Dünyanın bir ucunda bulunan bir başka insanın kalbi, o kalp nakli bekleyen insana uyuyor ve o insan son derece sağlıklı bir insan olarak yaşamını sürdürüyor.
Kimileri de karaciğer, böbrek, akciğer nakli ile yaşamını sürdürüyor.
Bir kadavradan alınan rahimle bebek dünyaya getiren bizim insanımız değil miydi?
Beyin ölümü gerçekleşen insanlardan organ nakli yapılmıyor mu?
Bir bedenden, bir başka bedene organ nakli olurken, vatanından göçüp başka diyarlara yerleşen insanlar yeni vatanlarına uyum sağlamıyor mu?
Fransız devriminden sonra hız kazanan, krallardan, diktatörlerden, derebeylerinden, padişahlardan ve sultanlardan kurtulmak isteyen insanoğlu, kulluktan özgür bireye geçişte, varlığını ve özgürlüğünü korumak için ulus olmanın ayrımıyla kendini demokrasinin kollarına teslim etmedi mi?
İşte bu nedenle Atatürk, ulus devleti yaratmak için kollarını sıvamadı mı? Başarmadı mı?
Bu koşullar altında Türkiye’de Türk ulusu yaratma gayretleri etnik bir aidiyetten ziyade kültürel bir aidiyet olarak Türk Ulusu kimliği vücut bulmadı mı? Yüzüncü yılımızı kutlayacağımız genç Türk Devleti’nin ulus devlet olmadığını iddia etmek aptallık değil de nedir?
Şimdi birileri çıkıp ulusal bütünlüğümüzü bozacak, etnik ayrışmalara sebep olacak emperyalizmin kuklalığına hizmet etmiyor mu?
Bizler, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayanlar, Osmanlının saray eşrafından mıydık? Beyzade çocukları mıydık? Osmanlı paşalarının, efendilerin beylerinin, sultanların çocukları mıydık? Elbette ki değildir.
Bizler Osmanlının savaşa sürmek için evlat yetiştiren aileleri, Osmanlının asker depolarıydık.
Cumhuriyetle birlikte özgür bireyler olarak, bir şeyler olmayı başladık ve başardık.
Hani meşhur bir şarkı vardı ya.
“Düzensiz dünyanın günahıdır bu
Yakarsa dünyayı garipler yakar”
Türkiye Cumhuriyeti devletini garipler kurmadı mı?
Diyeceğim o ki?
Türkiye’de vatanımızda Kürtler ne kadar Türkleştiyse, Türklerde o kadar Kürtleşmiş durumdadır.
İletişim çağının şartları, iç göçler, sanayileşme ve kentleşmenin doğal sonucu olarak Kürtler ve Türkler ve elbette ki Arnavutlar, Boşnaklar, Çerkezler vs. hepimiz bir teknede hamur olduk yoğrulduk.
Bugün adına ister Türkçülük deyin isterseniz, isterse Kürtçülük deyiniz sonuçta bu ayrılığı körükleyenlerin mutlaka bir çıkarı veya bunları birilerinin taşeronudur. En azından asalak aptallardır.
Türkiye’nin sorunu, kimilerinin ısrarla var gibi göstermeye çalıştığı gibi Kürtlük sorunu değildir. Aynı şekilde Türkiye de ölümcül seviyede Türklük sorunu da var olarak gösterilmektedir.
Sonuçta Türkiye’de var olduğu iddia edilebilecek Türk sorunu da, Kürt sorunu da tamamen yapay sorunlardır.
Türkiye’de insanların esas sorunu, özgürlük sorunudur.
Türkiye’yi kuran düşünce zihniyeti, ne yazık ki yıllar içinde ve özellikle ikinci dünya savaşı sonrasında ABD’nin içimize sızmasıyla ve bizim de NATO üyesi olmamızla birlikte Türkiye Cumhuriyeti içerinde görünmez bir devlet daha oluşmaya başlamıştır. Bu görünmez devletin memurları Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı genellikle üstü örtük ve zaman zamanda açık açık cephe almış ve savaşa tutuşmuştur.
Yıllardır içimizde yaşanan sağ sol çatışmalarının, Alevi Sünni ayrışmalarının, PKK ve FETÖ yapılanmalarının arkasında Türkiye Cumhuriyeti içinde oluşan görünmez devletin militanları ve adamaları görev başındadır. Çıkar grupları vardır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin adamı olmak yerine, Türkiye Cumhuriyetinin özgürlük şemsiyesi altında başkasının adamı olarak piyasa yapmak hem kolay, hem de rant sağlayıcı bir durumdur.
Şimdi herkese soruyorum.
Türkiye’de gelir dağılımı adil olarak sağlanmış olsa,
Yargımız her türlü hırsızın, rüşvetçinin, yolsuzun, soyguncunun, kanunsuzun yakasına yapışıp hesap sorsa, memleketimizde fakirlik olur mu? Kanunsuzluk artar mı?
Eğitimde fırsat eşitliği sağlansa, torpil ve iltimas yerine liyakat esas olsa ülkemizde mutsuz insana rastlanır mı?
Devletimizin sınırsız olanakları ona buna peşkeş çekileceğine halka hizmet için kullanılsa, vatandaş ayrışmaya kalkışır mı?
Sağlık sektöründe parası olanın hizmet aldığı, parası olmayanın sürüm sürüm süründüğü bir Türkiye’de, insanlar mutlu olabilir m?
Gençlerin hayallerini yıkan, bağnazlığa, yobazlığa yol veren siyasilerle bu memlekette gençlerimiz mutlu ve geleceğe huzurla bakabilir mi?
Dinimizi suiistimal ederek toplumumuzun asalağı olarak yaşayan, dini değerlerimizi kendine kalkan yaparak her türden kul hakkını yemeyi, adam kayırmayı, devleti soymayı kendine hak sayanların “din adamlığı” bakısına boyun eğerek devleti laiklikten uzaklaştırmalarından bu millete ve vatana hayır getiri mi?
Nereden buldun yasası çıkmadan, vatandaşın kendi istediği milletvekilini meclise gönderemediği bir siyasal düzen de halkın haklarının tam olarak savunduğu söylene bilir mi?
İşte tüm bu sorunlar giderildikten sonra hala bir sorundan bahsediliyorsa, biz kendi aramızda her sorunu konuşa konuşa çözebiliriz.
Siyasilerin oy avcılığı yaparak, terör örgütlerinin namluların devlete ve vatandaşa ölüm kusarak Kürt sorununu veya Türk sorununu çözme iddiaları sadece ve sadece yangına körükle gitmek demektir. Milleti kandırmaktır.
Türkiye’de Kürt sorunu yoktur.
Türkiye’de adalet, ekonomik paylaşım ve sosyal devlet sorunu vardır.
Varsılların egemenliğinde devletin, memleketin ve vatandaşların sorunları çözülmez, çözülemez.