Türkiye son yirmi yıldır çok ağır çalkantılı yıllar yaşıyor.

 
Türk Devleti ve Türk Milleti, kimi zaman hafif, kimi zamanda şiddetli darbeler yiye yiye bu günlere kadar geldi.
Geçtiğimiz yirmi yıl içerinde en büyük zafiyeti sergileyen kesimler yanar döner Türk Milliyetçileri ile Atatürkçüler oldu.
Toplumun önüne Atatürk’le Türklükle ilgili yaldızlı parlak sözlerle çıkan birçok kişi, şahsi çıkarlarını önceleyerek Türklüğe ve Atatürk’e söz söyleyen kesimlerle kucak kucağa, koyun koyuna girip birlik oldu.
Hele de açılım sürecinde AKP kayığına binen artistler, türkücüler, neoliberal solcular büyük hayal kırıklığıydı.
Son beş senedir de, sözde Atatürkçü ve Türk Milliyetçisi kesimden özellikle öne çıkmış kişiler keskin dönüşler yaparak AKP saflarına katıldı. Zaman içerinde de şahsi çıkarları uğruna  yok olup gitti. 
Enteresan olansa, iktidarın veya çeşitli örgütlerin, cemaat ve tarikatların himaye ve desteğini arkasına alarak Türklüğe ve Atatürkçülüğe saldırmaktan geri durmayan kişilerin ve kitlelerin sayılarının yıllar içinde hızla artmasıdır.
Ne yazık ki bu cüretkâr kesime devletin içinden, yargısından dur diyen olmadı. Açıktan açığa Türk Milletine ve Atatürk’e saldırmayı vazife edindiler. Hatta siyaset sahnesinde varlıklarını güçlenerek korudular.
PKK ve yandaşları, bukalemun kıvamında FETÖ  ve diğer kimi cemaat ve tarikat şakirtleri, devletten iş hayatına, eğitime kadar her alanda madden ve manen çok güçlü ve kuvvetli hale geldiler.
Durum bu durumdur.
Eğilmeden, bükülmeden, yılmadan yorulmadan dik durarak,
Demokratik, laik, sosyal hukuk devletini savunan ve sahiplenen Türk Milliyetçisi ve Atatürkçü halk yığınları artık gidişata dur demek için el ele vermelidir.
İster sağdan, isterse soldan veya isterse merkezden dünyaya bakan, ortak paydaları ve çıkış noktaları Atatürk fikirleri olan liberali, milliyetçisi, sosyal demokratı, sosyalisti hepsi bir bütün olarak “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyenler el ele vermeli, Atatürk Türkiye’sinin kaderinde söz sahibi olmak üzere yoğun bir dayanışma ve işbirliği içinde olmalıdırlar.
Ulus devletin güvencesi altında rahat rahat yaşamak içim ulus devletin yaşatılması gerekli şarttır. Türkiye şartlarında ulus devletin tanımı da “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyebilmekten geçer. Birilerinin dayattığı “Türkiye Milleti”, “Türkiyeli” yaftası ulus devleti yok etmenin ilk adımıdır.
Bu nedenle Türkiyeli ve Türkiye Milleti diyenlerle yol yürünmez yürünmemelidir de.
Olumsuz sebepler giyotin gibi başımızın üzerinde dursa da, Türk Milleti ve Atatürkçüler olarak  varlığımızı korumak için el ele vermeliyiz. Türk Milliyetçileri ve ulusalcıları aklını başına almalı, kendilerine ve siyasal yapılarına güvenerek ağırlıklarını ortaya koymalıdırlar.
Özellikle ister sağ bakış açısıyla ve isterse sol bakış açısıyla olsun  siyasi partilerimiz Atatürkçü ideolojilerini sağlam temellere oturtarak yola çıkmalıdırlar.
Yola çıkış tarihi de 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimleridir.
Ülkesini ve Atatürk’ü seven, demokrasiye, laik düzene ve sosyal hukuk devletinin sunduğu çağdaş yaşamı önemseyen ve özleyen tüm aklı başında insanlara çağrımdır.
Sağcısıyla, solcusuyla, komünistiyle muhafazakarıyla Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu üçlüsüne oy vermeye davet ediyorum.
Türkiye’nin selameti, mutluluğu, çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceği buna bağlıdır.
Ülkemizin ve milletimizin kaderi ellerimizdedir.
Atatürk’ün hedef gösterdiği, bireysel özgürlüklerin alabildiğince yaşandığı muhasır medeniyet yolunda ilerlemek ve Atatürk’ümüzün kurduğu modern bir ülkede yaşamak için mutlaka sandığa gidip oy kullanmak, oyumuzu da Kılıçdaroğlu’na vermek şimdilik en ideal tercihimiz olmalıdır.