Hızla yaygınlaşan ve gelişen internet sayesinde dünyanın bir ucunda da olsanız, herhangi bir olaydan anında haberdar olabiliyorsunuz.
Hatta Afrika’nın balta girmemiş ormanlarından Arap çöllerine, Tibeti’in Himalaya Dağları zirvesinden bizim Patnos’a, Sason’a, Konya’ya, Datça’ya kadar her hangi bir yerdeki insanla anlık görüntüler alıp haberleşebiliyorsunuz.
Annemizin köy tarhanasını yapmak isteseniz de tarifini unuttuysanız, Amasya’nın Taşova kasabasındaki annemize ulaşıp tarifi anında hemen alabilirsiniz. Ya da buzdolabını açtığınızda sebze ve meyvenizin bittiğini gördüğünüzde sanal bir markete bir siparişle her şeyi bir saat içinde temin edebilirsiniz.
Çünkü; internet üzerinden iletişim daha ekonomiktir ve teknolojiyi özel amaçlarımız için de kullanma olanağımız vardır.
İnternet ağ sistemi, sadece insanlar arasında değil, yapay zekâ sayesinde makinalar arasında da iletişim kurulabilmektedir. Aynı zamanda da çok hızlı bilgiye ulaşma ve bilgi aktarımına da olanak sağlamaktadır.
Hızla gelişen ileri teknoloji ve internet sistemleri acaba insanların karakterini şekillendiren, adeta ailenin yerini alan yeni bir ebeveyn işlevi mi görmeye başladı veya ebeveynimiz olmaya mı başlayacak?
Akıllı telefonları ve uygulamaları ve sosyal ağ servisleri, medya paylaşım platformlarına olan hastalık derecesindeki bağımlılığımızın sonu nereye varacak?
Biz insan oğlunun binlerce yıldır oluşturduğu inançları hayat tecrübeleri, örf ve adetleri birer birer yok mu olacak? Ulus devlet ve ulus olma anlayışımız, milli ve manevi değerlerimiz ileri teknolojinin yapay zekasında eriyip yok mu olacak?
Evet hızla dijitalleşen bireylere ve toplumlara dönüyoruz. Eskinin mavi yakalı kol gücü yerine modernitenin dayattığı ileri teknolojinin devreye alınması tesadüfi mi?
Küresel taleplere yetişmek robotik üretim bantları artan insan nüfusunun taleplerini ve ihtiyaçlarını karşılamaya ancak mı yetişiyor?
Robot teknolojisi ile zaten işsiz kalan yetenek sahipleri ve yeteneksizler ordusu, çok daha ölümcül darbeyi dijitalleşen dünyada yapay zekalı makinalardan mı yiyecek?
Yeryüzünde ileri teknoloji sebebiyle boşa çıkan miyarlarca insan nasıl doyurulacak? Nasıl disipline edilecek? Nasıl sosyalleştirilip de ulus devletlerin yasaları ile zapturapt altına alınacak? O halde aklımıza gelmesi gereken önemli bir soru her halde şu olsa gerek? Dijitalleşme derken neyi kastediyoruz ve ne anlıyoruz? Dijital olgusunun ne olduğunu düşünüyoruz?
Bu yazıyı kaleme alırken istifade ettiğim Sayın Prof. Dr. Selva Ersöz Karakulakoğlu’nun kaleme aldığı “Dijital Toplum: Kavram, Kuram ve Yöntem” isimli kitabında haklı olarak sorduğu;
“Dijital tamamen teknolojik bir olgu mudur? İnsanlar dijital ile ya da dijital olan ile nasıl ilişki kurarlar? Dijital olan sosyal olgular ölçülebilir mi? Toplumun dijitalleşmesi ne demektir? Çevremizdeki dijital olguları ne kadar içselleştirdik ya da gerçek anlamıyla içselleştirebildik mi?” Sorularının da cevabını ya aramamız veya bilmemiz gerekmez mi?
Aynı kitapta kaleme alınan şu bilgiye lütfen dikkat ediniz;
“Dijital yurttaşlık, dijital aktivizme, dönüşen görsellikten mobil kültür ve sosyal ağlara kadar pek çok farklı konu dönüşen görsel kültür başlığı altında özçekim kavramı olumlu ve olumsuz yönleriyle ele alınan özçekimler, bedensel işlevlerin teknik kapasite ile birleşerek sosyal ve kültürel formlarda ortaya konulmasıyla ahlaki bazı tartışmaları da beraberinde getirmektedir.”
