Muhtemeldir ki; ağlayacaksınız da... Kimimiz hıçkıra hıçkıra, kimiz her zaman ki gibi, göz yaşlarımızı içimize akıtacağız.
Çünkü bu bir Çanakkle yaşanılanı.. Tıp kı, binlerce hikayesi olduğu halde, sadece bir kaçından haber olduğumuz yaşanmışlıkların geçtiği yerde, bu hüzünlü hikaye de, Şehitler coğrafyası Çanakkale' de..
Biliriz ki bizim coğrafyamız önsözün adresidir..
Ve yine biliriz ki, son söz de biZim coğrafyamızda söyletilmiştir.. Denilmiştir ki; ÇANAKKALE GEÇİLMEZ...
Hafta başında , 108 yıl önce başlayan kara harekatı ve o yılları konuştuk..
Çanakkale Aslanlarının, 7 Düvele mezar ettiği bir avuç yarımada' da, kazandığı pekçok zafer vardı.. 15'lilerin belki de ölmeden toprağa gömüldüğü bir yerdir ayrıca Çanakkalem..
BİR SOLUKTA OKUDUM, O YILLARI BİR DE HAYAL ETTİM.. Gözlerimi ayrı bir dolduran şu hakiyeye, biliyorum ki elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlarımızda muhakkak rastlayanlar olmuştur.
Peki ya, hiç rastlamayanlar!?!.. Onlar için söz edeceğim bu hüzünlü %100 Aşk hikayesinden..
Anlatımı da bir harika olmuş aslında. Kim kaleme aldı ise, ellerine salğık..
Ve başlayalım şimdi şu satırları okumaya..
"Bir Delikanlı Askeri Deniz Lisesini kazanır ve Heybeliadada okula başlar... Bu arada tanıştığı o Çanakkaleli kıza aşık olmuştur. Okulla beraber aşkını büyüterek geliştirir. Arada mektuplaşmalar yazışmalar ve gün gelir okul biter."
Böyle başlıyordu ilk satırlar.. Okul biter de, ya başlamış olan o AŞK??!..
Meraklanmayın, bitmemiş elbet.. Hüzünlü bu AŞK hikayesinin devamı geliyor işmdi;
"Deniz Harp Okulunu da bitiren delikanlı artık Teğmen olmuştur. Yine her zaman buluştukları kır kahvesinde buluşmak için randevulaşırlar.
Önce delikanlı gelir, sonra da genç kız.
Genç kız geldiğinde delikanlının yüzü düşmüş, suratı asık onu beklemektedir.
Genç kız bu suratı hiç beğenmemiştir. Ayrılık vakti geldi diye düşünerek hazırlamıştır kendini. Önceki buluşmalarda ki o heyecan o sevinç artık yoktur delikanlıda...
Usulca yanına yaklaşır ve 'Hoş geldin' der.
Kuru bir 'sen de hoş geldin' diye aldığı cevap iyice hüzne boğmuştur genç kızı.
Artık bu aşkın sonuna geldiğini düşünerek sorar;
- Senin bir sıkıntın mı var?
- Evet!
- Hadi söyle o zaman, her şeye hazırlıklıyım.
- kızgın bir ifadeyle Yaa beni bir denizaltıya verdiler, der genç...
Genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm oluşur artık rahatlamıştır. Sorunun kendisi değil işi gereği denizaltı olduğunu duyunca içinden bir ohh çeker.
- 'Ne var bunda? Bunca insanlar var ekmeğini bu yolla kazanan' diye sorar genç kız.
- 'Yaa öyle deme, iki gözüm biz denizciler gemideyken sevdiklerimizle haberleşemiyoruz, En çokta buna üzülüyorum seninle belkide aylarca haber alamayacağım söylesene seninle denizaltıdan nasıl haberleşeceğiz?' der
Çanakkaleli kızımıza aşk delikanlı üzgün ve mahcup. Ve titrek ses tonuyla genç kıza;
- İstersen ayrılalım!
- Genç kız, keskin ve kesin bir sesle 'Hayır asla. Ben seni Dün ve bugün için sevmedim. Ben seni yarın vede yarınlar için sevdim bırakmam' diye verir karşılığını..
