Mevsimlerden sonbahar. Seçimler yaklaşıyor. İşin içine, siyasete girdikçe söylenenlerin haklılığı ortaya çıkıyor.

Siyaset paralı adamın işi. Bizim gibi memurların siyasete girmesi zor. Düzce’den hiç aklımda yokken birinci sıradan aday oldum. Düzce’yi hiç bilmem. Birkaç Düzceli arkadaşım var, o kadar. Aday olduğumuzu başkası söyledi. Birinci sır aday olmuşuz. Seçime gireceğiz para lazım. Emekli paramın bir kısmını partili birine kaptırmışım. Neyse üç beş denkledik. Düzce ile ilgili bilgi toplamaya başladık. Eşe dosta telefonlar, Internet vs. derken iyi bir araştırmayı müteakip her ilçe hakkında bilgi dosyası hazırladık. Düzce hakkında da tabii. İş, yatırım, sorunlar vs. vs.  
       Seçim yaklaşıyor bir ay kadar önce Düzce’ye gittik. Engin ÜNNÜ diye genç bir arkadaşım var geziyoruz. İl başkanını tanıdım. Diğer milletvekili adaylarını tanıdım. Çok komik şeyler var tabi… Biz esnafa da vatandaşa da merhaba diyeceğiz ya…Üç kişi ile dolaşıyoruz. Biz bir esnafa ziyarete giriyoruz arkadan bir parti daha geliyor ki sormayın gitsin. Kalabalık ki ne kalabalık. Sanırsın padişah alayı…Vatandaşa eziyet olmasın, fazla sık boğaz etmeyelim  diye düşünüyoruz. Esnaf alışmış, herkesi güler yüzle karşılıyor. Özellikle bir partinin adayları seçime fena asılıyor.  Para bol olsa gerek afişler flamalar, parti bayrakları, minibüslerden anonslar, konvoylar şehir içinde, köylerde kasabalarda cirit atıyor. Bizde onları seyrediyoruz. Emeklilik günlerine hazırlık diye zar zor aldığımız evimizi satacak değilim ya.
         Bütün partileri yerel bir televizyonun canlı yayınına çağırdılar. Büyük bir salon. U şeklinde bir masa. Karşımızda insanlar. Spiker cana yakın arkadaş. Kendimizi tanıtıp sorduğu sorulara da kısa cevap vermemizi istiyor. Sıra bana gelince kendimi tanıttım, asker emeklisi olduğumu söyledim. Sorduğu soruya en kısa cevabı verdim. Şöyle farz edin, bana 2X2 kaç eder dediğini düşünün. Siz  ne dersiniz? Kısaca 4 eder dediğimi düşünün. Ben kısa cevap verdim ya aman Allah’ım, diğer adaylar mikrofonu kapınca anlat babam anlat. Sorulan sorunun cevabının kıyısından bile geçmiyorlar. Neredeyse Adem ve havadan başlayacaklar. Fazla uzatmayım bir salon dolusu insan Düzce ile ilgili birçok soru sordu kendilerini mecliste temsil etmesi muhtemel milletvekili adaylarına. Hepsini tek tek not aldım. Esasında bütün sorular 12-13 sorunun açılımı ile ilgiliydi. Fındık, organize sanayisi falan…Adaylar uzun uzun cevaplar verdi. Aslında cevap vermedi de lafı evirip çevirdi. Yine hafızam yanıltmıyorsa canlı yayında Düzcelilere şöyle seslendim.,
 “Sizin fındık sorununuz beni ilgilendirmiyor. Birlik olup sorunuzu çözemezseniz sizin sorununuzu kimse çözmez. Şayet beni seçerseniz, eğer bindiğim uçak Düzce’nin üstünden geçerse diyeceği aşağımız Düzce, arabayla geçersem diyeceğim burası Düzce. İşte sizinle irtibatım bu kadar olacak. Şu masada  gördüğünüz milletvekili adaylarından üçünü seçeceksiniz. Ama bunlar sizin değil parti başkanlarının adayı. Biz parti başkanlarımızın Düzce adayıyız.” Dedim.
