Uzun süredir, bu başlıktan uzak kaldık, bakalım bu hafta neler var, bize ulaşan…

Bu gelen paylaşımlarda İMLÂ ve noktalama hatalarını düzelterek buraya almak da bize düşüyor?? !..
Çok güzel ve özel paylaşımlarla sizlere MERHABA diyoruz…
GÜNÜMÜZE IŞIK TUTACAK KISSADAN HİSSE

Öğretmen bir gün denizin ortasında batmak üzere olan bir geminin hikâyesini sınıfta öğrencileriyle paylaşır.
Hikâyenin gerçekliği hakkında tamamen emin olmasam da, hepimizin hikâyeden ders çıkaracağını zannediyorum.
Öğretmen, hikâyeyi anlatmaya başlar.
Gemi, denizin ortasında aniden batmaya başlar. Gemideki bir çift, cankurtaran botuna yaklaşırken sadece bir kişilik yer kaldığını görür.
O an adam, karısını geride bırakır ve bota atlar.
Batmak üzere olan gemideki kadın eşine bakar ve son cümlesi şu olur.
Öğretmen bir an durur ve öğrencilerine, “Sizce kadın, kocasına ne demiş olabilir?” diye sorar.
Öğrencilerinin çoğu:
“Senden nefret ediyorum. Nankör herif!” demiştir diye cevap verir.
Öğretmen, köşede sessizce oturan bir çocuk görür ve aynı soruyu ona da sorar. Çocuk,
“Öğretmenim bence ‘Çocuğumuza iyi bak demiştir'” diye cevap verir.
Öğretmen şaşırarak çocuğa sorar,
“Daha önce bu hikâyeyi duymuş muydun?”
Çocuk kafasını sallar ve
“Hayır ama annem vefat etmeden önce babama aynı şeyi söylemişti.” der.
Öğretmen suratında üzgün bir ifadeyle,
“Cevabın doğru” der.
Gemi batar, adam evine gider ve kız çocuğunu tek başına yetiştirir.
Yıllar sonra çocuk vefat eden babasının günlüğünü bulur.
Meğerse, çift gemi seyahatine çıktıklarında kadına ölümcül hastalık teşhisi konmuş. O kritik anda, baba ölmek üzere olan eşi yerine kendini bota atmış.
Baba günlüğünde,
“Denizin dibine beraber batmayı o kadar isterdim ki… Ama çocuğumuz için, tek başına denize batmanı izlemek zorunda kaldım.” yazmış.
Hikâye biter ve sınıf sus pus olur.

Öğretmen, çocukların hikâyeden gereken dersi çıkardıklarını düşünür. İyiyle kötüyü ayırmanın, aralarındaki ince çizginin ne kadar kafa karıştırıcı olduğunu anladıklarını düşünür.
Bu nedenle, olaylara yüzeysel olarak bakmamalı ve ön yargılarda bulunmamalıyız.
Hesap geldiğinde hesabı ödeyen bir arkadaş, zorunlu hissettiği için değil arkadaşlığa paradan daha çok önem verdiği için bunu yapar.
İş hayatında sürekli insiyatif alanlar, bunu aptal oldukları için değil, sorumluluğun ne demek olduğunu bildiklerinden yaparlar.

Tartışma sonrasında ilk özür dileyen kişi bunu suçlu olduğu için değil etrafındakilere değer verdiği için yapar.

Size sürekli mesaj atan birisi, yapacak başka bir şeyi olmadığından değil, size önem verdiğinden bunu yapar.
Bir gün hepimiz sevdiklerimizden bir şekilde ayrılacağız. Sohbetlerimizi ve beraber kurduğumuz hayalleri özleyeceğiz.