-Delikanlı, beklemediği bu cevabı alır ve içinde tarifi imkansız fırtınalar kopar heyecanlanır.. Ardından da, sandalyaya koyduğu paketi alıp kıza uzatır.
-'Lütfen Sana armağan olarak getirdim kabul et.'
-Kız hiç beklemediği bu haber üzerine kalbi neredeyse duracak gibi olur hızla atmaya başlar ve içinde yüzük olduğunu tahmin ettiği paketi heyecanla açar ama şaşkınlıktan duraklar. Paketin içinde bir fener ve mors kitabı bulunmaktadır. Kız biraz kırgın birazda titrek bir ses tonuyla ve şaşkınlıkla yine sorar ;
- 'Bunlar da ne? Sen benimle alaymı ediyorsun' der
-Genç, kıza döner, sana Şöyle izah edeyim biz Çanakkale boğazından denizaltı ile çok geçeceğiz ve geçişlerimiz hep yüzeyden olur. Sen de fenerle mors alfabesini kullanarak
sana haber verdiğim zamanlarda yazışırız. Olmaz mı?
- Genç kız biraz isteksiz birazda hayal kırıklığının verdiği üzüntülü bir sesle Bunlarla mı yazışacağız? diye sorar yeniden.
-delikanlı İstemiyorsan ayrılalım, der .
- genç kız Yok hayır, , Ayrılık yok,der, diye yineler delikanlıya. Döner biraz bana öğret o zaman nasıl kullanıldığını der
Ve mors alfabesi üzerinde çalışmaya başlayıp, tüm detayıyla öğrenip ve kullanılabilecek hale gelir..
Bir kaç gün sonrada bir haber gelir delikanlıdan. Gelen mesaja göre 5 gün sonra gece saat 01:00 de Çanakkale boğazından geçeceğini ve kendisine mesaj yazmasını, kendisinin de ona mesaj yazacağını iletir. Genç kız söylenen zaman ve saatte evinin penceresinde hazır bekler.
Gelibolu önlerinde, denizaltı denizden süzülerek geçerken, gecenin zifiri karanlığında, uzaklardan bir yerden yanan ışık pırıltılarını fark eder güvertedeki komutan ve diğer subaylar...
İçlerinden birisi; - Bakın bakın ilerden bir yerden ışık yanıp sönüyor, diye dikkat çeker.
- Çabuk okuyun bakalım ne diyorlarmış diye emir verir komutan. Subaylardan biri heceleyerek okur;
- Se- ni -se- vi -yo -rum....
- ''Bu ne der komutan. Hemen yanında duran delikanlı Teğmene ;
- Efendim, o benim konuştuğum bi kızdı, der En mahcup haliyle.
- Komutan ''Ne iş oğlum bu?'' diye sorar…
- Efendim ben ona mors alfabesi ve fener hediye etmiştim ve ben geçince bana yazarsın diye demiştim işte o, diye cevaplar delikanlı Teğmen.
- ''aferin oğlum! Değip başını okşar. Desene biz bunca zaman boğazları hep boş geçmişiz.'' der
- Delikanlı komutanına, ‘İzin verir misiniz komutanım ben de bir mesaj yazayım?’
Komutan – ‘Neyle?’ diye sorunca, genç teğmen cevar verir teğmen ; ‘ efendim - Cep fenerim var’
-''ne feneri, yavrum aç projektörü geç başına ver mesajını'' der o an komutanı.
Projektörü açan genç yanıp söndürürken, sanki Gelibolu'yu yakıp tutuşturuyordu aşkından.... İlk kez böyle bir şeyle karşılaşan Gelibolu halkı ise, sanki uzaylılar istila etmiş gibi heyecan yapmışlar elbet..
Gelen mesajları heceleyerek kağıda dökmeye çalışan genç kız, denizaltı geçtikten sonra elindeki kağıdı okuyunca; "Sonsuza kadar" karşılığını almıştı.
Hikaye burada bitmiyor, devamı da var.. Ve yarına bırakın merakınızı. Yarın, devamından söz edeceğim…
Kalın sağlıcakla..