Ara oldu, bazı adaylar bana çok kızdılar. Vatandaşla böyle konuşulur mu diye sitem ettiler.    
Seçimlere bir hafta var ve ben evdeyim. Bir telefon;
“Sayın milletvekilim  falanca ajanstan arıyorsunuz. Neredesiniz?” Şaşırdım tabi… 
 “İstanbul’dayım “dedim.
“Aman efendim seçimlere bir hafta var.” Dediler.
“Ben henüz milletvekili değilim sadece adayım, hanımın mutfağından, çocukların harçlığından kısarsam ordayım.” Dedim.
Tekrar canlı yayına çıktık.
Neticede çok düşük oy aldık. AKP üç milletvekili çıkardı o dönem. Sırası gelmişken buradan bütün Düzceli dostlarıma ve Düzcelilere  selam olsun.
        Siyaset çoğu zaman zengin adam işi olsa da yine de siyasete girmek lazım. Ya birileri size sponsor olacak sponsorun düdüğünü çalacaksınız ya da malı mülkü satıp işe koyulacaksınız. Gözlemlediğim kadarıyla, ne bu seçim  sistemi nede partiler kanunu ülkemize uygun değil...Bence seçim böyle olmamalı. Halk kendi milletvekili adayını kendi seçmeli. O parti veya bu parti fark etmez. İl milletvekilliğinin yanı sıra bir miktarda genel oya göre çıkarılacak Türkiye Milletvekilliği olmalı. Aslına bakarsanız seçin çok adaylı ilk tur. En yüksek oya sahip iki aday üzerinden de ikinci tur olmalı. Bu sistem hem siyasi hoşgörüyü sağlayacaktır, hem de hakim bir çoğunluğun desteklediği  hükümet kurmuş olacaktır.
        Neticede 9-10 ay sonra siyaseti bıraktım. Bir çok derneğe üye oldum. Çoğunun menfaate dayandığını gördüm. Televizyonlarda çok bilmiş insanları görüyorsunuzdur. Bu çok bilmişlerin hayatta halkın karşısına çıkamayacak, halkla diyaloga giremeyecek şahsiyetlerdir ama ha babam ahkam kesmeyi çok severler. Siyasetçiye sataşırlar. Asla ellerini taşın altına koymazlar. Sorarsan aman aman siyaset benden uzak dursun derler. Neden çünkü pozisyonları iyidir. Birde bazı tipler görürsünüz bazılarının borazanlığını yaparlar ve belli bir şeyi savunurlar. Aslında çoğu zaman samimi değildirler. Oradan çok büyük olasılıkla maddi çıkar sağlarlar. Eğer parayı siz verirseniz sizin borazanınız olurlar. Türkiye’de en çok satılan şey kalemlerdir. Siyasetti seçimlerden bir iki ay sonra bıraktım. Seneler içinde  devre derneğimiz hariç hepsinden istifa ettim. 
****
Eğer; 
Evliyseniz ve eşiniz sizi siyasete girmeniz konusunda destekliyorsa,
Eğer vaktiniz bolsa ve çocuklarınızın rızkından eksiltmiyorsanız,
Eğer siyaseti seviyorsanız,
Eğer parti başkanınıza biat edebilecekseniz,
Eğer haksızda olsa partili  adamınızı kayırabilecekseniz,
Eğer yanlışa doğru, doğruya yanlış demeniz gerekirse yüzünüz kızarmadan diyebilirseniz,
Eğer zengin olmayı düşünüyorsanız,
Eğer çevre edinmek istiyorsanız,
Eğer rant sağlamak istiyorsanız,
Eğer benimde bir kartvizitim olsun diyorsanız,
Eğer paralı adamların borusunun öttüğünü görmek istiyorsanız,
Eğer bu işe kendinizi adayacaksanız hiç durmayın…Derhal siyasete giriniz. 
         Gençseniz ve siyaseti seviyorsanız bulunduğunuz ilçedeki yada beldedeki gençlik kollarından işe başlayınız. Benim gibi kırkından sonra başlayacaksanız işiniz zor.
