Meritokrasi sözünü hiç duydunuz mu?
Şimdi Türkiye’de hem demokrasinin varlığından ve hem de demokrasinin yancısı veya destekçisi Meritokrasinin varlığından bahsedebilir miyiz?
Hele de AKP döneminde ne yazık ki meritokrasi sizlere ömür olmuştur.
İyi de, meritokrasi nedir? Diye aklınıza bir soru gelebilir.
Yerinde ve doğru bir sorudur.
AKP ve MHP cenahının pek hazzetmeyeceği bir ideolojik durumdur Meritrokrasi .
Meritokrasi toplumsal yapı ve iş dünyasında, yaşamın her alanında liyakate dayanan ama aynı zamanda da toplumda fırsat eşitliği savunan bir düşünce akımıdır.
Meritokrasi adam kayırmayı ve ayrımcılığı reddeder. İlerleme, ve mesleki yükselmenin ve hatta kazanç seviyesinin ne kadar olacağını bireyin yetenek ve çalışkanlığı belirler. Bu nedenle de meritokrasi kişilerin kabiliyet ve başarma azmine dayalı toplumsalda bireysel ödüllendirmeyi esas alır.
Şimdi durum bir düşünsenize AKP ülkeyi yönetirken meritokrasinin gereklerini yerine getirseydi ülkemiz ne durumda olurdu? Meritokrasi demek Dr Gülden ÇAMURCUOĞLU’nun anlatımıyla “ayrımcılığın önlenmesi, çabanın ödüllendirilmesi, sosyal mobilizasyonun sağlanması, toplumsal kaynakların verimli kullanılması” değil miydi?
Ama bununla birlikte meritokrasi sütten çıkmış ak kaşık kadarda kusuruz bir ideal de değildir. Sonra bir alandaki bir yetenek yığılması esnasında seçimler nasıl olacaktır. Açıkçası toplumun ihtiyaç duyduğu alanlardaki iş gücü veya yönetici sayısının da üstünde yetenek ve çalışkanlar tespit edilirse seçim nasıl olacaktır? Toplumdaki yeteneksiz ve çalışma azmi düşük insanların durumu ne olacaktır? Uygulama sonucunda toplumda acımasız bir tabakalaşmaya da sebep olmayacak mıdır?
Diyelim ki yaş ilerleyince meritokrasi nasıl uygulanacaktır?
Yani anlayacağınız meritokrasi halen geçerli bir sistem biçimi ideolojisi olsa da meritokrasiyi kim yanda kimler uygulayacağı da önemlidir.
Ama bir ütopik ideoloji olarak da algılanabilir mi?
Bu konunun devamını gelin isterseniz Dr. Gülden ÇAMURCUOĞLU’undan alıntılar yaparak tamamlayalım.
“Modern toplumda meritokrasi, gereken yeteneklere sahip olan herkesin başarma şansına sahip olduğu; düşük statülü grup üyelerine hayal ettikleri sosyal statüye, ekonomik sınıfa veya yere ulaşma imkanı veren bir ideoloji olarak görülmektedir. Meritokrasi, yetenekler doğrultusunda yükselişi sağladığından sosyal huzursuzlukları dindirmenin bir aracı olarak görülebilmektedir.”
“Meritokrasinin yaşayabilmesi için, birçok reform veya yasal koruma gibi ilkelerinin kağıt üzerinde kalmaması, uygulamaya yansıması gerekir. Aynı şekilde Meritokrasi uygulamasının kamu sektöründe yerleştirilmesi için de uygulama ile teori arasında fark olmaması gerekir. Meritokrasiyi hedefleyen reformlar kağıt üzerinde kaldığı sürece sistemin meritokrasi olduğunu iddia edebilmek güçtür.”
“Meritokrasinin savundukları, zenginlik veya siyasi güç gibi sosyal yararların yeniden dağıtımı veya dağıtımın kuralları olarak kota sistemlerine açıkça zıttır. Meritokratlara göre kotalar, başarıyı veya mükafatlandırılan bireyin başarı azlığını göz ardı ederek özel kota karakteristiklerine sahip olanları ödüllendirmekle insanları kişiliksizleştirmektedir.
Sonuç olarak;
“Kaynakların verimli kullanılmasını, topluma en iyi hizmetin sunulmasını sağlama, hak edene hak ettiğinin verilmesi suretiyle toplumsal barışı gerçekleştirme, ayrımcılıkların önüne geçme, çabanın ödüllendirilmesi yoluyla sosyal mobilizasyonun sağlanması meritokratik yönetimin sonuçlarındandır. Meritokrasinin tam zıddı ise kayırmacılık veya nepotizmdir.
