Zam yağmurlarının sebep olduğu geçim derdi, milyonlarca insanı psikolojik ve sosyolojik bunalıma sürüklüyor.

Toplum yakında sosyolojik manada büyük bir anomik durumla karşı karşıya kalacaktır.  Bu nedenledir ki sosyolojik ve psikolojik nedenler bir yandan, artan hava sıcakları bir yandan hemen hemen her gün iyice bunalmaya başladık.
Ama aynı zamanda gelir dağılımındaki adaletsizlik de kör gözümüzün içine sokulmaktadır.Memurlarla ile emekli memur arasında artan maddi uçurumlarının yanına Cumhurbaşkanının maaşına %39, emekli milletvekillerinin aylıklarına 14 bin lira zammın verileceği okuyunca, memlekette gelir dağılımındaki adaletin son çivisinin de  artık yerinden çıktığını görür olduk.
Dar gelirli ve  emekli maaşları, II. Mehmet Şimşek uygulamaları ve zam kararlarıyla dolar karşında mum gibi erirken, devletten geçiş garantili köprü ve karayolları müteahhitlerine akıtılan milyarlarca doların gelir aklımıza.
İnsanlar asgari ücretle bile iş bulamaz hale gelirken, bir öğretmen kızımıza 7500 tl aylıkla iş önerildiğini duymak bile asabımızın bozulmasına yetti de arttı bile.
Türkiye ne yazık ki bir avuç karar vericinin, hatta sadece Erdoğan’ın dudağının arasından çıkacak bir kelime ile idare edilir oldu.
Seçimlerden önce yeraltı dünyasının önemli isimlerinin iddiaları araştırılmadan, soruşturulmadan unutulup gitti. Yargının kılı bile kıpırdamadı desek yeridir.
İşte durum ortada. Günlerdir ülkeyi meşgul eden İsveç’in NATO üyeliğini Türkiye kabul ediyormuş.
Onca kabadayılığı niye yaptık?
Yıllardır PKK da dahil birçok örgüte ev sahipliği yapan İsveç’in NATO üyeliğine itiraz eden Türkiye’nin direnç ve karalılığının üç gün bile biteceğini, süngüsünün  düşeceğini çok iyi bilen NATO ülkeleri bir anda muradına erdi. Deyim yerindeyse  Erdoğan’ın liderliğindeki  Türkiye, tıpış tıpış İsveç’in NATO üyeliğini kabul etmek zorunda kaldı.
Gerici gidişattan bunaldık artık.
Ülkemizin her köşesinde baş gösteren gerici cemaat ve tarikat ayinleri ve eylemleri geleceğimizin ne kadar tehlikede olduğunun açık açık göstergesi değil mi?
Nerede kaldı devletin laik düzenini koruyacak makamlar?
Yine ve yeniden domuz bağlı Hizbullah eylemlerinin başlaması mı gerekiyor?
İstanbul’da sarıklı cübbeli, şalvarlı dinci göstericiler bir sanat galerindeki etkinliği engellemek için galeriye baskın düzenlemeye kalkışması neyin göstergesi olabilir?
Açık açık gericiliğin şaha kalktığının göstergesi değil mi?
Diyanet İşleri Başkanlığı ve kimi cemaat ve tarikatların Milli Eğitimde etkili yetkili konuma getirilmesi ne anlama geliyor?
Devletin güvencesi subaylarımızın liselerde milli güvenlik dersi vermesine tahammül edemeyen irade, çocuklarımızın okullarında kimi cemaat ve tarikat mensuplarıyla yüz yüze getirilmesine neden razı geldi?
Ya da neyi amaçlamaktadırlar?
Suriyelilerin ve diğer göçmelerin Türk Milleti’ni sokak hareketleriyle baskılamaya çalışması sizce mantıklı mı?
Afganistan, Suriye veya bir başka yerden ülkemize sığınanların, gerici ve bağnaz dini ayinlerini ülkemizde uygulamaya çalışmaları, örgütlenmeleri ve yaymaya kalkışmaları ülke güvenliği ve laik düzen açısından tehlikeli değil mi?