       Ülkede ters giden bir şeyler varsa, bunu düzeltmenin yolu siyasetten geçiyor. Gençler hoşgörüyü elden bırakmadan siyasetle ilgileniniz. Mutlaka sosyal hayatın içinde olunuz.
        Etrafınızda bakınız ve görünüz, hangi şey (sistem) bozuksa onun erbabı para kazanıyor demektir. 
****
      Ha aklıma gelmişken sorayım.
Umarım Sayın Hüseyin Obama Türkiye’ye abanmaya gelmiyordur. Bakalım ayıyla yatağa girince neremizi kaybedeceğiz? 1ci ve 2nci Irak harekatında zararlı çıkan biz olduk.
Sayın Hüseyin bey bizden ne isteyecek acaba?
Kuzey Irak yönetimin devlet olarak tanımamızı mı?
Ermeni sınırımız açıp, sözde soy kırım iddiasını kabul etmemizi mi?
Bor madenlerini vermemizi mi?
Başka madenlerimizi vermemizi mi?
Irağa koridor açmamızı mı?
Kuzey Irak’ın bekçiliğini yapmamızı mı?
Teknik bir dille, azınlık safsataları ile Ülkemizin etnik kantonlara bölünmesini mi?
İran’dan ve Rusya’dan uzak durmamızı mı?
İslam aleminin lideri olabileceğimizi, bu maksatla halifeliği kurmamızı mı?
Atatürk’ün unutulmasını  ve TSK’nın susturulmasını mı?
İran’a vuracaklarsa hava üslerimizi ve limanlarımızı vermemizi mi?
Güney Kıbrıs’ı tanımamızı mı?,  
Hüseyin Obama’nın Türkiye’ye verecekleri şunlar olabilir mi acaba?
Ülkemizdeki ABD ve AB karşıtlarının listesi,
Ülkedeki Ulusalcı/Milliyetçilerin listesini,
Yeni dinleme kayıtlarını,
Kuzey Iraktaki bombalanacak boş arazi listesi,
DTP’lilerle görüşme isteğini  diğer parti liderleri ile görüşerek perdeleyeceğini,
Satılması gereken son milli sanayi kuruluşları listesi;
Türk Ordusunun Afganistan için kiralanmasın mı?  
 
SONUÇ
Yukarında paylaştığım yazımı da 2009 Nisan ayında kaleme almışım. O günden bu güne çok değişen bir şey olmadı dersem yalan olur. FETÖ ve 15 Temmuz kalkışmasını yaşadık, devletin AKP’lileşmesini hala yaşamaya devam ediyoruz. Vatandaşlar TÜİK eli ile düşük ücretlere mahkum edilirken, zenginin daha da zengin olduğuna, çulsuzların abat olduğuna da şahit olduk.
TSK yüksek komuta kademelerinden emekli olanlar artık iyice “öpim abi” seviyesine yükseldi.
Ne yazık ki AKP değişmeden, baştan itibaren Erdoğan ve akil insanlarının planladığı şekilde değişime ve dönüşüme uğrarken CHP gibi devlet kurmuş , MHP gibi Türk Milliyetçiliğinin kalesi olduğu varsayılan partiler AKP ve Erdoğan’a payanda olmaya devam ediyorlar.
Yani anlayacağınız geçmişin Atatürkçü bildiğimiz makam sahipleri sayesinde bu gün ki sonuçları yaşıyoruz.
FETÖ bitti desek de bitmedi. Diğer cemaat ve tarikatlarda yaşam alanı buldu, saklandı, siyasette ve  hatta hala devlette varlığını kılık değiştirerek sürdürüyor diye düşünüyorum.
Sonuçta 15 sene önce yazdığım bir yazı hala güncelliğini koruyorsa hukuksal olarak demokrasi olarak hala yerimizde patinaj yapıyoruz e hata ve hatta tekerimiz ileri dönse de kaygan zeminde gerisin geriye iyice çukurun içine kayıyoruz.
Geçecek.
Elbette bunlar da geçecek.  
Taa ki Türk Milletinin has evlatları aklını kullanana kadar.