Hüzünlü bu AŞK hikayesi için, dün aktardığım son satırlar; “Projektörü açan genç yanıp söndürürken, sanki Gelibolu'yu yakıp tutuşturuyordu aşkından....
İlk kez böyle bir şeyle karşılaşan Gelibolu halkı ise, sanki uzaylılar istila etmiş gibi heyecan yapmışlar elbet..” diye noktalanmıştı.
Hikaye bitmemişti elbet. Devamı vardı.
Bir satırda da şöyle dile getiriliyordu o anlar; “Gelen mesajları heceleyerek kağıda dökmeye çalışan genç kız, denizaltı geçtikten sonra elindeki kağıdı okuyunca; "Sonsuza kadar" karşılığını almıştı.
Dünü özel başlığı; “GÖZLERİNİZİ DOLDURACAK BİR HİKAYE...” diye atmıştım. Gelelim, aktarmaya çalıştığım hikayenin devamına.
Genç Teğmen, sevdiği ile iletişimini Çanakkale Boğaz geçişi sırasında, Gelibolu önlerinde Mors alfabesinin ışıklı haline kullanarak kurmuştu.
Harfler, bir uzun bir kısa ışık şeklinde geliyordu.. Mors’ un sesli halinde ise işittiğiniz ses vardır. ‘dıt’ şeklinde.
Dıt’lar sıralanır, kısa ve uzun sesler gelir kulağınıza. Harflerdir o sesler. Tek tek sıralanır hızlıca.
‘Da-dı-da-dıt-da-da -dı -da’ mesala; Umu me çağrıdır..
Gelelim hikayeye; Bu olay tüm denizaltıcılar arasında duyulmuştu. Artık herkes delikanlı Teğmen ile genç kızın aşkını anlatıyordu bir birlerine...
Birkaç gün sonra bir görev haberi daha gelir, Teğmen’den genç kıza.
‘Bir hafta sonra gece saat 02:45 de pencerede ol, ben oradan geçiyorum. Ama dikkat et, konvoy halinde geliyoruz ve ilk denizaltıda ben olacağım. Ola ki sakın sırayı şaşırma. ‘ dır bilgi notunun özeti..
Genç kız yine söylenen saatte pencerede beklemeye başlar.
Gecenin karanlığı.. Zifiri karanlık..
Ege Denizi’nden Çanakkale boğazına giren denizaltılar süzülerek ilerlerler, görev dönüşündedirler.
Genç kız fenerini yakıp söndürerek mesajını vermeye başlar.
Bunu gören Denizaltılardakl denizciler "se- ni- se- vi -yo- rum" şeklindeki Mesajı okuyunca;
“Vay be, duyduğumuz doğruymuş, gerçekten böyle bir aşk varmış'' derler içlerinden.
Işıkla kısa uzun şekliyle gelen mesaja muhatap kalan, geçiş yapmakta olan Denizaltının kaptanı Bahri Kunt.
- ''İyi de bu kızın sevgilisinin denizaltısı öndeydi, ilk denizaltıydı, niye bize mesaj yazdı ki? ''diye kendi kendine seslice sormadan edemez o anlarda.
- ‘Efendim herhalde uyuyakaldı ya da sırayı şaşırmıştır’, diye cevaplar subaylardan biri.
- 'Yahu geçip gideceğiz, şimdi kız haber almazsa yanlış anlayacak rahat uyuyamaz... Nasılsa gecenin karanlığı, kimse anlamaz açın şu projektörü' emrini verir kaptan Bahri Kunt.
Ve mesajı gönderir... "SONSUZA KADAR....."
Tarih o gün, 4 Nisan 1953 dür...
O konvoyun 1. denizaltısının ismi ise ''Dumlupınar'' dır.
Çanakkale’ nin Nara burnu açıklarında, İsveç Bandıralı ve buzkıran donanımlı Naboland isimli şilebin çarpması sonucu, derin sulara az önce gömülmüştür Dumlupınar..
Konvoydaki 2. denizaltı ise, bunu hiç fark etmeden devam etmiştir ve boğazdan ilk geçen olmuştur...
81 Denizcimiz ile beraber o genç delikanlı teğmen’ de, ''Sonsuza kadar'' sürecek olan son uykularına dalmıştır.
Biri ‘hüzünlü mü?’ diye sorar ise bir Aşk hikayesi üzerine; bu hikayeyi anlatmak artık şart olmuştur..
Çanakkale, böylesi bir Aşk’ ın da yaşandığı bir coğrafya azizim.
Dillere destan, ancak hiç bilinmeyen kim bilir ne hikayelerin kahramanları, bir Avuç denilerek tanımlanan Gelibolu yarımadasında, Vatan , Bayrak, Millet, Ezan uğruna, tertemiz alınlarından vurulup toprağa düştü.,
Çanakkale aslanları, kefensiz şekilde, üzerlerinde üniformaları ile emanet oldular şehitler diyarının toprağına. Hepsinin ruhu şad olsun..