Türk Milliyetçiliğinin kalesi olarak yıllarca varlık gösteren MHP’nin bu konuda kılını kıpırdatmaması, ebedi ortağı AKP iktidarını uyarmaması ne anlama geliyor?
Ama aynı şekilde kendini solcu ve sosyal demokrat sanan kimi aydın kılıklı tipler kendi gettolarında sırça köşklerinde yaşayarak benim gibi klavye başında yağıp gürlemeleri bir aptallık göstergesi değil mi?
Atatürk’ün partisi CHP, ne yazık ki Kılıçdaroğlu ve ekibinin elinde, bırakın ülkeye sahip çıkmasını kendisine bile sahip çıkamayacak hale geldi ve adeta siyaseten can çekiştiriyor.
Son derece mantıklı ve tutarlı Atatürk çizgisinde duran ve yönettiği ili savunan Tanju Özcan gibi insanların gayretleri de ne yazık ki CHP içerinde yeterince karşılık bulmuyor veya bulduğuna dair emarelere rastlamıyoruz.
Bunaldık ve gerçekten günden güne bunalmamız daha da artmaya başladı.
Konuştuğum aklı başındaki her insan elimizden kayıp giden bir Türkiye’nin varlığından dem vuruyor. Çocuklarının ve torunlarının geleceğinin ne kadar tehlikede olduğu endişesini taşıyor.
Ülkeyi yöneten AKP ve MHP ikilisinin yanı sıra ana muhalefeti işgal eden CHP  yönetim kadrolarının bizim gibi sıradan insanların duyduğu ve hissettiği tehlikeli gidişatı görmemesi mümkün mü?
Şeriatçı gerici gelişmelerden, anti laik uygulamalardan, ülkemizin ve devletimizin adeta başı boş, disiplinsiz ekonomi idare ediliş şeklinden gerçekten bunaldık.
Devletimizin, ülkemizin, milletimizin, elbette ki kendimizin ve çocuklarımızın geleceğinin AKP ve MHP iktidarında tehlikeye sürüklendiğini görmenin bunaltısı içerindeyiz.
Arık rahatlamak, demokrasimize, hukukumuza ve laik devlet düzenimize güvenerek çağdaşça bir hayat sürdürmek istiyoruz.
Bunun yolu siyasilerin gayretleri ve çalışmaları sayesinde bulunacaktır.
Ama biz yine aynı zamanda biliyoruz ki;
Yan gelip yatarak tatil hesapları yapan, tuzu kuru siyasetçilerle memleketin geleceğinin kurtulacağını sanmak, ahmaklıktır.
Çare hukukun  ve ne yazık ki yine siyasetçilerin elindedir.
Devletimiz AKP ve MHP anlayışına ram olmuş durumdadır.
Artık devletimizde devlet adamlarımızda en az bizim kadar bunalmış durumdadır.
Yaşadığımız tüm sorunların geçmişteki sebebi, FETÖ’yü besleyenlerle, Atatürk’ün arkasına saklanıp devlet makamlarında saltanat süren gafillerindir.
Halka yol gösterecek, halka gideceği yolları açacak olanlar siyasetçilerdir ve aydınlardır.
Ama gelin görün ki, bel bağladığımız siyasetçilerin çoğu   geçim derdi çekmeyen tuzu kurulardı ve onlarda birlikte kimi aydınlarımız da derin bir ölüm uykusundadır.
Ülkemizin hızla laik düzenden uzaklaştığını görememek için kör olmak lazımdır.
Ülkemizde gelir dağılımı adaletsizliğinin ayyuka çıktığını ve halkın inim inim inlettiğini duymamak için sağır olmak lazım.
Ne yazık ki etkili ve yetkili insanlarımızın yarısı kör, diğer yarısı da sağır olsa gerek.
Körlerle sağırlar birbirini ağırlar misali yaşadığımızı sanarak bir atımlık ömrümüzü de AKP ve MHP elinde harcayıp tüketiyoruz ya yanarım yanarım da ona yanarım.