O halde “ulus devletler” ileri teknolojinin sahibi emperyalist şirketler tarafından yok mu edilecek? Bireylerin kimlikleri, kişilikleri ve karakterleri sanal dünyanın siber yapay zekalarınca mı şekillenecek? Siber kimlikli bireylerde insani duygular nerede olacak? Sanal ortamın coşkulu kalabalığından bir tuşa basarak çıkan siber bireylerin insani yalnızlıklarını nasıl gidereceğiz? Duygudan ve insani yönlerden arındırılmış, doymak, bedava kaliteli yaşamak, sınırsız sex ekseninde başı boş hayatın içine sürüklenen milyarlarca insanın ortaya çıkmasına sebep olan siber ileri teknolojinin dijital vatandaşlarını kim güdüleyecek? Kim yaşatacak veya yok edecek?
Duygudan arındırılmış dijital orduların siber saldırıları ve yapay zekalı akıllı harp silah araç ve gereçleri insan aklını alt edip kendi egemenliğini kurmaya kalktığında insanlığı kim kurtaracak?
Bu sorular sonrası, konuyu Türkiye üzerine getirirsek, 65 yaşında ordudan ayrılan bir generalin, Genel Kurmay Başkanı Org. Musa Aysever’in devlet başkanına adeta “öpeyim abi” edası ile tüm duygusallığı ile sarılmasını diğer generallere de sirayet ederse TSK komuta kademesi dijital dünyada kendine nasıl bir yer bulacak? TSK dijital ordu olma yolunda hızla ilerlerken, TSK personelinin vatan, millet sevdası, kahramanlık inanç ve azmi nasıl muhafaza edilecek? Aşırı lüzumsuz özgürlüklerin artığı tüketimci insan yığınları ile iletişim içinde olacak ve onların içinde yaşayacak askeri personel, dijitalleşen orduya ve ülkeye nasıl bir aidiyet duygusu ile bağlı kılınacak?
Bu sorulara cevap bulması gerekenler siyasiler ve devleti yönetenlerdir. Siyasiler dar çerçeveli kısır siyaset yerine böylesi konulara da kafa yormalıdır. Siyaset artık öyle uzun soluklu yıllara, aylara dayalı olmaktan çıkmış adeta günlük ve hatta saatlik hızlara kadar inmiştir. Meclise girecek veya toplumu yönetmeye talip her kademedeki siyasi aktörler siber çağın dijital akıllı yapay zekâları ile kuşatılan vatandaşları nasıl oyalayacaklarını ve nasıl idare edeceklerini iyi düşünmelidirler.
Tatsız tuzsuz yavan siyaset peşinde koşan siyasiler artık çağ dışı kaldıklarını idrak etmelidirler. Ya çağa ayak uydurmalıdırlar veya topluma zarar verdiklerinin idraki içinde olmalıdırlar.
Org. Musa Avsever
Senelerce, her halde 20 yıla yakın generallik yapan Org. Musa Arsever yaptığı hiçbir icraatla tarihe geçemez, sıradan komutanlar kategorisinde çerçeveli resim verme yerine büyük bir özveri içerinde adına ister duygusallık deyin isterse ne derseniz deyin TSK komuta kademesinin geldiği Nirvana’yı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sarılarak adeta gözyaşı dökerek tarihe geçmiştir.
Şile’de bir ağlayan kaya diye şiirsel bir mevki vardı. Birde şimdilerde görevi biten, duygusallıktan ağlayan generalimiz mi olacak?
Keşke bu törende artık şehit vermememiz üzerine bir şeyler söyleseydiniz, keşke ülkenin temel sorunu olan PKK belasına nokta koyacak çözümler üzerine bir çift söz söyleyip fikir üretseydi.
Sevgili Orgeneral Musa Avsever meslektaşım ve abim olmadı, size yakışmadı, meslek finalini çok alışılmadık şekilde noktaladın. Ama artık tarihe geçtin. Sesiz sedasız vazifesini ifa eden eski komutanlarımız gibi gitmek yerine “kasaptaki ete soğan doğramadan” gittiniz.
