Yani, ne anlarsan, anla artık.


Sosyal medya, bu mesajların en güzel verildiği ortama dönüştü. Bazen eleştirilecek konu için, tek bir söz ve fotoğraf la dahi verilen ‘Daha ne osun?’ dedirtenlerin tamamı, insanoğlu için.
Yüzlerce arkadaş öyle paylaşımlarda bulunuyor ki, bazen kırılıp geçiyor, bazen de dakikalarca süren düşüncelere gark oluyorum. Muhtemelen sizler de öylesiniz?
Hepimizin yüzlerce ve hat ta bilerce diye numaralandırabileceğimiz arkadaşımız var sosyal medyada.
Her birini ayrı ayrı takip edemesek de, paylaşımların sralır şekilde ana sayfaya düştüğü zamanlarda dahi, acayip zaman geçirmeye başladık. 
Okkalı sözleri de paylaştığımız gibi, çözümsüz gibi görülen konulara yönelik bazen yazılan tek bir söz dahi,  aslında içinde fırtınalar kopan düşünceleri ne gariptir ki aktarmaya yetiyor ve birkaç tık ötesine dahi geçebiliyor.
Hepimizin içinde mizah deposu var sanki…
Hani ilk ettiğimiz sözün, ne kadar ağır basması gibi bir durumu yaşarız ya çoğu zaman, milletçe her birimiz ayrı bir eleştiri bombardımanı yaratabiliyoruz vesselam.
Hem de, ürkmeden, çekinmeden. Tek bir sözle dahi, düşünüldüğünde on binlerce mesajı tek çırpıda aktarıveriyoruz. 
Mizah da eklenince bu tutumun içine, al sana paylaşım rekoru.
Bu gün birkaç örnekleme ile, ustalıkça düşünülüp verilen okkalı mesajlardan bahsetmek istiyorum.
Sitem de var, içinde buram buram kokan tarih de….
İLK ÖRNEK NUSRET…
Çanakkale’ yi geçilmez kılan Nusret’ in süvarisi İsmail Hakkı Bey’ in torunu Cihat Gündoğdu’ dan gelen bir fotoğraf altı mesaj, bu güne ilişkin verebileceğim ender örneklerden olacak bence.
Geçtiğimiz 20 Mayıs’ da, büyük dedesi gibi denizci ve de kaptan olan Cihat’ ın, yut dışı limanda, bölücü propagandaya karşı verdiği amansız mücadele ve sonunda alkışlatan başarılı hamlesini haber olarak kaleme almış ve gazetemizin manşetinden vermiştik.
Cihat kaptanın, uzunca süredir takibindeyim. Bakalım var mı yeni kahramanlıklar diye.
Ne göreyim. Ustalıkla kurgulanan bir subliminal mesaj.
Bir uzun yol yolcusu düşünün. Beraberinde, ağırlığı da, kendi de oldukça büyük tartışmasız bir değer. Kısacası Nusret.
Beraberinde her daim hem de. Nereye gidiyor sa gemisi, hep yanında Nusret’ i…
Dünya denizlerinde Ay yıldızlı Türk bayrağı dalgalandıran Cihat kaptan, kaptan köşkünde ve köprü üstü de denilecek mekanda sürekli Nusret ile.
Cihat kaptan, tüm Türk gemilerinin ve Türk kaptanlarının yaptığı o muhteşem selamlama sırasında, Şehitler abidesini bordolarken gemisi ile, hakikaten çok  net bir sözle gelmiş gündeme.  
Demiş ki; ‘Nusret Mayın Gemisi'nin, Nusr-et kadar tanınmadığı Vatanın adıdır Türkiye...’
Sonra da; ‘Kuzey'den Çanakkale Boğazı Çıkışı Şehitler Abidesi Selamlanması... Cihat GÜNDOĞDU’ imzası…
Daha ne desin ki bir Kahraman kaptanın torunu, kahraman denizci Cihat?
X                                        X                                   X    
GAZETECİ GÖNDERMESİ…
Toplumun bir diğer parçasıdır gazeteci. Hem de her daim içinden ayrılmayan özelliği ile. 
Düğünde, dernekte, cenazede…
Futbol, basketbol gibi sportif müsabakalar da dahil, hayata dair ne gelişme ne etkinlik var ise, gazeteci her daim görevdedir bide.
Tatil de bile olsa gazeteci, gözü hep haber kovalar, kulağı da dert ve tasadan bahsedenlere odaklıdır.
Sorun gördüğünü, kaleme alamamışsa bile, son zamanların büyük medya tabanı sosyal medyadan verir okkalı sözlerle, eleştirilecek konunun detayını.
Gelibolulu meslektaşım, Doğan ağabey bence patlatmış yine bombayı. Hem de ne anlamlı sözlerle.
Sosyal medyanın dolaşanı bir kareye, fotoğraf altı ekleyip;

“Gelibolu devlet hastanesinde çekilmiş bir görüntü dolaşıyor. İki küçük. Biri bilgisayarda, biri telefon başında. Hoş değil..Burası acil girişin olduğu yer.” Demiş ve geçmiş. 
X                                         X                                         X
DAHA NE DESİN Kİ…?
“Elektriksiz köyde, bir köylü ve ben…
Düşündüğümüz şey aynı. Nasıl çıkılır bu karanlıktan, aydınlığa?”
Gözlemevi Ulupınar’ ın kurucusu ve eski müdürü, ÇOMÜ’ nün emekli Profesörü, Astrofizik uzmanı Prof. Dr. Osman Demircan,   hakikaten demir gibi sözleri, can’ dan hissettiği bir sorun için etmiş belli.
İyi bir gözlemci olmanın mahiretinden değil bence bu sözler. Hakikaten, içten hissedilen bir soruna karşı edilmiş, ve okuduğumda ‘Dana ne denir ki?’ diye soru kattığım hali özetliyordu bu gerçeklik karşısında.
Aklıma gelen ve bir türlü yanıtını bulamadığım soruyu yöneltsem bana zıkarlar mı acaba.
Diyorum ki; Biz kaçıncı yüz yıl day dık ?  21 mi?