Kimimiz olduğumuz yere çöke kaldık. Öyle bir manzara ki, gök karardı bir anda..
Sonra alevlerin rengine büründü kara duman. Acı acı yanıyordu çünkü orman..
Çığlık atıyordu sanki ağaçlar..
İşitilen çığlık, belki de kavrulan canlardan geliyordu... kim bilir???
Doğal yaşamın fertleri, Ormanların asıl sahipleri kavruldu, kül oldu tıpkı ağaçlar gibi.
Kuşlar mı desem, kaplumbağalar mı????
Tavşan, Çakal mı yoksa!!! Saymakla bitmez ki doğal hayat..
Beyaz bir duman yükseldi önce, sonrasında gökyüzünü saran kara bulut misali… OD anlarda sessizliğe büründük desem, yeridir..
Çökenlerimiz oldu, olduğu yere.. Çaresizliği yaşadık o anlarda..
"Daş mı oldun, tor pak mı? Yerinden kıpır damiysen!!!..." denilecek bir durum yaşadık özetle..
Nefes kaynağımız kül oldu.... O güzelim yeşillik, karalara büründü..
Bir çoğumuzun boğazı düğüm düğüm, konuşacak, konuşamaz oldu.. Samııt olduk..
Aldık elimize kalemi diyeceğim, aslında kalem yok..
Parmaklar klavyeye dokundu, yazdık da yazdık..
Bir isim.. Çocukluğumdan tanıdığım bir ağabey..
Bakmayın, soy adının 'Karslıoğlu' olduğuna.. O bir 'Dadaş'
Dursun ağabeyimin, ağabeyi de benim öğretmenim idi Eceabat lisesinden.. Salih Karslıoğlu.. Öğretmenime de buradan kocaman bir selam.. İyi ki var kendisi..
Geleyim, Şehitler coğrafyasında onlarca yıldır yaşam süren %100 ‘Dadaş’ Dursun ağabeyimin, yangından dolayı yaşadığı üzüntüyü ve içinde bulunduğu duygu halini sizlere aktarmaya..
Bakın neler demiş kendisi;
“Taş olaydım... Toprak olaydım... Deniz olaydım...
Preveze' de Barbaros Hayrettin sırtımı ya/ray/dı !!!
Ulubatlı Hasan'ın burçlara diktiği bayrak sırtıma batsaydı da.
Şehitler diyarı güzel Çanakkale'mize bu yangın görmeseydim...”
Çoğu Çanakkalelinin duygularını dile getirmiş aslında..
Aslında, bizlerin duygularının bir kaç tık üzerine de çıkmış içinde yaşadıkları.
Neden mi böyle diyorum?.. Ben demiyorum, onun ifadeleri diyor aslında...
“Nefesimiz kesiliyor cigerlerimiz yanıyor seyrediyoruz kahroluyorum…
Bilir misin Ceylan’ ların su başlarında nasıl vurulduğunu?
O asil hayvan su kenarına gelir dünyanın en güzel gözleriyle...
O ormanın tılsım ile o güzellikleri izler arı vızıltısına karışır, kelebeğin rengarenk kanatları, kuş sesleri börtü böcek şenliği bir an aklını başından alır Ceylan'ın..
Zalim avcılar Ceylan' ın düşüne düşmeden, hep birlikte nişan alıp tetik düşürürler imiş.
Bir koyun kadar mazlum, bir gelin kadar güzel, bir şahin kadar atik zavallı ceylan taşla buz olup yere yıkılır kalırmış.
Bu iki gündür yüreğimiz bir ceylanın vurulması gibi ölüp ölüp diriliyoruz.. Zalim duyarsız insanlar birer ceylan avcısı gibi yakıyor cigerlerimizi…
Yeter… Artık Yeter… Bu sorumsuzluk bu aymazlık!!!”
Aynen de böyle, içimizi kavuran, ormanımızı ve ormanların yaşayanlarını küle çeviren yangılara sebep olunma meselesi..
Ağır cezalar olmalı.. Örnek olmalı o cezalar..
Elinde bir ateş kaynağı ile, ormana girilmemesi gerektiğini, dahası; bir kıvılcıma sebep olacak teknolojinin, orman alanı sınırında kesinlikle olmaması gerektiğini anlamalı artık insan oğlu..
Gelibolu yangınını yaşadı Çanakkale..
1994 yılı, 24 Temmuz’unda çıkan o yangın nedeniyle, tam 4 bin 49 hektar alan kül olmuş, Gelibolu karalara bürünmüştü.
Şaka gibi ancak; bu yangının etkili olduğu alan, Gelibolu’ yu geçti.
Tam, 4 bin 80 hektarı kavurdu geçti alevler..
Bu bir “ikinci Gelibolu felaketi” desek yeridir yani…
Rabbim, benzerlerini yaşatmasın bizlere inşallah…