Ne diyelim inşallah emeklilik sürecinde kendi devre arkadaşlarınız ve emekli subayların iğneleyici söz ve bakışlarından rahatsız olmazsın.
Bahçeli’nin çağrısı
Devlet bahçeli gerçekten çok enteresan bir siyasetçi. Nerede ne yapacağını asla kestiremezsiniz. Önceden yerin dibine soktuğu, asla cumhurbaşkanı olamaz dediği Erdoğan’la bir anda kol kola girip kanka oldu. Ardından da siyasetin baş aktörüne dönüşüp AKP’nin ülkeyi götürmeye çalıştığı istikametin en büyük manivelası oldu. Erdoğan’ın seslendiremediği her şeyin sözcüsü, Ülkücü Türk Milliyetçilerini, AKP iktidarının en büyük destekçisi yapmayı başardı. Hatta MHP’den iki farklı partinin doğmasına da sebep oldu. Yıllar yılı Türkeş’in MHP’sinin mirası sayesinde aklını kullanarak AKP’ye destekte asla geri durmadı, Türk Milliyetçilerine ve Türk Milliyetçiliğine ket vurmada asla hata yapmadı.
İşte bu Bahçeli bayram değil seyran değilken, üç öğün yerden yere vurduğu İYİ Parti liderini ve İYİ Partilileri yerel seçimlerde aynı safta saf durmaya çağırdı. Ardından da MHP içindeki bildik sesler İYİ Partiye laf sokuşturmaya başladı.
İYİ Parti hep dediğim gibi kendi ayakları üzerinde durmalı, kendi kanatlarıyla uçmalıdır. Ki bana göre de şu ana kadar hep öyle de yaptı. Şayet İYİ Parti MHP veya AKP yani kısaca Cumhur İttifakı ile iş birliği yaparsa bir dahaki seçilerde kapısına kilit vuracağını her halde her seviyedeki yöneticiler biliyordur. Ola ki bu niyette olan varsa İYİ Parti tepe yöneticileri yerelde küçük çıkarlar peşinde koşan siyasetçilerine dur demeyi de bilmelidir.
İYİ Parti elbette ki CHP ile yol yürüyebilir. Ama bu yol yürümeyi eşit şartlarda ve eşit paylaşımla mümkün olacaksa yola çıkmalıdır. Kılıçdaroğlu ve kadrosunun YENİ CHP’si yine her zaman olduğu üzere İYİ Parti’yi tıpış tıpış YENİ CHP’ye ve CHP Belediye başkanı ve meclis üyelerine oy vermeye çağırırsa İYİ Parti tüm kapılar CHP’ye kapamalıdır.
CHP’nin yerel ve tepe yöneticileri büyük bir istekle, yine cinlik peşinde koşarak, “küçük olsun bizim olsun” mantığında bir anlayışla “hepsi bizim olsun” dayatmasında İYİ Parti’yi çantada keklik görecekse Başta İstanbul Olmak üzere bir çok büyük şehri kaybedeceğini bilmelidir. Olasılıkla da Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaşı gözden çıkarmış olan Kılıçdaroğlu ve CHP’nin tepe yönetici gettolarında büyük şehirlerin kaybedilmesinden zerre kadar üzüntü duymayacaklardır. CHP için zaten “haydan gelen bu belediyeler yine huya gitmesi pekte büyük bir kayıp sayılmayacaktır. Nasıl olsa CHP’nin belli başlı il ve ilçe belediye başkanlıkları fazlası ile CHP yöneticilerine eter de artar bile.
Ama böylesi bir kombinasyon içerinde İYİ Parti ve İYİ Partililer ne AKP&MHP ikilisine ne de CHP dayatmasına teslim olmamalı. Kendi adayı kaybedecek dahi olsa yine de İYİ Parti aday veya adaylarına oy vermelidir.
İYİ Parti tabanı Bahçeli’nin İYİ Parti’ye yaptığı ortaklık çağrısının AKP’ye hizmeti amaçladığını da düşünmesini tavsiye ederim.
İYİ Parti artık merkez parti konumundadır. MHP’den AKP ve CHP’nin yönetiminde sıkılan bütün insanların ve hatta ülkemizi kan gölüne çeviren, her gün Mehmetçiklerimize kurşun sıkan PKK destekçisi siyasi partilerin yılgın vatansever tabanının da buluşacağı yegane partidir.