Dolayısıyla meritokrasi hiçbir zaman tabakalaşmanın önüne geçilmesini veya gerçek bir sosyal adaleti vadedemez. Aynı zamanda Meritokrasi ülkedeki sosyoekonomik durumlar arasındaki uçurumların göz ardı edilmesine yol açar.
Meritokrasi eleştirilebilir olmakla birlikte meritokrasideki değerlendirme sürecinin yerine getirilebilecek veya bu değerlendirme sürecine ikame edilebilecek daha adil bir yetkilendirme ve görevlendirme usulü bulunmamaktadır. Dolayısıyla meritokrasi, her kesimden zekâ ve yetenek sahibi bireylere arzu ettiği sosyal statüye ulaşma imkanı tanıyan bir ideolojidir.
Meritokratik bakışta liyakatin esas alınması ve fırsat eşitliğinin bütün topluma yayılması temel ilkelerdendir. Burada liyakatin tanımı ve meritokrasinin uygulanmayan bir yazılı kural olmaması durumu ülkesel tercihlere ve toplumsal ve siyasal teamüllere bağlıdır.”
Yeni bir insan türü keşfedildi
Demokrasi ve meritokrasi eksikliği sebebiyle ve elbette ki ileri teknoloji kameraların gelişmesiyle birlikte yeni canlı türleri keşfedilmeye devam ediyor. Özellikle Anadolu’nun bakir siyasal coğrafyasında foto kapanlara yakalanan yeni bir bukalemun insan türü keşfedildi.
Ancak şaşırtıcı olansa, uzun yıllardır aramızda yaşamış olmalarına rağmen keşfedilememeleridir. Hemen belirtmem gerekir ki siyasal bukalemun insan türü ülkemizin sadece bir bölgesinde değil, yurdun dört bir yanına dağılmış olarak hayat sürdükleri keşfedildi.
Mesela Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgemize ait siyasal bukalemunlar batı illerine ve özellikle daha küçük illere göç ettiklerinde sosyal demokrat kılığına girerek kendilerini kamufle ederken, özellikle İstanbul Ankara ve İzmir gibi metropollere koloniler halinde göç ettiklerinde geldikleri coğrafyanın özelliklerini olduğu gibi korudukları tespit edilmiştir. Genelde İç Anadolu siyasal bukalemunlar kendi kabuklarının dışına çıkamamakta ama sağın tüm renleri içinde kendilerini renkli hale getirebilmektedir.
Ama en enteresanı Karadeniz bölgesinin siyasal bukalemunlarıdır. Bu grup üzerine yapılan araştırma ve gözlemlerde çok şaşırtıcı bir durum görülmüştür. Karedeniz siyasal ekolojik sisteminde gelişenler Türkiye’nin tüm siyasal renklerine büründüğü ve kesinlikle her bölgeye ve yöreye uyum sağladıkları anlaşılmıştır.
Türkiye’deki uzun süredir yaşamasına rağmen son yıllarda daha da fazla görünür hale gelen Siyasal Bukalemunları, Charles Robert Darwin’in Evrim Teorisini haklı çıkarmaktadır.
“Türlerin Kökeni Üzerine” isimli yapıtında ayrıntılı açıklanan “evrim teorisi”nin incelemediği Anadolu’nun siyasal bukalemun türü, çıkarları uğruna kısa sürede değişime uğraması oldukça şaşırtıcı bir durumdur.
Galapagos adalarında uzun yıllar sonrası gerçekleşen evrimin aksine, Anadolu’da bu süre birkaç yıla, aya hatta gün ve saate inebilmektedir.
Türk siyasi hayatında, değişime uğramış canlı örnekleri görmek şaşırtıcı değildir.
Karaktersiz siyasal bukalemun sürüsüyle karşılaşmak olasıyken , bireysel örneklerine de sokaklara sıkça rastlanmaktadır.
Biyologların araştırmalarının odak merkezi olan Galapagos Adalarının en büyük rakibi ve alternatifi artık Anadolu coğrafyasındaki siyasal ortamdır.
Antropologların, psikolog ve sosyologların, siyasal bilimcilerin mercek altına aldığı Anadolu Siyasal Bukalemun insan türü, ne yazık ki sadece siyasal partilere değil, devletin ve inanç sistemlerine de sızdığı gözlemlenmektedir.
Artık devlet ve dini yapılarla birlikte toplumun tamamı ile bütünleşen Anadolu Siyasal Bukalemunlarının çoğalmasının ne yazık ki önüne geçilememektedir.
Çünkü Türkiye artık “yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar” anemik durumla karşı karşıyadır.
Tedavisi de olasılıkla gözükmemektedir.
Çünkü tüm siyasi partilerin hemen hemen her kademesinde çıkara endeksli, şahsi menfaatler önceleyen irili ufaklı siyasal bukalemunlar ne yazık ki artık ortak hareket eder haline gelmişlerdir.