Bir gün çocuklarımız eskilerden bir fotoğraf görecek ve
“Bunlar kim?” diye soracaklar. İçimiz kan ağlayarak “Bunlar, hayatımın en güzel günlerini geçirdiğim arkadaşlar.” diye cevap vereceğiz.
ALINTIDIR.
Aşağıdaki alıntı da Trakya Üniversitesi Çanakkale Eğitim Yüksekokulu’ndan 1985-1986 öğretim yılında  mezun ettiğimiz ALİ İHSAN ÇİCEK’e ait.
“Saygıdeğer dostlarım, fiziki mekanlarda görüşmesek de sanal mekanlarda karşılaştığımız, ya da karşılaşacağımız Türk Milletinin çok kıymetli sosyal medya kullanıcıları, bu gün yani 19 Temmuz 2023 tarihi itibariyle çok sevdiğim mesleki hayatımı sonlandırmış bulunmaktayım. Bu anı vesile edip kısa bir muhasebe yapıp duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
10 Nisan 1986 yılında Ağrı İlinin Eleşkirt İlçesi Gökçayır Köyü İlkokulu’nda başladığım mesleki hayatıma, ömrümün 37 yıl, 3 ay, 9 gününü harcamışım.
Bahtiyarım ki Yüce Allah, bu meslek hayatımın son saatine kadar, mensubu olmakla şeref duyduğum asil Türk Milletine hizmet etmeyi nasip etti. Bu süre içinde milletimiz için şerle savaşmayı, hayırda yarışmayı ilke edindik. Türk milletinin bir ferdi olmanın şerefini hisseden herkesi ayırmadan sevdik; kökenine, dinine, diline, mezhebine, siyasi görüşüne, cinsiyetine, bölgesine, kimliğine, kim olduğuna bakmadan hepsini Cenabı Allah’ın bize kutsal bir emaneti bildik. Hizmette şahsi menfaatimizi düşünmedik, hediye kabul etmedik. Kamu hakkı deyince titredik. Milletin kör kuruşunun takipçisi olduk. Tabi ki beni fakir, fukara bir orman köyünden alıp en güzel şehirlerinde, okullarında okutup yetiştiren bu fakir milletimin, üzerimizdeki hakkını, ona ne kadar hizmet etsek de ödememiz mümkün değildir.
Tek üzüntüm çağlar üzerinden sıçratarak Dünyanın en ileri, en medeni, en güçlü milleti olması için ilk çocukluk çağlarımızdan beri hayalini kurduğumuz Türk Milletinin, bu günkü içinde bulunduğu vahim durumdur. Ülkemiz ekonomide, kültürde, sanatta, sanayide, güzel sanatlarda, ahlakta, estetikte, eğitimde vb. maalesef medeni dünyanın çok gerilerine düşürülmüştür. Çok isterdim ki milliyetçi, Türkçü, Turancı, imanlı, ihlaslı, ahlaklı, idealist, Türk Milletine kendisini adamış bir kadronun yönettiği Türkiye’de Devlet Memuru olarak çalışayım. Ne var ki bu hedefin, idealin çok uzaklarında tutulduk hep. Zaman zaman hayalini bile çok gördüler; karanlık kafalar bir şeyleri bahane edip bize zindanları layık gördüler…
Korkarım ki, yüz yılların yetiştirdiği, zamanın öldüremediği ve öldüremeyeceği deha Başbuğ Atatürk’ün “Halkını cehalet ile sefalete teslim eden yöneticiler yok olmaya, cehalet ile sefalete sürükleyen yöneticileri seçen halk ise köle olmaya mahkumdur” diyerek öngördüğü durum başımıza gelmesin! Her şeye rağmen cehalet ve sefaletle savaşmaya devam edeceğiz.
Bu vesile ile Türk Milli Eğitimi camiasında Eğitim Müfettişi meslektaşlarım başta olmak üzere, tanıdık tanımadık bütün çalışanlara, Yüce Allah’tan birlik, beraberlik içinde çok daha güzel, umutlu, mutlu, varlıklı, sağlıklı günler, yarınlar, yıllar diliyorum.”
Müfettiş
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bayan müfettiş, bir okulu teftiş etmek için görevlendirilir:
Müfettiş okula gitmek için yola koyulur ancak yolda arabası hararet yapar ve aracı çalışmaz. Oradan geçen bir çocuk araca doğru yanaşarak yardıma ihtiyacının olup olmadığını sorar.
Müfettiş: Araçlardan anlar mısın?
Çocuk: Babam tamircidir bende bazen ona yardım ederim.
Arabanın motoruna bir bakış attıktan sonra, alet-edevat çantasını ister. Çocuk bir kaç dakika uğraştıktan sonra, müfettişten aracı çalıştırmasını rica eder.
Bu arada müfettiş bütün bu olanları hayretler içerisinde izler.. Araç tekrardan hareket etmeye başlar ..!
Çocuğa teşekkür eder ve bu saatte neden okulda olmadığını sorar .
Çocuk: Bugün okulumuza müfettiş gelecekmiş ve öğretmenin dediğine göre benim sınıfın en tembel öğrencisi olmamdan dolayı evde kalmam gerekiyormuş.

Fikir: Yetenekler böyle bitirilir. Zekâ ve üreticilik sadece dersi anlamak ile alakalı bir şey değildir. Her şahsı, yeteneklerini ortaya çıkarabilmek için uygun ortama koymak gerekir. Aptallık diye bir şey yoktur, sadece farklı yollar vardır...

Köy Enstitüleri ‘nde her çocuk ilgi alanı ve yeteneğine göre değerlendirilip ona göre eğitiliyordu. Bütün öğrencilere standart dersler verilmiyordu. Mekteplerin duvarında ise şöyle yazıyordu:
“Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz…”
(alın